KANSER & FAYDALI BİLGİLER

Kanser Çeşitleri Kanser Tedavisi
Kanser Nedir: Kanser tek bir hastalık değil­dir, pek çok değişik kanser türü vardır. Bazı kanserler yıl­lar boyunca hemen hiç değişmeden kalabilir ve yaşam beklentisi üzerin­de etkisi olmaz. Buna karşın, tanı konulduktan kısa süre sonra ölüme yol açan bazı ender kanser türleri de vardır. Nasıl enfeksiyon terimi basit soğuk algınlığından çıbana, sıtma­dan tüberküloza kadar tüm hastalık­ları içeriyorsa, kötü huylu (malign, habis) hastalık terimi de hem hasta­lığın davranışı hem de şiddeti açı­sından aynı ölçüde çeşitlilik gösterir; ancak tabii ki kanser bulaşıcı değil­dir.

Kontrol Kaybı
İnsan vücudunda bir kesmeşeker büyüklüğündeki bir kütlede yaklaşık bin milyon hücre yer alır. Hücreler vücudumuzun ancak mikroskopla görülebilen küçük yapıtaşlarıdır. İn­san vücudundaki milyarlarca hücre­nin mükemmel bir uyum içinde işlevlerini yerine getirmeleri ve her hücrenin doğru yerde, amacına uy­gun şekilde davranması gerçekten de son derece şaşırtıcıdır. Hücrele­rin çoğunun yaşam süreleri sınırlıdır: yaşlılık ya da eskime ve aşınma gibi nedenlerden ötürü yitirilen hücrele­rin yerine her gün milyonlarca yeni­si üretilir.

Var olan hücrelerin “mitoz” adı verilen bir süreç sonucunda ikiye bölünmesiyle yeni hücreler üretilir. Erişkinlerde ölen ve bölünen hücre­lerin sayısı arasında normal olarak mükemmel bir denge vardır; çocuk­lar büyümekte olduklarından, du­rumları daha farklıdır. Normal olarak yitirilen hücrelerin yerine aynı sayıda hücre üretilir. Bu dengeyi kontrol eden mekanizmalar son derece kar­maşıktır. Kontrolün yitirilmesi hücre­lerin sayısında fazlalaşmaya ve tü­mör oluşumuna yol açabilir.

Ne var ki, tümörlerin ancak kü­çük bir bölümünün kanserli oldukla­rı da unutulmamalıdır. Tümörlerin çoğu normal ya da normale oldukça yakın, yerel hücre birikimleridir ve iyi huyludur (benign, selim). Siğiller bunun için iyi bir örnektir.
Kanser gelişiminde hücrelerin hem niteliği değişir, hem de sayısı artar.- kanserli hücrelerin görünüm ve davranışları da farklıdır. Daha sal­dırgan ve yıkıcı davranırlar ve nor­mal hücrelerden bağımsız hareket ederler. Çevre dokulara girip onları ele geçirme becerisi kazanırlar. Kimi durumlarda hücreler lenf ve kan da­marlarına da geçerek, ortaya çıktık­ları “birincil” (ilk) bölgeden başka bölgelere atlarlar. Bu hücreler za­manla lenf bezlerinde ve akciğer, karaciğer ve kemik gibi diğer organlarda “metastaz” adı verilen ikincil kütlelerin oluşmasına yol açabilirler.

Genler

Tüm hücrelerin davranışları merkezi kontrol birimleri olan çekirdekteki (nükleus) genler tarafından kontrol edilir. Her hücre çekirdeğinde yakla­şık 40,000 gen vardır. Genler “DNA” adındaki karmaşık bir kimyasal mo­lekülde kodlanmış olarak bulunan çok küçük, son derece yoğunlaştırıl­mış bilgi ve talimat depocuklarıdır. Çok sayıda gen bir araya gelerek an­cak mikroskopta görülebilen kısa şe­rit parçacıklarına benzeyen sarmallar oluşturur. Bunlar, birbirine eşler ha­linde bağlanan kromozomlardır; toplam 23 çift kromozom vardır.
İnsanlar ana rahminde tek bir hücreden gelişir. Bu ilk hücre, anne­nin yumurtalıklarından (överler) bi­rinde üretilen bir yumurtanın (ovu-mun), babanın testislerinden birinde üretilen bir sperm tarafından döllen­mesiyle oluşur. Hücre iki kardeş hücre oluşturacak şekilde bölünür; ardından bu hücreler de bölünerek toplam dört hücre oluşur. Birbirini izleyen bölünmeler sonucunda hızlı bir büyüme olur. Mitoz sırasında tüm genetik bilgi kopyalanır ve böy­lelikle gelişmekte olan mikroskobik organizmada (ya da embriyo) bulunan tüm hücreler kendi genetik materyeline sahip olur. Embriyonun gelişip önce “fetüs”ü ve sonuçta da yenidoğan bir bebeği oluşturması süreci boyunca aynı işlemler devam eder.

