SİZDEN GELENLER-2
Sizden Gelenler | Sizden gelen Şiirler ve diğer seçme şiirler,Sesli Şiirler | Yazılarıyla ve şiirleriyle Mimozanın Köşesi |
TURK USULU BASARI FORMULU :
Ise Baslamadan Önce
INSAALLAH
Ise Baslarken
BISMILLAH
Kendimize Güvenirsek
EVVELALLAH
Isten Vazgeçersek
EYVALLAH
Sonuna Kadar Gitmek Istersek
YA ALLAH
Canimizi Sikarlarsa
FESUPHANALLAH
Ise Cosku ve Heyecanla Sarilinca
ALLAH,ALLAH,ALLAH
Isi Basariyla Bitirince
MASALLAH
Eger Isi Basaramazsak
HAY ALLAH
| ||
Yandaki
resme bakin.
Mukemmel
hazirlanmis bir illuzyon.
Siz hangisini once
farkediyorsunuz?
Bir avuc icini mi,
yoksa yariciplak bayani mi?
Biraz inceledikten sonra hangisnin bayan hangisinin
avuc ici oldugunu
rahatlikla farkedebiliyoruz.
Bel kivrimlari ve surattaki bugu etkisi oldukca belirtici.
Zaten ayaklar
herseyi gozler onune seriyor.
Kimi avuc
icini hic farketmiyor bile :)
| ||
Osmanlı
tokati nerden geliyor biliyor musunuz? Osmanli zamaninda ordu cesitli birliklerden olusurmus. O birliklerden biride Tokatci grubu imis. Tokatci denilen askerler devsirmelerden olusur ve gayet iri yapili, iri elli kisilermis. Bunlarin ozel calisma salonlari varmis. Salonlarda mermerden yapili olan buyukce kolonlar varmis. Tokatcilar bu mermer kolonlari tokatlayarak ellerini daha da gelistirirlermis. Savas sirasinda ordunun en arkasinda bulunur savasin sonlarina dogru hizla savas alanina girer ve bitkin durumda olan dusman askerlerini tek tokat darbesiyle yerle bir ederlermis. Tokat attiklari kisinin yuzunu iceri cokertir ve beyin kanamasi gecirmesine sebep olarak oldururlermis. | ||
GÜZEL BİR SORU
Kralın kızı ile 6 prens evlenmek istiyor.Ancak prenses
matematik
hayranı
ve kendi gibi matematiğe hayran bir eş arıyor.Sorulan soruyu çözecek ona benimle evlenmeyi hakeder diyor. CEVAP:A=18,B=9,C=21 | ||
AŞK BAKIŞ AÇISI İtalya Cenevre üniversitesi'nde psikoloji ve psikiyatri profesörü olan
Willy Pasini, yıllardır aşk ile yemek arasındaki ilişkiyi inceliyor.
Pasini, insanların yemek yeme alışkanlığı ile aşka bakışlarının da paralel
olduğunu belirtiyor ve dört kişilik tipi ortaya koyuyor:
| ||
* DUSUNDUGUNUZ,
* SOYLEMEK ISTEDIGINIZ, * SOYLEDIGINIZI SANDIGINIZ, * SOYLEDIGINIZ, * KARSINIZDAKININ DUYMAK ISTEDIGI, * DUYDUGU, * ANLAMAK ISTEDIGI, * ANLADIGI... ARASINDA FARKLAR VARDIR.. DOLAYISIYLA INSANLARIN BIRBIRINI YANLIS ANLAMASI ICIN EN AZ 9 IHTIMAL VAR ..SYLVIANE HERPIN
"Terk edenler asla kazanamaz. Kazanan asla
terk etmez. Bazı insanlar çalışırken keyifle ıslık çalar.
| ||
ÖYLE BİRİNİ SEVİN Kİ.. Öyle birini sevin ki, "Çünkü" süz, olsun. Yağmurda gökkuşağınız, baharda sevdanız, yokluğunda varlığınız, gözyaşınızda inciniz olsun. Öyle birine tutulun ki, aramak için uzaklara gitmeyeceğiniz kadar sizin olsun. Ne zaman aşktan, yana söz duyarsınız kalbiniz çıldırmışçasına onun için gümbürdesin. Gün onunla başlasın. Gözleriniz uykudan uyandığında aklınıza ilk gelen, "Sevgilim, Canım" derken; yediverenler, onun kokusunu sunsun benliğinize. Gün yine onunla bitsin, uyurken ve de "Seni seviyorum" derken o olsun. Öyle birine tutulun ki, aramak için uzaklara gitmeyeceğiniz kadar sizin olsun. Ne zaman aşktan, yana söz duyarsınız kalbiniz çıldırmışçasına onun için gümbürdesin. Onun estirdiği karayel samyeline, karanlıklar aydınlığa dönüşsün. O varken "Ümitsizlik" pılını pırtısını toplayıp gitsin. Onunla zorluklar kolay olsun. Ve de o varsa her şey var olsun. Öyle birine yürekten sarılın ki, aranızdan rüzgar dahi geçemesin, kıyametin ayak seslerini duysanız bile o varsa yanınızda umurunuzda olmasın.. Öyle birinin olun ki, o kalbinizden çıkarsa şayet ruhunuz bedeninizden sökülecekmiş çesine olsun. "Seni seviyorum" diyemediğiniz zamanda gözleriniz, ciğeriniz, ruhunuz sevginizi söyleyip dursun. Öyle birine bağlanın ki, yüreğinizin adımları onun adına yürüsün. İçinizden geçen şarkı o olsun ve de.... 'İçimden geçen şarkı gittiğinde ne yaparım ben! " diyebilirsiniz. Öyle birine gönül verin ki, gönlünüz onun ardından koşsun, önünde hiçbir mani olmasın.. Öyle birine Aşık olun ki, şiirinizin ilhamı, duanızın kaynağı "Seviyor sevmiyor lara" gerek kalmasın onun da sizi sevdiği biri olsun. Öyle birine vurulun ki, "Ben seni fakatsız, nedensiz, çünküsüz seviyorum." Bakma sen şimdiki zaman eki kullandığıma. En geniş zaman olan sonsuz geniş zamanla diyorum ki "Seni seviyorum". Adının geçmediği sözü dinlemiyorum. .... Seni ölesiye ve öylesine çok seviyorum ki birbirimizi bağlayan ipler görülmeyecek Canımı da, yolumu da, gönlümü de yoluna döşedim. Bittiğim gün kalbimden çıktığın gündür. Canım benim, ben senin bana zor gelen taraflarını da seviyorum, her şeyinle; bilmediğim bilsen ürkeceğim, anlamadığım, anlayamayacağı m yanlarınla seviyorum. Seni ismin ne "de" haliyle ne de "e" haliyle seviyorum. Seni yalın halinle seviyorum. Ben seni sevdiğim yerdeyim, heryerdeyim haykırabilirsiniz. İŞTE BÖYLE BİRİNİ SEVİN | ||
Çok güzel bir tatlı
tarifi.Herkesin mutlaka tatmasını tavsiye ederiz.
Malzemesi:
1 adet lekesiz gönül.
1 adet açık yürek.
500 gram güler yüz.
250 gram tatlı dil.
100 gram hürmet.
1 çorba kaşığı sevgi,
1 çay kaşığı hoşgörü.
1 su bardağı iyi niyet.
1 tutam samimiyet.
1 Ölçek dürüstlük.
Göz kararı saygı.
Hazırlanışı:
Gönül'ü duygu taşına atıp güler yüz ile karıştır. Ağzında
yumuşattığın tatlı dili üzerine ilave ederken, sevgi ve saygıyı ince
ince üzerine ekle. Hürmet, iyi niyet ve hoşgörüden meydana gelen şurubu
da buna kat.
Samimiyet ölçüsünde parçalara bölerek dürüstçe hayata diz ve
yüreğinde pişmesini bekle. Yüreğinde pişirdiğin bu sevgi tatlısını
karnın acıkınca değil,ruhun acıkınca ye.
Ruhumuzun ihtiyacı insani güzel his ve duygulardır. Umarım onları
koruyabilen insanlardan oluruz.
Güler yüz ve Mutluluk sizlerle olsun
| ||
SOBA NEDEN TAŞLAR ÜSTÜNDE ? Fizikçi, matematikçi, kimyacı, jeolog ve antropologdan oluşan bir heyet bir araştırma için arazide bulunmaktadır. Birden yağmur bastırır. Hemen yakındaki bir arazi evine sığınırlar. Ev sahibi bunlara bir şeyler ikram etmek için biraz ayrılır.Hepsinin dikkati soba üzerinde toplanır. Soba yerden 1 m. kadar yukarda, altındaki dizili taşların üzerindedir. Sobanın niçin böyle kurulmuş olabileceğine dair bir tartışma başlar. Kimyacı, "adam sobayı yükselterek aktivasyon enerjisini düşürmüş,böylece daha kolay yakmayı amaçlamış"; fizikçi, "adam sobayı yükselterek konveksiyon yoluyla odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamak istemiş"; jeolog,"burası tektonik hareketlilik bölgesi olduğundan herhangi bir deprem anında sobanin taşların üzerine yıkılmasını sağlayarak yangin olasılığını azaltmayı amaçlamış"; matematikçi, "sobayı odanın geometrik merkezine kurmuş, böylece de odanın düzgün bir şekilde ısınmasını sağlamış"; antropolog, "adam ilkel topluluklarda görülen ateşe tapmanın daha hafif biçimi olan ateşe saygı nedeniyle sobayı yukarıya kurmuş". Bu sırada ev sahibi içeri girer ve ona sobanın yukarda olmasının nedenini sorarlar., Adam cevap verir: -"Boru yetmedi." | ||
AKILLI MAKİNE :)
Adamın biri işyerindeki kantinde arkadaşıyla yemek yerken kolumun
ağrısından ölüyorum, diye arkadaşına dert yanmış. | ||
ÇOCUKLAR !!!! - AYDAN PARLAK GÜNEŞTEN IŞIK Çocuk sahibi olmak bir ayrıcalık, çocuk yetiştirmek ise bir sanattır.....Hayatımızdaki en değerli varlıklar, renkler, ışıltılar, tatlar onlar.
Onları hep sevmek, olumlu ve sıcak yaklaşmak ne güzeldir.Bazen o küçücük yürekler en iyi arkadaşınız hatta sıkı dostunuz olur.Küçücük ellerini tuttuğunuzda ve tertemiz yüreklerine dokunduğunuzda ne kadarda yakındır size, sevginizi hemen alıverirler; karşılık beklemeden vefasızlık etmeden..... Hoşgörü, sabır en önemli unsur onları yetiştirirken.Arkadaş olmalı ebeveynler.Çocuklar bütün her şeyi hiç eksiksiz o küçücük belleklerine kaydederler.Onların yanında konuşacağınız yada yapacağınız bir yanlış çocukların temelinde izler bırakır.
Ben onları korurken onlara ihtiyacımız olduğunu, ona güvenirken sonuçları ne olursa olsun daima onunla olacağımızı hissettirmeli ve ihtiyaç duyduğunda hep onun yanında olacağımızı bilmesini sağlamalıyız diye düşünüyorum... Sevgisini, ailesini, en sevdiği eşyasını, oyuncağını vs....bir çok şeyi paylaşması gerektiğini, paylaşırsa mutluluğunun daha da artacağını bilmesini sağlamak; çocuklarımızın güzel yetişmesinde en büyük etken olacaktır kanımca. Büyüklere ve kişiliklere saygılı olması, yardımlaşmayı bilmesini, örf ve dinin temel kurallarına bağlı yetişmesini sağlamakta ahlaki yapısında güçlülük ve sağlamlık getirecektir. Çocuklarınızı dinleyin, onlara değer verdiğinizi ve sevdiğinizi sık sık dile getirin,Asla dövmeyin, konuşarak eğitin.Onun yardımına zaman zaman ihtiyacınız olduğunu belirtin.Çocuklara asla yalan söylemeyin, onların yanında kötü söz etmeyin, bağırmayın.Doğduğu andan itibaren onunda bir şahsiyet olduğunu ve kişiliğine saygılı olmasını bilin.Başkalarıyla kıyaslamayın ve yabancı kişilerin yanında hele ki sert bir üslupla eleştirmeyin. Kısacası, çocukları sevin ve onların eğitimine, iyi yetişmesine özen gösterin.Çünkü onlar Türkiye’nin umudu, yarınları.....!!!!! Yazan: Nur | ||
BİZ ATARIZ ..
Bizim isimiz gucumuz "atmak"tir efendim.... | ||
PENCEREYİ AÇMAM !!