İlk hücrede bulunan genetik bil­giler, bu hücreden gelişecek olan in­sanın tüm fiziksel özelliklerini belir­ler. Ancak vücuttaki oluşum tamam­landıktan sonra, belirli bir hücredeki bu genetik bilgilerin çoğu artık gereksizleşir. Hücrenin tüm gereksin­diği yalnızca kendi özel işlevlerini yerine getirmekte kullanacağı bilgi­lerdir. Diğer işlevlerle ilgili talimatlar gereksizdir. Belli hücrelerde etkin durumda bulunan önemli bilgiler hücrelerin kendi davranış ve özellik­lerinin yanı sıra, bu hücrelerin oluş­turduğu dokunun özelliklerini de yönetir.

Kanser genleri

Normal hücrelerde bulunan ve “on-kogen” adı verilen özel genler var­dır; onkogenler ya uyur haldedir (hareketsiz) ya da hücrenin davranış ve bölünmesinde bir rol oynarlar. Örneğin tütün dumanı, mor-ötesi ışık ya da bazı virüslere bağlı DNA hasarı bu genlerde anormalliklere ya da “mutasyonlara” neden olarak, genin aktivitesinde artış ve anormal­likle sonuçlanır. Bu da hücrenin anti-sosyal bir tarzda davranmasına ve habisleşmesine (kanserleşmesine) yol açabilir.

Onkogenler yanında her hücrede ‘tümör baskılayıcı genler’ vardır ve bunların normal görevi bölünmeyi sınırlandırmaktır. Birçok kansere yol açan, tömür baskılayıcı bir genin ak-tivitesini azaltan hasardır.

Genler yalnızca habis oluşumla­rın gelişmesinde değil, kanserin da­ha sonraki davranışı ve tedaviye ya­nıtı üzerinde de kritik bir rol oynar. Örneğin bazı genler kanserlerin komşu dokuları ele geçirme ve vü­cudun başka bölgelerine yayılarak metastaz yapabilmeleri açısından önemli olan proteinlerin üretimin­den sorumludur. Başka genler ise hücrenin kendi kendisini uyaran “büyüme faktörleri” üretmesine yol açar ya da kanser ilaçlarını etkisizleş­tirir. Hücrenin ölümü bile genetik kontrol altındadır. Genetik hasar hücrelerin ölmemesine de yol açabi­lir; bu hem kanser gelişimi hem de kanserin radyoterapiye ya da ilaçlara direnci açısından önemli bir etmen olabilir.

Kanser oluşumu sürecinde, hüc­renin habis bir biçimde davranmaya başlamasından önceki ve sonraki birkaç yıl boyunca, bir dizi genetik bozukluk birikir. Kanserin başlama­sından sonra yeni gen mutasyonları olması, bazı kanserli hücrelerin di­ğerlerinden farklı davranmasına ne­den olabilir. Bu da, belirli bir evrede büyümenin yön değiştirmesine yol açabilir. Kanserin davranışı ve teda­vinin uzun dönemdeki sonucu, so­nuçta en fazla antisosyal özellik ser­gileyen hücrelere ve onları yok et­meyi hedefleyen tedaviye en fazla direnç gösteren hücrelere bağlıdır.

Çoğalma Hızı

Hücrelerin çoğu birkaç günde bir bölünürken, bazıları çok daha yavaş çoğalır. Neredeyse tüm kanserlerin tek bir hücredeki genetik bir anor­mallikten kaynaklandığı ve kes-meşeker büyüklüğündeki bir kütle­de yaklaşık bin milyon hücre bulun­duğu dikkate alınırsa, kanserlerin çoğunun görünür hale gelmesinden uzun bir süre önce başladığı anlaşılir. Tanı sırasında kanserlerin çoğu genellikle kesmeşekerden biraz da­ha büyüktür ve birçoğu yavaş yavaş büyüyerek 10-20 yıl boyunca var ol­muştur. Ancak, bir tümörün boyut­larının iki katına çıkması için gereken süre büyük değişkenlik gösterir. Bu ‘iki katına çıkma süresi’ birkaç gün ile birkaç yıl arasında değişebilir; an­cak en yaygın kanserlerin çoğunda bu süre ortalama 2-3 aydır.