Bir fizik profesoru,
final sinavinda ogrencileri tek tek odasina aliyomus ve 100
puan degerinde
bir soru soruyomus: | ||
SİFONU ÇEKMEYİN ::)) Temel Dallas'daki kuzeni Dursun'u görmeye gitmiş.Dursun Temel'i havaalanında karşılamış. Beraberce dışarı çıkmışlar.Temel bir bakmış 10 metre boyunda bir limuzin! "Uyyy, amma büyük bu,da!" Dursun hafifçe gülmüş. "Temelim burası Amerika! Bura da her bir şey büyük!" Yola çıkmışlar, Dursun'un çiftliğinin kapısından içeri girmişler. Git git bir türlü eve varmıyorlar. Temel şaşkınlık içinde: "Uyy, amma da büyük çiftlik daaa!" Dursun gene hafifçe gülmüş. "Temelim burası Amerika! Burada her bir şey büyük!"Neyse, aksam olmuş, yemek salonuna geçmişler. Salonun ortasında kocaman bir masa Bir ucunda Temel bir ucunda Dursun. Temel Dursun'u taa uzaktan zor seçiyor. "Uyy!" diye baaarmis. "amma büyük masa, da! " Dursun'un sesi gelmiş"Temelim burası Amerika! Burada her bir şey büyük!" Yemekten sonra Temel'in tuvalete gitmesi gerekmiş. Dursun:"Temelim, alt kata in, soldan uçuncu kapı" diye tarif etmiş.Temel alt kata inmiş ama sol yerine sağdan uçuncu kapıya girmiş.Orası evin havuzunun olduğu yermiş.Her yer karanlık olduğu için Temel elektrik düğmesini ararken havuza düşmüş. Can havliyle başarmaya başlamış: "Sifonu çekmeyiiin!! Sifonu çekmeyiiin!" Teşekkürler ...K.BIÇAKÇI :)) | ||
KADINLARA KARŞI ZAFER !! Adam kitapevinden içeri girdi, tezgahta duran gence sordu :"Sizde "Kadınlara Karşı Zafer Kazanan Erkek" romanı var mı? Tezgahtar eliyle az ötesini işaret etti :"Var efendim, orada masal kitapları bölümünde bulabilirsiniz. Teşekkürler K.BIÇAKÇI :)) | ||
BEN Ben bir yabancıyım bu ülkede denizin karanlık derinliğinde yatan. Güneş gülümseyerek bakıyor bana, gözlerimi kamaştıran güneşe el sallıyorum, Yumuşak hava parmaklarımı okşuyor el sallarken Bir mahkum hayati yaşadığımı söylerlerdi sevdiklerimden uzak, Güneş bana uzak,taşları bile yabancı bana. Uzanmışım gölgesine bir ağacın Bu koca kökleri nasıl aşarim, firar etmek için Taa yukarda bir aydınlık var oraya çıkmak istiyorum..tırmanıyorum,Oradan Vatanımda tüten bacaları seyretmek istiyorum. Kuşlar selam götürun benden gittiğiniz yere, ben gelemiyorum. Çünkü mahkumum Teşekkürler..R.B.O | ||
Yaşamı güzelleştirmenin kuralları.. Kişilerin beklediklerinden daha çoğunu verin ve bunu gönülden yapın. Her istediğinizde sevdiklerinizle birlikte olmaya kalkmayın. Her duyduğunuza inanmayın....Bütün paranızı harcamayın. "Seni seviyorum"dediğinizde yürekten gelsin. "Özür dilerim"dediğinizde karşınızdakinin gözüne bakın....Evlenmeden önce 6 ay deneme süreci yaşayın. İlk bakışta aşka inanın....Kimsenin düşlerine gülmeyin.Sevince tam ve derinden sevin.sonunda gönlünüz kırılabilir,ama yaşamı gerçek anlamda yaşamanın başka yolu yoktur. Tartışma her zaman olur,yeter ki işi küfürlü kavgaya çevirmeyin....Annenizi boş vermeyin, ilgilenin. Telefona yanıt verirken gülümseyin,karşıdaki kişi sesinizle mutluluk duyacaktır. Konuşmaktan hoşnut olduğunuz biriyle evlenin....Değişime hep açık olun ama değerlerinizi yitirmeyin. Kimi zaman en iyi yanıt,yanıt vermemektir. DAHA ÇOK KİTAB OKUYUP DAHA AZ TELEVİZYON İZLEYİN. ALLAH'IN ipine sarılın,ama arabayı kilitlemeyi unutmayın.Sevdiklerinizle tartışacaksanız yalnızca günü tartışın, ESKİLERİ AÇMAYIN. "ÜÇ S" kuralından şaşmayın:SEV,SEVİL,SORUMLU OL. Küçük kırgınlıkların büyük dostlukları bitirmesine izin vermeyin. Kimi zaman en iyi yanıt,yanıt vermemektir, unutmayın. Teşekkürler... Hülya. | ||
TARİHSEL KAZILAR Geçen sene 100 metre derinliğe kadar kazdıktan sonra, Rus bilim adamları 1000 yıllık bakır tel artıkları buldular ve bundan, atalarının bin yıl önce bir telefon ağına sahip oldukları sonucuna vardılar. Onlardan aşağı kalmamak için, takip eden haftalarda Amerikalı bilim adamları 200 metre derinliğe kazdılar ve gazeteler şu manşetle çıktı: "Amerikan bilim adamları 2000 yıllık optik kablo artıkları buldular ve atalarının,Ruslarınkinden bin yıl önce yüksek teknoloji ürünü dijital telefonları olduğu sonucuna vardılar". Bir hafta sonra Türk ajansları su sür manşeti verdi: "500 metreye kadar yapılan çalışmalarda Türk bilim adamları kesinlikle hiç bir şey bulamadılar.Bunun üzerine atalarının 5000 yıl önce cep telefonu kullandıkları sonucuna vardılar". Teşekkürler... Hülya. | ||
GÜL BAHÇESİ.... Zamanın birinde bir kasabada yasayan dünyalar güzeli bir kız varmış.. Bu kız öyle güzelmiş ki çok uzak şehirlerden ve ülkelerden çok zengin, çok yakışıklı, asil pek çok delikanlı onu görmeye gelirmiş.. Kendisiyle evlenmek isteyen nice prensi nice şövalyeyi reddeden güzel kız kimseleri beğenmezmiş.. Bu arada ayni kasabada yasayan ve bu kıza aşık olan genç bir delikanlı da bu kızı istemiş.. Ama kız onu da reddetmiş.. Aradan uzun yıllar geçmiş.. Bizim delikanlı kasabadan ayrılmış.. Kendine başka bir hayat kurmuş ve evlenmiş, çoluk çocuğa karışmış.. Bir gün yolu bir zamanlar yasadığı güzel, küçük kasabaya düşmüş.. Orada tanıdık birine rastladığında aklına bir zamanlar orada yasayan dünyalar güzeli kız gelmiş ve ona ne olduğunu sormuş.. Yaşlı adam önünde gül bahçesi olan bir evi göstererek kızın evlendiğini söylemiş.. Bizimki bir zamanlar herkesi reddetmiş olan kızın kocasını pek merak etmiş.. Bir gün gizlenip kocasını evden çıkarken görmüş..Kızın kocası şişman, kel ve çirkin mi çirkin bir adammış.. Üstelik zengin almış.. Kız kapıyı açınca kendini tanıtmış ve neden böyle bir adamla evlenmiş olduğunu sormuş.. Kız da ona arkasındaki gül bahçesinden en güzel gülü koparıp getirirse cevabi vereceğini bu arada tek şartının bahçede ilerlerken geriye dönmemesi olduğunu söylemiş.. Adam da bunun üzerine yüzlerce güzel gülün olduğu bahçede ilerlemeye başlamış.. Birden çok güzel sari bir gül görmüş.. Tam ona doğru eğilirken biraz ilerde kocaman pembe bir gül gözüne çarpmış.. Tam ona uzanırken daha ilerde muhteşem güzellikte kırmızı bir gül goncası görmüş.. Derken bir de bakmış ki bahçenin sonuna gelmiş ve mecburen oradaki bir gülü koparıp kıza götürmüs.. Bahçenin en güzel gülünü getirmesini beklerken kız bir de ne görsün yaprakları solmuş cılız bir gül. Her zaman daha iyisini bulmak isterken ömür geçer ve sen en kötüsüne razı olmak zorunda kalırsın.. Bu yüzden gençlik elden gitmeden elindekiyle yetinebilmeyi öğrenmek gerekir.." Teşekkürler...F. Z. | ||
BAĞLARIMI ÇÖZ YÜREĞİMİN BAĞLARINI ÇÖZ NE OLUR. BAĞLANMIŞIM BEN SANA BAĞLARIMI ÇÖZ. O UZAK DİYAR KADAR UZAK GÖRDÜYSEM DE, BAĞLANMIŞIM BEN SANA BAĞLARIMI ÇÖZ. YÜREĞİMİN BAĞLARINI ÇÖZ NE OLUR. BENİ SANA BAĞLAYAN BAĞLARIMI ÇÖZ. AŞKIMI ARŞA ÇIKARAN VE YÜKSEKLERDE YAŞATAN, YÜREĞİMİN BAĞLARINI ÇÖZ. YÜREĞİMİN BAĞLARINI ÇÖZ NE OLUR. SENİ DÜŞÜNÜP BENİ SARHOŞ EDEN , BENİ SANA KATMER KATMER BAĞLAYAN, YÜREĞİMİN BAĞLARINI ÇÖZ.
YÜREĞİMİN BAĞLARINI ÇÖZ NE OLUR. YÜREĞİMİN BAĞLARINI ÇÖZ NE OLUR. Teşekkürler... Ömer Türkmenoğlu |
Kavramlar.......... Ana.. sevecen, Baba.. gulecen.. Eylem.. mustehcen! Dogum.. bunlardan sonra.. Saglik.. gerek. Huzur.. erek. Sevgi.. dilek! Para.. bunlardan sonra! Bilgi.. olmazsa olmaz. Kultur.. eski beste..ince saz! Egitim.. once naz,sonra niyaz.. Mevki.. bunlardan sonra! Flort.. davet! Tutku.. esaret.. Ask.. evet..evet..evet!. Evlilik.. bunlardan sonra!. Haylazlik.. üzmeden.. Çapkinlik.. azmadan.. Sarhosluk.. sizmadan.. Kumar.. bunlardan sonra!. Is.. carklari dondurur.. Cocuk.. nesli surdurur.. Aile.. bunlardan sonra!. Zeka.. beyinde bir dans.. Yetenek.. dogusta avans! Akil.. kazanilir sans! Basari.. bunlardan sonra!. Sabir.. kilit tasi.. Olcu.. aklin yoldasi.. Hosgoru.. bakmaz sasi! Olgunluk.. bunlardan sonra.. Nezaket.. inceldikce.. Tevazu.. ogrendikce.. Adalet.. guclendikce.. Insanlik.. bunlardan sonra!. Meslek.. ogrenilmeli.. Karar.. irdelenmeli.. Azim.. surdurulmeli.. Umit.. bunlardan sonra!. Inatci.. yasanilmaz.. Cahil.. konusulmaz.. Yobaz.. tartisilmaz.. Kotu.. bunlardan sonra!. Hirs.. gozleri karartir.. Nefret.. omru kisaltir.. Kiskanclik.. akli azaltir.. Olum.. bunlardan sonra!............... Teşekkürler... Zeynep | |
BEN SANA MECBURUM
BEN SANA MECBURUM
AĞLADIKÇA GECELEYİN SANA ŞİİR YAZARKEN
YÜREĞİMİN SİTEMİNE ADINI ANDIKÇA DUR DİYEMİYORSAM |
AY IŞINLARI YANSITTIKÇA DÜNYAYA GÜNEŞTEN GÖLGESİ VURDUKÇA AĞAÇLARIN KALDIRIMA KÖR GÖZLERİM HALA DOĞRUYU ARADIKÇA BEN SANA MECBURUM BİR TANEM KALBİMİN DAMARLARINDAKİ KAN BASINCI SENİ GÖRDÜĞÜMDE ARTTIKÇA ADINI YÜREĞİMDE ANDIKÇA YALNIZLIĞIMLA BEN SANA MECBURUM ÇİÇEĞİM
BU ŞİİRİN BEN SANA MECBURUM KISMI ATİLLA İLHANIN ŞİİRİNDEN ALINMIŞTIR | |
ÇARE YOK Vaktin birinde bir doktorun yolu bir köye düşmüş... Bakmış köylüler dertli bir şekilde oturmuş düşünüyorlar, merak edip sormuş: "Ne var? Nedir derdiniz?" "Genç bir kadın var... Çok hasta... Ölüyor..." Doktor:"Bir de ben bakayım." demiş. Alıp doktoru genç kadının evine götürmüşler. Doktor hastanın odasına girmiş. Herkesi dışarı çıkarmış. Genç kadını muayene etmiş. Kadının hastalığı basit bir soğuk algınlığı. Ancak ateşi çok yükseldiği için baygın halde kendinde değil... Doktor hemen bir iğne yapmış. O sırada kadının bacakları açılmış. Güzel de bir kadın... Doktor dayanamayıp kadının koynuna girivermiş. Ama o sırada köylüler, pencereden doktoru seyrediyorlarmış. Bir süre sonra doktor kadının odasından çıkmış. "Yarın sabaha iyileşir." diye de köylüleri telkinde bulunmuş. Gerçekten kadın ertesi sabah iyileşmiş. Doktor da birkaç gün sonra köyden ayrılmış. Aradan bir yıl geçmiş doktorun yolu yine aynı köye düşmüş. Bakmış köylüler yine çok dertli. "Ne oldu? Ne var?" "Bizim ağanın karısı çok hasta ölüyor." Doktor hemen "Bir de ben bakayım." demiş. Köylüler umutsuzca başlarını sallamışlar. "Hiç zahmet etme doktor bey, bütün köyün erkeklerine ağa emir verdi. Hepimiz sıra ile senin yöntemlerini uyguladık, ama nafile iyileşmiyor." Teşekkürler... Z.P. | ||