Çoğalma hızı açısından önem ta­şıyan bir diğer etmen de, kanserin kendisini besleyecek yeni kan da­marları oluşumunu ne ölçüde uyarabileceğidir. Yeni kan damarı oluşu­munu engelleyen ilaçların geliştiril­mesiyle ilgili olarak günümüzde he­yecan verici araştırmalar yürütül­mektedir.

Hacettepe üniversitesi araştırma sonuçları. **DOĞAL GIDALAR TÜKETELİM**

Piyasada satılan hazır gıda maddeleri ülkemizde insan sağlığını ciddi biçimde etkileyecek derecede katkı maddeleri içermektedir.Ancak bu maddeler,tüm çabalara rağmen medya aracılığı ile ilan edilmektedir.Günümüzde gıda sektörü büyük bir tröst halini almıştır örneğin, hiç bir yayın organında Coca cola'nın zararlı olduğunu göremezsiniz.Ancak biz tüketiciler,Aile fertlerimizi,çevredeki arkadaşlarımızı haberdar ederek bilinçlendirebiliriz.Tüm Kolalı içeceklerde kullanılan katkı maddelerinin tespiti için analiz yapılmasını izin verilmemiştir.

Son Yıllarda KANSER vakalarının neden devamlı artış gösterdiğini hiç düşündünüz mü.? Siz ÇOCUĞUNUZUN KONSEROJEN madde içeren gıdalar almasını ister misiniz.? Peki niye evinize ketçap alıyorsunuz.?

Sizlere aşağıda sunduğumuz tablo,alacağınız hazır gıda maddelerindeki katkılarla ilgili bilgi vermektedir.Sizin sağlığınız için lütfen herhangi bir gıda maddesini satın almadan önce ambalajın üzerini dikkatle inceleyip katkı madderini belirleyiniz.

Zararsız Katkılar: E100,103,104,105,111,121,122,126,130,132,140,151,152,160,161,162,163,170,174,175,180,181,200,201,202,203,236,237,238,260,261,262,263,270,280,281,282,290,300,301,303,304,305,306,307,308,309,322,325,326,327,331,332,333,334,336,337,382,400,401,402,403,404,405, 406,408,410, 411,420,421,422, 440,471472,473,474,475,480.

Süpheli Katkılar:  E125,41,150,153,171,172,173,240,241,477,605,E220,221,222,223,224,338,339,340,341,460,461,466,407 (mide ve bağırsak hastalıkları)
E200,(vücuttaki vitamin B12'yi yok ediyor.)E250,251,320,321,(Kalp hastalıkları,damar sertlikleri ve tıkanıklıkları)

Tehlikeli Katkılar: E102,120,E311,312(Nörolojik hastalıklar)

Kanserojen Katkılar: E102,110,123,124,131,142,210,211,213,214,215,216,217 Örneğin E221-Sodyum Benzoat Ketçaplarda bulunmaktadır. E123,110 Abd,İngiltere,Fransa,Almanya,Rusya,Japonya ve daha bir çok ülkede yasaklanmıştır.Fakat ülkemizde Renkli Draje Çikolatalarda ve Kaymaklı Bisküvilerde Kullanılmaktadır.

En Tehlikeli Kanserojen Katkı: E330 (Ne yazikki Bir Çok Hazır Gıdada Kullanılmaktadır.)

Bazı Hazır Gıdalarda Tespit Edilen Katkı Maddeleri:
E-330-Ülker Lüks Gofret ,Meysu (Özellikle Kayısı),knor Domates Çorba,Tüm Teneke ,Konserve ve Turşular,7up,Jelibon,Tamek Yaprak Sarma,Piyale Hazır Çorba,Olips
E250-Tüm Sosis Ve Salamlarda
E300-Fanta Portakal,Cinomel
E320-Etik Pufy,Knorr İşkembe Çorba
E223-Ülker Haylayf,Albeni
E322-Ülker Çokokrem

MEME KANSERİ !

Özellikle, 40 yaşın üstündeki kadınlar dikkat!. Türkiye'de her yıl yaklaşık 30 bin kadında meme kanserine rastlandığı belirtilerek, bu hastalığın 40 yaş üzerindeki kadınlarda en sık görülen kanser türü olduğu bildirildi.

Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve Kanserle Savaş Dairesi Başkanlığı'ndan yapılan ortak açıklamada, 40 yaşın üzerindeki kadınlar karşı karşıya oldukları sağlık riskleri konusunda uyarıldı. Türkiye'de her yıl yaklaşık 30 bin kadında meme kanserine rastlandığı kaydedilerek, bu hastalığın 40 yaş üzerindeki kadınlarda en sık görülen kanser türü olduğu vurgulandı. Yeni meme kanseri tanısı konan kadınların yüzde 70'inin 50 yaş üzerinde olduğuna dikkat çekildi.

Meme kanserinin, kadınlarda ölümlere yol açan kanser türleri arasında ilk sırada yer aldığı kaydedilerek, 40 yaş üzeri kadınlarda bu hastalığın görülme sıklığının, 40 yaş altındaki kadınlardan 4 kat daha fazla olduğu bildirildi. Türkiye'de koroner kalp hastalıklarından ölümlerin yüzde 43 oranıyla ilk sırada yer aldığı vurgulanarak, bu ölümlerin önemli bir bölümünün 41-58 yaş grubundaki kadınlarda görüldüğü ifade edildi. Yüksek tansiyon, sigara ve alkol kullanımı, şişmanlık, hareketsiz yaşam tarzı, diyabet ve bilinçsiz beslenmenin, özellikle 40 yaş üstü kadınlarda kalp-damar hastalıklarına yakalanma riskini artırdığına dikkat çekilerek, şu uyarılarda bulunuldu:

-Yeterli ve dengeli beslenin. Bu, 4 besin grubundaki besinlerin yeterli miktarda tüketilmesidir. Söz konusu besinler; süt grubunda yer alan süt, peynir ve yoğurt, et grubunda yer alan et, tavuk, yumurta ve kuru baklagiller, sebze ve meyve grubu ile tahıl grubuna giren ekmek, bulgur, makarna, pirinç, mısır ve tarhanadır.

-Alkol ve sigaradan uzak durun. Sigara; akciğer, ağız boşluğu, yemek borusu, boyun, pankreas, mesane, böbrek, mide ve kan kanserine, alkol ise karaciğer ve yemek borusu kanserine yol açar.

-20 yaşın üzerindeki tüm kadınlar ayda bir kez kendi kendilerini elle muayene etmelidir. Bu kontrollerde kadınlar memelerinin dokusu ve apısı konusunda fikir sahibi olacakları için oluşacak herhangi bir değişikliği hemen fark edeceklerdir.

Bu muayeneler, adet bitiminde yapılmalıdır. Çünkü regl (adet) döneminde meme dokusu yumuşak olur ve herhangi bir kitlenin varlığı kolayca fark edilir. Adetten kesilme söz konusuysa bu muayene her ayın aynı gününde tekrarlanmalıdır.

-Meme muayeneleri ayna karşısında dikkatli bir gözlemle yapılmalıdır. Ayna önündeki kontrollerde; memede ele gelen sertlik veya kitle, meme başlarının pozisyonlarında değişiklik, kalınlaşma, kızarıklık veya yara olması, memenin rengi, dokusu veya şeklinde değişiklik, meme derisinde kalınlaşma, şişme veya renk değişikliği, meme ucundan akıntı, meme veya meme başında içeriye doğru çekilme durumu tespit edilirse derhal bir hekime başvurulmalıdır.

-Kadınlar 40 yaşından itibaren kontrol amaçlı mamografi çektirmelidir.

 BESLENMEYE DİKKAT

40 yaşın üzeri kadınlardan beslenmeyle ilgili olarak da şunlara dikkat etmeleri istendi:

-Yağlar konusunda ölçülü olun ve doymamış yağları tercih edin. Tereyağı, diğer hayvansal yağlar ve margarinlerin çoğu doymuş yağlardır ve kolesterol düzeyini artırırlar. Ayçiçek, soya, mısırözü gibi bitkisel yağların çoğu doymamış yağlardır ve kolesterol içermezler. Yemeklerin doymamış yağlarla hazırlanması yararlıdır.

-Günlük protein ihtiyacınızı hayvansal ve bitkisel kaynaklı gıdalardan dengeli olarak alın.

-Besinler yoluyla alınan kolesterole dikkat edin. Kolesterol miktarı kırmızı et, sakatat gibi hayvansal gıdalarda yüksektir. Bu besinler tüketilirken kolesterol içerikleri göz önünde bulundurulmalıdır.

-Posalı besinleri sıkça tüketin. Sebze ve meyveler posa, vitamin ve mineral içeriği zengin besinlerdir. Kuru baklagiller, yulaf, mercimek, mısır, buğday ve ekmek ibi posa yönünden zengin besinler günlük beslenmede yer almalıdır.