BAŞARI , ZENGİNLİK ve SEVGİ Bir kadın, evinden dışarı çıkar ve uzun beyaz sakallı 3 tane yaşlı adamın evinin önünde oturduklarını görür. Onları tanımaz. "Ben sizi tanımıyorum ama aç olmalısınız" der. "Lütfen içeriye gelin ve bir şeyler yiyin." "Evin erkeği içerde mi?" diye sorarlar adamlar. "Hayır" der kadın. "O dışarıda." "Öyleyse içeri gelemeyiz" diye cevap verirler. Aksam olup kadının kocası eve geldiğinde , kadın başından geçenleri kocasına anlatır. "Git onlara söyle ben evdeyim içeri gelebilirler" der. Kadın dışarı çıkar ve onları içeri davet eder. "Hepimiz aynı anda içeri girmeyiz." der yaşlı adamlar. kadın öğrenmek ister; "Niye giremezsiniz?" . Yaşlı adamlardan bir tanesi açıklar: "Onun adı ZENGİN" der bir arkadaşını gösterir, ve bir diğerini işaret eder " O BASARI, ben ise SEVGİ." Sonra ekler; "Simdi, içeri gir ve kocanla konuş hangimizi evinizde istersiniz". Kadın içeri girip söylenenleri kocasına anlatır. Adam duyunca neşelenir. "Ne güzel!!" der ,"Madem öyle, Zengini içeri çağıralım ve evimizi zenginlikle doldursun." Karısı itiraz eder; "Canım, niçin Başarıyı çağırmıyoruz?" Bu sırada konuştuklarını evin diğer köşesinde bulunan gelinleri duyar. Zıplayarak gelir ve kendi fikrini söyler. "Sevgiyi çağırsak daha iyi olmaz mi? Evimiz sevgiyle dolar!" "Gelinimizin önerisini dikkate alalım" der adam karısına. "Dışarı çık ve Sevgiyi bizim misafirimiz olması için davet et." Kadın dışarı çıkar ve 3 yaşlı adama sorar ; "Hanginiz Sevgi? Lütfen içeri gel ve misafirimiz ol". Sevgi ayağa kalkar ve eve doğru yürümeye baslar. Diğer iki yaşlı adamda onu takip ederler. Kadın şaşırmış bir şekilde Zengin ve Başarıya sorar ; "Ben sadece Sevgiyi davet ettim, siz niye geliyorsunuz?" Zengin ve Başarı bir ağızdan cevap verirler; "Eğer Zengin' i yada Başarıyı davet etmiş olsaydın diğer ikisi dışarıda kalırdı, ama sen Sevgiyi davet ettin, O nereye giderse bizde oraya gideriz. Nerede Sevgi var ise, orada Başarı ve Zenginlik de vardır...!!! " Teşekkürler... Z.P. | ||
Trakya'dan gercek bir hikayedir..... Yasli bir amca eseginin üzerinde karayolunda seyretmektedir.Bunu gören trafik polisleri amcaya takilmak isterler vedurdururlar. Polis: Be amca, necin dakman golani? (Golan:Emniyet kemeri) Amca: Dakmam be iste! Polis: E bak gördün mu, simdi ceza keseceyik. Amca: Kes bakalim ne keseceysan da gidecem, acele isim var. Polis: Peki amca, cezayi sana mi yazalim yogsam esege mi?.. Amca: ??? Polis: Yani cezayi sana yazarsak 5 milyon odeycen, esege 3milyon odeycen. Amca: Bana kes o zaman. Polis:Neden sana keseyoz amca? Amca:Onun sicili temiz ossun polis yapcez onu! | ||
İsviçre Çin e savaş ilan etmiş Bir şekilde Cine kadar gelmişler, Haber Cin başbakanına geç ulaşmış - Başbakanım İsviçreliler saldırdı Pekine girdiler - İsviçre de ne? _ Avrupa da bir Ülke _ Kaç kişi bunlar - 5 milyon - Hangi otelde kalıyorlar :)) Teşekkürler... Hülya | ||
HAYATTA ZOR VE KOLAY ŞEYLER Hayatta zor işler,kolay işler var, Yemin etmek kolay,söz vermek kolay, | ||
ONCE SEVMEYI ÖĞRENDIM Hayatimda ilk once SEVMEYI ogrendim, cunku sevdikce kendimi hissettigimi ogrendim. AFFETMENIN ne oldugunu anladim ve affetmenin aslinda yeni insanlar kazandirdigini gordum. Bir gun gecmisime baktim da PISMANLIGIMDAN uzulmedigimi gordum, bunlari ben yasadim cunku. Birisini HATIRLAMANIN aslinda ufak bir telefon gorusmesi kadar basit oldugunu biliyorum artik. Aslinda bana DEGER veren insanlarin cok yakinimda, fakat gozlerimin hep uzaklarda oldugunu anladim. Birisini kirdiktan sonra OZUR dilemenin aslinda beni ben yaptigini anladim. Sen benim icin ONEMLISIN kelimesinin verilecek en buyuk hediye oldugunu buldum. Bir yerden sonra KELIMELERIN mana ifade etmedigini biliyorum. MUTLU olmanin aslinda bir kedinin guzel bir anini yakalamak kasdar basit oldugunu anladim. Kacirdigim FIRSATLARIN aslinda bana yeni firsatlar yarattigini gordum. Yildizlarin benim icin parladigini gormeyen gozlerim, gun geldi HAYATIMDAN yildizlarin gomuldugu maziyi unutmasi gerektigini anladim. GOZLERIN kelimelerden daha onemli oldugu ve yalan soylemediklerini biliyorum. Hayatimda YANIMDA GORMEK istediklerimi yanimda gorecegim, cunku onlarin bana deger verdiklerini biliyorum. TELEFONUN 160 karakterine uzuntunun, mutlulugun, yikintinin sigdigini gordum. YASAMIN YASAMAYA DEGER OLDUGUNU VE ISTERSEM MUTLU OLACAGIMI ANLADIM...... | ||
Belki Bir Gün | ||
INSANLAR INSANLAR VARDIR USTU NILUFERLERLE KAPLI, BULANIK BIR GOL GIBI NE KADAR UGRASSANIZ GORUNMEZ DIBI UZAKTAN GORUNUSU CEKICI, ALDATICI ICINE DALDIGINIZDA NE KADAR YANILTICI. NE ZAMAN NE GELECECENI BILEMEZSINIZ SOKULMAKTAN KORKARSINIZ, GUVENEMEZSINIZ INSANLAR VARDIR DERIN BIR OKYANUS, ILK ANDA URKUTUR, KORKUTUR SIZI DERINLIKLERINDE SAKLIDIR GIZI ,DALDIKCA ANLARSINIZ, DALDIKCA TANIRSINIZ. YANINDA KENDINIZI ICI BOS SANIRSINIZ. INSANLAR VARDIR COSKUN BIR AKARSU BENT, ENGEL TANIMAZ, AKAR DURUR,SU YAKLASMAYA GELMEZ, ALIR SURUKLER, TUTUNACAK YER GOSTERMEZ BEYAZ KOPUKLER NE ZAMAN NEREDE BIRAKACAGI BELLI OLMAZ BU TIP INSANLA BIR OMUR DOLMAZ. INSANLAR VARDIR, SAKIN AKAN BIR DERE, INSANI RAHATLATIR, HUZUR VERIR GONULLERE YANINDA OLMAK BASLI BASINA BIR MUTLULUK SESINDE, GORUNTUSUNDE TATLI BIR DURGUNLUK INSANLAR VARDIR | ||
BİR ...AZ DEĞİL Bir kuş ilkbaharı müjdeleyebilir. Teşekkürler: Sevgi | ||
The Sun gazetesinin meşhur Dear Deirdre köşesine gelen
bir mektup ! "Sevgili Deirdre, Yaklaşık bir senedir nişanlıyım. Gelecek ay evleneceğim. Nişanlımın annesi yalnızca çok iyi ve anlayışlı biri değil, çok da çekici bir kadındır. Düğünümüzle de o ilgileniyor ve davetli listesi tahminimizi aştığı için, geçenlerde beni evlerine davet etti. Evlerine gittiğimde listeye birlikte göz attık ve davetli sayısını azalttık. Daha sonra, müstakbel kayınvalidem gözlerimin ta içine bakarak bana bir ay içinde evli bir adam olacağımı ve bundan önce benimle sevişmek istediğini söyledi. Daha sonra ayağa kalktı ve yatak odasına doğru giderken bana Eğer gitmek istiyorsan, çıkış kapısının yerini biliyorsun" dedi. Beş dakika oturduğum yerden kalkamadım ve sonunda bu durumla nasıl başa çıkabileceğime karar verdim. Doğrudan çıkış kapısına yöneldim. Dışarıda, müstakbel kayınpederimi bekler gördüm. Arabama yaslanmış, bana gülümsüyordu. Elim ayağım dolandı. Müstakbel kayınpederim, benim gerçekten iyi bir çocuk olup olmadığımı ve kızlarına sadık kalıp kalamayacağımı anlamak istedikleri için bir oyun oynadıklarını itiraf etti. Şaşkın şaşkın elini sıktım ve o da, bu küçük imtihanı başarıyla verdiğim için beni ebrik etti. Sevgili Deirdre, sence nişanlıma, annesiyle babasının bana oynadığı oyunu ve bunun, benim için, ne kadar küçük düşürücü bir hareket olduğunu söylemeli miyim? Yoksa, bu olup biteni kendime saklamalı ve arabaya, aslında, prezervatif almaya koştuğumu nişanlımdan gizlemeli miyim? Sevgiler..." Teşekkürler: Zeynep | ||
BEKLEYIS Martıların çığlıklarıyla uyanır sabahın alacasinda, Yeni bir gün diye düşünür, sarılırken düşlerine. "Belki bugün, kim bilir belki" diye mırıldanır sessizce. Akşamin karanligi çökerken omuzlarina Bir kez daha yikilir içten içe... Bir kez daha lanet eder kaderine... Gecenin koyulugunda teslim olurken uykuya Göz pinarlarinda kuruyup kalmış yaslarla "yarina" der umutla, "yarına"... Teşekkürler...FERDA UZUNER | ||
GİTTİN Gittin... Ben arkandan sadece baktım... Oysa söylenecek o kadar çok şeyim vardı ki... Gidersen, iyiye dair ne varsa içimde, yitireceğim hepsini. Gidersen, sönecek içimdeki ateş ve bir daha hiç kimse yakamayacak. Gidersen, karanlığa mahkum edeceksin gözlerimi, o karanlıkta yolumu kaybedeceğim. ...diyecektim sana... Konuşamadım. Gittin... Gidişini görmemek için gözlerimi kapadım. Öylesine acıdı ki içim tutup koparsalardı kolumu, bacağımı bu kadar acı duymazdım. Acım yaş olup akmalıydı gözlerimden. Ağlayamadım. Gittin... Seni delicesine bir tutkuyla seviyordum oysa... Tutkum seninle olmaktı, tutkum teninde erimek, tutkum hayatı sadece seninle paylaşmaktı. Anlatamadım. Gittin... Gidişini önlemek için tutmak vardı ellerinden. Ellerim değil miydi her dokunuşumda seni ürperten? Ürperirdin yine, biliyorum. Bir kez dokunsam, bir kez tutsam ellerini, gitmek için biriktirdiğin bütün cesaretin kaybolurdu. Tutamadım. Gittin... Bir yıkım gibiydi gidişin. Sen adım adım uzaklaşırken benden, çöküp kaldı bedenim olduğu yere. Nice terk edilişlere dayanan bu yürek, bu kez yenilmişti. Bu kadar zayıf değildim ben kalkmalıydım. Kalkamadım. Gittin... Oysa geldiğin gün gideceğini biliyordum. Hazırdım gidişine. Kaçak zamanları yaşıyorduk. Zaman bitecek ve sen gidecektin. Bense gidişinin ertesi günü hayatıma kaldığım yerden devam edecektim. Devam edemedim. Gittin... Bir şey söyledin mi giderken?.. "Kal" dememi istedin mi? Son bir kez "Seni Seviyorum" dedin mi?... "Bekle beni, döneceğim..." diye umut verdin mi?.. Beynim öylesine uğulduyordu ki. Duyamadım Gittin... Nereye gittiğin önemli değildi. Binlerce km. uzakta da olsan, iki metre ötemde de fark etmiyordu. Artık yoktun ve asıl bu düşünce beni felç ediyordu. Kurtulmalıydım senden, bu yokluk duygusundan kurtulmalıydım. Kurtulamadım. Gittin... Unutulanların arasına katılmalıydın. Anıları sandığa koyup hayatı yeniden yakalamalıydım. Bu aşk noktalanmalıydı, bu sevdadan vazgeçmeliydim. Yapamadım. Gittin... Bir okyanusun ortasında, tek küreği kaybolmuş sandalda dev dalgalarla boğuşan bir denizciyim şimdi. Bil ki sevmekten vazgeçmedim seni. Bil ki seninle birlikte sevdanı da taşıyacağım yüreğimde. Bil ki seni unutmayacağım. M.B. | ||
MERHABA ARKADAŞIM... Teşekkürler: Rosem | ||
AİLE !! Bilmem farkinda misin, eger yarin ölecek olsak çalistigimiz sirket daha bir kaç gün bile olmadan yerimizi dolduruverir. Oysaki ardimizda biraktigimiz ailemiz bizim kaybimizi ömürlerinin sonuna dek hissedecektir. Gel gelelim ki, ailemizden daha çok isimize veririz kendimizi, pek de akillica bir yatirim degil, ne dersin? FAMILY ne demektir biliyor musun? FAMILY= (F)ather (A)nd (M)other (I) (L)ove (Y)ou | ||
MATEMETİKTEN ESİNTİLER Matematikte sayıların getirdiklerine bir bakalım !