-Şekerli içecek ve tatlı tüketiminizi azaltın, şeker içeriği az olan besinleri tercih edin. Bu besinlerin fazla miktarda tüketimi, vücut ağırlığının artmasına ve besleyici değeri yüksek olan besinlerin tüketiminin azalmasına neden olur.

-Tuz tüketimine dikkat edin. Tuz tüketimi ile yüksek tansiyon arasında yakın bir ilişki vardır. Tuz içeriği düşük besinler tüketin. Sebze ve meyve tüketimini artırın.

-Vücut ağırlığınızı dengede tutun, fiziksel aktivitenizi artırın. Vücut ağırlığının normalden az ya da çok olması çeşitli sağlık sorunlarına zemin hazırlar. Bu nedenle kilonuzu normal sınırlar içinde tutmak için yeterli ve dengeli beslenmeye özen gösterin.

-Hareketli bir yaşam sürmeye çalışın, kısa mesafeleri yürüyün.

1. Meme kanseri nedir? :Hücre bölünme olayındaki kontrol bozulduğunda anormal çoğalma olur ve tümör oluşur. Meme kanseri, meme dokusunu yapan hücrelerin amaçsız ve kontrolsüz olarak çoğalmasıdır. Bu hücreler kan yoluyla diğer organlara da dağılabilir.
2. Meme kanseri bulaşıcı mıdır? :Değildir. Ancak, ailevi veya kalıtsal olma olasılığı vardır.
3. Meme kanserine yakalanma oranı nedir? :Kadınlarda en sık görülen kanser türüdür. Her 8 kadından birinde meme kanseri görülmektedir.
4. Hangi kadınlar meme kanseri için daha yüksek risk taşır? :Meme kanserinin nedenini henüz tam olarak bilinmemektedir. Ancak, aşağıdaki durumlarda meme kanseri riski artmaktadır.
. Ailesinde, özellikle annesi, kızkardeşi veya kızında meme kanseri olanlar,
. Çocuk doğurmamış olanlar,
. 30 yaşından sonra anne olanlar,
. Süt emzirmemiş olanlar,
. Bazı iyi huylu meme hastalıkları olanlar,
. Daha once meme kanseri geçirmiş olanlar,
. Sık ve düzenli alkol alanlar,
. Aşırı kilolu kadınlar
. Rahim ve yumurtalık kanseri olanlar
. Bazı hormon tedavileri almış olanlar

5. Teşhis Yöntemleri  :Meme kanseri erken teşhis edildiğinde iyileşme oranı %90'dan fazladır. Teşhiste geç kalınırsa, tümör vücudun diğer bölgelerine yayılabilir. Önemli olan, kanserin kan ve lenf yoluyla koltuk altına ve vücuda yayılmadan tedavi edilmesidir.
Memesinden hiçbir şikayeti olmayan kadınlarda kanseri erken dönemde teşhis etmek için çeşitli tarama yöntemleri kullanılır.
a) Mamografi
Mamografi, memede oluşan bir tümörün hissedilebilen büyüklüğe ulaşmadan önce tespit edilmesini sağlar. Memesinden herhangi bir şikayeti veya kitlesi olmayan kadınlar 40 yaşından sonra yılda bir defa tarama mamografisi yaptırmalıdır.
b) Doktor muayenesi
40 yaşını geçen kadınlar yılda bir kez, hiçbir şikayeti olmasa bile, ilgili doktora başvurarak muayene olmalıdır.
c) Kendi kendine muayene
Kendi kendine muayene ayda bir kez (adet bitimi sonrasında) yapılmalıdır. Memede ele gelen kitlelerin çoğu kanser değildir Ancak, bir önceki muayenenize kıyasla, memenin herhangi bir yerinde farklı bir kitle veya sertlik fark ettiğinizde bir doktora başvurunuz.
Ayna karşısında memenize baktığınızda;
. Her iki memeyi karşılaştırdığınızda şekil veya büyüklük farkı,
. Meme başında değişiklik,
. Meme cildinde çökme,
. Meme başında veya derisinde kalınlaşma, kırmızılaşma veya pullanma,
. Meme cildindeki damarlarda belirginleşme,
. Meme başından, kendi kendine gelen kanlı veya kansız akıntı varsa bir doktora başvurunuz.