3 x 37 = 111 12345679
sayısınıntek başına bir özelliği yok. Ancak 9 ve 9'un katları ile
çarptığımızda , ortaya ilginç bir sonuç çıkıyor.isterseniz sonuçları kontrol
edin. | ||
DEMOKRASI NEDIR Çocuk babasına aksam sormuş :Baba, okulda yönetim biçimlerini inceliyoruz.Bana demokrasiyi anlatır misin? - Bak oğlum, ben çok para kazanıyorum, yani KAPİTALİST. Annen paramızı idare ediyor, yani HÜKÜMET. Biz senin için çalışıyoruz, yani sen HALKSIN Küçük kardeşin ise GELECEĞİMİZ, Hizmetçimiz ise ISÇI sınıfının bir üyesi. Hepimizin barış içinde yaşadığı bu sisteme DEMOKRASİ diyoruz. Çocuk biraz kafası karışmış biçimde yatıp uyumuş. Gece bir ara küçük kardeşinin altını pislettiği için ağladığını duyup uyanınca, haber vermek için anne ve babasının odasına gitmiş. Anne uyuyor ama baba yatakta değil. Hizmetçinin odasına girince ne görsün? Babası ile hizmetçi al takke ver külah ilişkide... Odasına dönmüş ve okulu için not almaya başlamış: Bu Demokrasi Denilen Sistemi şahsen Hiç Beğenmedim. Kapitalistler isçileri Becerirken Hükümet Uyuyor, Halk Endişeli ; Geleceğimiz ise bok içinde. Teşekürler, Sude. | ||
KONUŞ BENİMLE Adam fisildadi, "Tanrim konus benimle" ve bir kus civildadi agacta ama adam duymadi. Sonra adam bagirdi "Tanrim konus benimle!" Ve gokyuzunde bir simsek cakti, ama adam dinlemedi onu. Adam etrafina bakindi ve "Tanrim seni gormeme izin ver" dedi. Ve bir yildiz parildadi gokyuzunde. Ama adam farkina varmadi. Ve adam bagirdi, "Tanrim bana bir mucize goster!" Ve bir bebek dogdu bir yerlerde. Ama adam bunu bilemedi. Sonra adam caresizlik icinde sizlandi, "Dokun bana Tanrim ve burada oldugunu anlamami sagla !" Bunun uzerine Tanri asagi dogru suzuldu ve adama dokundu. Ama adam kelebegi elinin tersiyle uzaklastirdi ve yuruyup gitti. Teşekürler,Seda | ||
Kimseye kazik atmayin !! Ahmed sarayin hizmetkarlarindan biri.. Yillardir Kraliçeyi görür ve onun gögüslerine hayran olurmus.. Artik bir saplanti halini almis Kraliçenin gögüslerine dokunmak,öpmek.. Tüm cesaretini toplayip haremagasina açilmis.. "Bana sultanin memelerini koklat.. Ömür boyu biriktirdigim bin altin senin" demis.. Harem agasinin akli yatmis bu karli ise.. Kenar mahallelerde tanidigi bir simyaci, büyücü karsimi bir kadin varmis.. Ona gidip bir losyon hazirlatmis ve bu losyonu, sultanin o gün banyodan sonra giyecegi korsaya iyice sürmüs.. Sultan çiplak tenine korsayi takinca, losyon etkisini hemen göstermis. Memeleri yangin yeri gibi yanmaya baslamis.. Saray doktorlari merhemlerle, ilaçlarla çare bulamamislar. Sultan acidan, kasintidan, yanmadan ölecek.. Harem agasi ortaya cikmis ve padisaha "Saray hizmetkarlarindan Ahmet, derdinize derman olabilir. Onun salyasi, herseye iyi geliyor. Tek çare,Ahmed'in dili.. Kraliçemizi ancak o kurtarir, eger izin verirseniz" demis.. Padisah çaresiz çagirmis Ahmed'i hareme.. Ahmed bir saate yakin sultanla yalniz kalip muradina ermis... Ne var ki söz verdigi halde 1000 altini harem agasina vermeye yanasmamis.. "Bu olayi açiklarsan ikimizin de kellesi gider.Bunu göze alamazsin.. Hadi bakalim, çek arabani" demis, haremagasina.. Çok kizmis harem agasi.. Öyle kizmis ki.. Ertesi gün ayni yakici losyonu padisahin, banyodan sonra giyecegi donuna iki kat sürmüs.. | ||
SANAL İNSAN !! Sen hiç sanal bir insan gördün mü? Yani aslında öyle biri yok. Sadece biz var sanıyoruz. Çöllerde yitmiş insanların susuzluktan gördükleri söylenen serap gibi. Mühim mesele, çetrefil iş vesselam. Sadece sen var sandığın için var olan. Yani düşünüyorum öyleyse varım cinsinden karmaşık bir boyut. Oysa ben daha felsefenin tavuk yumurta fenomeninin bile içinden çıkabilmiş değilim. Ne kadar çabaladıysam da soyut düşünme ve soyutu algılama boyutuna bir türlü ulaşamadım. Benim bir şeyi anlayabilmem için modellerini yada nesnenin kendisini görmem lazım. Dokunmam, koklamam, hatta tadına bakmam gerekir. Yazın ortalığı yakıp kavurduğu bir
gününün tam ortasında bu önemli sorun aklıma takıldı. O kent senin, bu kent
benim evini kaybetmiş çocuk gibi dolaşıp duruyordum. Güneyde portakalı ünlü bir
ilimizdeydim. Bu güzel ve çok ama çok sıcak ilimize haksızlık etmeyelim. Tantuni
kebabı ve cezeryesinin ünü de portakaldan geri kalmaz hani. Hepinizin harita
üzerinde parmağım kör gözüne diye şıp diye bulduğunuz o ilde internetten
yazıştığım bayan bir arkadaşım vardı. Bu kadar yol gelmişim bir telefon edeyim
diye düşündüm. En fazla tanımıyormuş gibi yapar. “Siz de kimsiniz, ben sizi
hatırlayamadım”, der diye düşündüm. Kendi kendime biraz morarmak dışında nasılsa
bir kaybım olmazdı. Diyelim ki yabancı bir kentte iki karış suratla
dolaşıyorsunuz. Kim sizin adam yerine konmadığınızı bilecek? En fazla tantuniye
fazla acı koymuş, itfaiyeden yardım istemeye gidiyor diye tahmin edebilirler.