Bu bilgiler sizin meme kanseri ile ilgili sorularınıza yanıt almanız için bir rehber olarak derlenmiştir. Ancak, her zaman için doktorunuzun tavsiyeleri esastır. Her 8 kadından birinin meme kanseri riski taşıması, hastalığı kadınların korkulu rüyasına dönüştürüyor. Önlemler alındığında ise meme kanserinin görülme sıklığında azalma sağlanabiliyor. Prof. Dr. Faruk Aykan , riski azaltan faktörleri sıraladı: “İki etken rol oynuyor. Birinci etken kalınların kendi kendini muayene etmesi ve düzenli mamografiler ile tümörlerin erken zamanda tanınması. İkinci önemli etken daha önce bir göğsünde kanser oluşmuş ve tedavi olmuş kadınlara ilaç tedavisi uygulanarak diğer memenin kanserden korunması.

Kanserle savaşta Avrupa Yasası

Sigara içmeyin. İçiyorsanız bir an önce bırakın ve başkalarının sigara dumanına maruz kalmayın.

Alkollü içki tüketimini azaltın.

Güneş ışınlarına aşırı maruz kalmaktan kaçının.

Her türlü kanserojen maddenin üretiminde veya kullanımında mesleki güvenlik önlemlerine uyun.Sebze, meyve ve liften zengin gıdaları sık tüketin.

Aşırı kilo almaktan kaçının ve yağlı yiyeceklerden zengin besinlerin tüketimini kısıtlayın.

Bir benin görünümünde değişme, bir kitlenin varlığı ve anormal kanamalar şikayetleri varsa doktora başvurun. Uzun süren öksürük, ses kısıklığı, kabızlık açıklanamayan kilo gibi bozukluklarda doktora başvurun.

Kadınların jinekolojik muayenede düzenli olarak kanser riskini gösteren testleri yaptırmalı.Düzenli olarak meme muayenesi yaptırın. Mamografi çektirin.

Acı biber kanseri boğuyor!


Pek çok hastalığın tedavisi doğada aranıyor. Texas Üniversitesi Kanser Merkezi'nde acı biberde bulunan bir maddenin, kanserli hücreleri öldürdüğü gözlendi...

Kırmızı acı biberin kanser hücrelerini oksijensiz bırakarak öldürebildiği saptandı.

Texas Üniversitesi Anderson Kanser merkezinde yapılan araştırmada, acı biberde bulunan kapsaisin maddesinin benzeri olan resiniferatoxinin, insan deri kanseri hücrelerinin büyük bölümünü öldürebildiği gözlendi.

Araştırmayı yöneten Dr. Reuben Lotan, yeni araştırmalar yapılarak, ileride, acı biberde bulunan kapsaisinin ''yama'' şeklinde deri kanseri tedavisinde kullanılabileceğini kaydetti.

ABD Ulusal Kanser Enstitüsü tarafından yayımlanan Journal adlı dergide yer alan araştırmada, Seul Ulusal Üniversitesi'nden Dr. Young-Joan Surh'un, kapsaisinin sağlıklı hücrelere de zarar verebileceği yolundaki uyarısına da yer verildi.

MUTLAKA DİKKAT EDİN

Sağlıklı beslenmek için;

*Sebzeleri bıçak kullanmadan elle, büyük yapraklar halinde kullanmayı deneyin.

*Meyve suyunu anında bekletmeden için.

*Süt içmeyi alışkanlık haline getirin. Çünkü mineral ve vitaminlerin yanı sıra, fosfor ve kalsiyum yönünden zengindir. Buda bağışıklık sistemini dengeler.

*Günde 5 yada daha fazla meyve ve sebze yenmesi kadınlarda göğüs kanseri riskini azaltıyor.

*Az et tüketimi içeren, meyve ve sebze ağırlıklı beslenme alışkanlığı , özellikle göğüs prostat, kalın bağırsak ve diğer bazı kanser türlerine karşı koruyucu etki sağlıyor.

*Domates ve domates kaynaklı yiyecekleri sıkça tüketenlerde bazı kanser riskleri daha az görülüyor.

*Sigara tüketiminin akciğer, yemek borusu, mesane, pankreas, böbrek, mide ve serviks kanseri ile ilişkisi var.

*Alkol tüketimi yemek borusu, pankreas, meme, ağız boşluğu, serviks ve kalın bağırsak kanserleri için risk faktörü.

*Sebze ve meyve tüketimi birçok kanser türüne karşı koruyucu etkisi görülüyor. Özellikle ağız boşluğu, yemek borusu, akciğer, mesane kanserleri. Kalınbağırsak kanserinden korunmada özellikle tahılların ilişkisi var.

*Hayvansal yağ ve kırmızı eti kalınbağırsak ve prostat kanseri için birer risk faktörü özelliği taşıyor. Aşırı kilo rahim ve böbrek kanseri için, fiziksel aktivitenin azlığı kalın bağırsak kanserleri için risk taşıyor.

KANSERİ SEVMİYORSAN ONU BESLEME!

Dünya hayatı ancak Yüce Allah'ın belirlediği zaman son bulur. Dünya hayatı konusundaki kader yazgısı ayette şöyle ifade buyurulur: "Allah'ın emir ve kazası olmadıkça hiç bir kimseye ölmek yoktur. O, vadesiyle yazılmış bir yazıdır" (Âl-i İmran, 145). 

Ömrün vadesi Yüce Allah katında belirli bir süreye göre tayin edilmiştir. Bizler ancak yaşadığımız süre içinde sağlıklı yaşamayı yada yaşamamayı kontrol edebiliriz.

Kanserle yaşamayı  bilmek,  sağlıklı yaşamayı bilmektir. Bunun için en önemli mücadele doğru beslenme ile başlar. Bu başarılırsa hastalığın kişi için hiçbir zararı olmaz ve Yüce Allah’ın izni ile yok olur.

BESLENMEDE DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR

SU (su gibi aziz olmak)

1-     Yemeklerden 30 dakika önce, sabah aç karnına (saat 6.00 sularında), yemeklerden 2 saat sonra ve susanıldığı zaman bol su içmek.(içilen su KAYNAK SUYU olacak, kesinlikle şebeke suyu olmayacak.)

2-     Yemekler kesinlikle şebeke suyundan yapılmayacak.

İçilen su soğuk olmayacak, ılık yada hafif sıcak su içilecek. Su içerken vücudunuzun sesine kulak verin, dolaşım sisteminizdeki işleyişi, idrar ve bağırsak hareketlerinizi, susama ihtiyacınızı, içerken lezzetini, enerji bakımından vücut hareketlerinizi takip ederseniz size ilaç gibi gelecek suyu tespit edebilirsiniz.

Bazı sular size su içirtirken, bazılarının sizi su içmekten uzaklaştırdığını fark edeceksiniz!

Aynı bölgeden çıksa dahi su kaynakları ve fabrikasyon işleyişi farklı olduğu için, doğal kaynak suyu olarak aldığınız suları test edin. Dönem dönem içme suyu markanızı ve bölgesini değiştirin, kendinizde de değişiklikler fark edeceksiniz. 
Vücudumuzdaki toksinlerden arınmak için, su içmenin yanında, bitki özelliklerini göz önünde bulundurarak, suyu tatlandırarak yani, doğal bitki çayı halinde tüketmenin de dolaşım sistemi açısından büyük faydaları bulunuyor. Suyu plastik kapta saklamayın. Cam yada kil kap olmalı.

Vücudunuzun su miktarının yeterli olup olmadığını anlamanın en etkili yolu, idrara dikkat etmek. Açık renkli idrar, su ihtiyacını doğru karşıladığınızı gösterir. Eğer idrarınız koyu renkli ise, bu yeterince su almıyorsunuz anlamına gelir.Tüm hastalıkların birinci nedeninin, vücudun susuz kalması olduğu belirtiliyor.Su temel enerji kaynağıdır, vücudun “nakit akımıdır.”

Vücudumuzun çok iyi bir şekilde kendi kendini iyileştirebileceğini, çoğu kişinin bunu oruç kürleri vasıtasıyla başarmaktadır..

Yüce Mevlâ, suyu tertemiz olarak belirli bir miktarla ( Mü’minûn , 18) gökten indirdi ve onu yeryüzünde kaynaklara yerleştirdi (Zümer , 21). Tertemiz olan suyun aynı zamanda temizleyici olduğunu bize bildirdi

Dr. Batmanghelidj "Hasta Değil Susuzsunuz" kitabında vücudumuzun tam 46 nedenle suya ihtiyaç duyduğunu anlatmaktadır. 
  

Bunlar şunlardır: 