O gün gerçekten çok sıcaktı. Güneş
gökyüzünden sokağa inmiş dövecek adam arıyor gibi öfkeliydi. Üzerimdekiler
terden sırılsıklamdı. Telefonumu belimden kovboylar gibi saniyenin onda biri
hızıyla çekip numarayı çevirdim. İtiraf etmeliyim ki endişeliydim. “Görüşelim
görüşmesine ama hava çok sıcak, şu anda taze fasulyenin soğanını kavuruyorum.
Dün evde temizlik yaparken düşüp bacağımı kırdım. Ayağım kırk gün alçıda
kalacak. Bu gün meteoroloji öğleden sonra hava yağacak dedi. Ayakkabılarımı
kapının önünden komşunun köpeği almış ve parçalamış. Çok isterdim ama çıkamam”
deyebir mi? Olumsuzluk kişiliğimin bir parçası olmuş. Tam tersine “şu anda
neredesin” dedi. Etrafıma bakıp gördüğüm bütün ticari levhaları heceleyerek
okuyup saymaya başladım. “PTT’ye çok yakın olmalısın, on dakika sonra seni
oradan alırım” demez mi? Önce görmemiştim ama PTT’ye çok yakınmışım. Daha ne
olduğunu bile anlamadan arabasıyla çıkıp geldi. Büyük bir içtenlikle elimi
sıktı, “hadi gidelim”, dedi. Gidelim gitmesine de nereye? “Ya bir gören olursa”
ben erkeğim ama sana ne derler? Arabasının klimalı olmasını çok
sevdim. Hızır gibi gelip beni cehennem sıcağı sokaktan söküp aldı. Yat limanında
ağaçlarla gölgelenmiş bir çay bahçesine götürdü. Kendisine diyet kola bana çay
söyledi. Ona söyle tepeden tırnağa bakacak vaktim ve fırsatım bile olmadı. Sanal
biriyle aynı masada karşı karşıya oturuyordum. Forsa öyküsünün kahramanı gibi
elime bir taş alıp kafama vurmak istedim. Yaşadıklarım gerçek mi yoksa sanal mı?
Kafamı gözümü parçalamadan sanki her gün görüşüyormuşuz gibi sıcak bir sohbete
daldık. İşten, güçten, kitaplardan, günlük yaşantımızın sıradan ayrıntılarından
konuşmaya başladık. Hiç zorlanmadan, hiç bu gün hava da çok sıcakmış
sözcüklerini sık sık tekrarlamadan. Biz iki sanal iki salakmışız. Salaklık
da nerden çıktı demeyin. İletiler ve sanal sohbetlerde hep kendimiz olmuşuz.
Yeni karşılaşmamışda sanki yıllardır birbirimizi tanıyormuşuz hissini yaşadık.
Oysa hepimiz biliriz ki sanal ortama yaygın olarak gönül postası görevi
yüklenir. Orada bütün düşlerinizi gerçek gibi sunabilirsiniz. Mesleğinizi,
yaşınızı, fiziksel özelliklerinizi, zevklerinizi, servetinizin miktarını,
başarılarınızı olduğu gibi değil olmasını istediğiniz gibi yaratabilirsiniz.
Bizim yaratıcılığımıza ne olmuş bir türlü anlayamadım. Küçük yalanlara bile hiç
şans tanımamışız. Daha sonra ne mi oldu? Biraz sabırlı olun anlatacağım. İki
saat kadar oturup sohbet ettik. Çok çay içtim, çok konuştum, çok şaştım kaldım.
O gün öğleden sonra benim bu kentte çok sevdiğim bir dostum olduğunu anladım.
Acıları, hüzünleri, sevinçleri bana benzeyen ve beni seven bir dostum. O kentte
kaldığım süre içinde üç kez görüştük. Gizlerimize dokunduk, sözlerimize
dokunduk, ellerimiz ellerimize dokunmadık. Nedendir bilmem netten öyküler hep
bir aşka çıkmalı, hep bir kaçamağa varmalı beklentisi vardır.
Siz hiç sanal karpuz gördünüz mü? Kabuğunun kalınlığı, yeşili, kırmızısı, siyah çekirdekleri, şeker gibi serin tadı sadece sözcüklerden üretilmiş. Ben görmedim. Sanal insanlar her sabah yüzünü yıkadıkları ellerinin parmaklarıyla dokunur tuşlara. Beyinlerinden akan sözcükler sizin gibi sıcacık yüreklerde demlenir. Ben hiç üç kulaklı adam da görmedim. Üç kulaklı adamlar yalnız çocukların şarkılarında gülmecedir. Ancak tek ayak üzerinde söylenen kırk yalan bir sanaldır Teşekürler,Cem | ||
BABALAR VE KIZLARI 0
yaşında |