1- Hiçbir canlı susuz yaşayamaz. 
2- Göreceli su yetersizliği vücudun bazı fonksiyonlarını önce bastırır, sonra öldürür. 
3- Su temel enerji kaynağıdır. 
4- Su vücudun her hücresinde elektriksel ve manyetik enerji üretir, bize yaşam gücü verir.  
5- Hücre yapısındaki maddeleri birbirine bağlayan bir yapıştırıcıdır. 
6- DNA hasarını önler ve onarım mekanizmalarının daha iyi çalışmasına yardımcı olur, böylece üretilen anormal DNA sayısı azalır. 
7- Bağışıklık sisteminin (bütün mekanizmalarının) merkezi olan kemik iliğinde, bu sistemi kanser de dahil olmak üzere, çeşitli hastalıklara karşı güçlendirir.  
8- Bütün besinlerin, vitamin ve minerallerin temel çözücüsüdür. Vücutta besinleri küçük parçalara ayırır, sindirimlerinde ve son metobolik aşamalarında görev yapar. 
9- Besinlere enerji verir ve parçalanan besinler sindirim sırasında bu enerjiyi vücuda aktarır. Susuz yenen yemeğin vücut için hiçbir enerji değeri yoktur.  
10- Su, besinlerdeki gerekli öğelerin emilimini artırır. 
11- Bütün öğelerin vücuda taşınmasına yardımcı olur. 
12- Akciğerlerde oksijen toplayan kırmızı kan hücrelerinin çalışma verimini artırır. 
13- Hücreye ulaşan su, o hücreye oksijen verir ve atık gazları vücuttan atılmaları için akciğerlere taşır.  
14- Vücudun çeşitli bölgelerinden zehirli atıkları toplar ve atılmaları için karaciğer ya da böbreklere taşır. 
15- Eklem boşluklarındaki temel yağlayıcı maddedir, arterit ve sırt ağrılarının oluşumunun önlenmesinde yardımcı olur.  
16- Omurgadaki diskleri "şok emici su yastıkları"na dönüştürür. 
17- Bağırsakları en iyi çalıştıran yağlayıcı maddedir, kabızlığı önler. 
18- Kalp krizi ve felce karşı koruyucudur. 
19- Kalp ve beyin damarlarında pıhtılaşmayı önler.  
20- Vücudun soğutma (terleme) ve ısıtma (elektrik) sistemleri için vazgeçilmezdir. 
21- Düşünme başta olmak üzere, bütün beyin fonksiyonları için bize güç ve elektriksel enerji verir. 
22- Serotonin ve diğer nörotransmitterlerin (sinir ileticileri) üretimi için vazgeçilmezdir.  
23- Melatonin de dahil olmak üzere, beyinde üretilen bütün hormonların yapımı için gereklidir. 
24- Çocuklarda ve yetişkinlerde dikkat yetersizliği sorununa çözüm getirir. 
25- Çalışma verimini artırır ve dikkat aralığını büyütür.  
26- Su dünyadaki diğer bütün içeceklerden daha kolay bulunabilir ve hiçbir yan etkisi yoktur. 
27- Stres, gerginlik ve depresyonun hafiflemesine yardımcı olur. 
28- Uykuyu düzenler. 
29- Yorgunluğun giderilmesine yardımcı olur ve bize gençliğin enerjisini verir.  
30- Cildi yumuşatır ve yaşlılık belirtilerinin azalmasına yardımcı olur. 
31- Gözlere canlılık ve parlaklık verir. 
32- Glokomdan korunmamıza yardım eder. 
33- Kemik iliğinde kan üretim sistemlerini düzenler, lösemi ve lenfoma oluşumunun önlenmesine yardımcı olur.  
34- Vücutta enfeksiyon ve kanser hücrelerinin geliştiği bölgelerde bağışıklık sistemini güçlendirmek için çok gereklidir. 
35- Kanı sulandırır ve dolaşım sırasında pıhtılaşmasını önler. 
36- Kadınlarda, adet öncesi ağrıyı ve ateş basmasını hafifletir.  
37- Kalp atışıyla birlikte kanı sulandırıp dalgalandırarak dolaşımdaki katı maddelerin dibe çökmesini engeller. 
38- İnsan vücudunda dehidrasyon sırasında kullanılabilecek bir su deposu yoktur. Bu nedenle gün boyunca düzenli olarak su içmemiz gerekir.  
39- Dehidrasyon cinsellik hormonunun üretimine engel olur, bu iktidarsızlık ve libido kaybının başlıca nedenlerinden biridir. 
40- Su içtiğiniz zaman susuzluk ve açlık duygularını ayırt edebilirsiniz. 
41- Kilo vermenin en iyi yolu su içmektir. Düzenli aralıklarla su için ve sıkı bir rejim yapmadan zayıflayın. Acıktığınız zaman aşırı yememeli, ama susadığınızda suyunuzu içmelisiniz.  
42- Dehidrasyon doku boşlukları, eklemler, böbrekler, karaciğer, beyin ve deride zehirli çökeltilerin birikmesine yol açar. Su bunları temizler. 
43- Su, gebelikte sabah bulantılarını azaltır. 
44- Zihin ve vücut fonksiyonlarını bütünleştirir. Karar verme ve hedefleri belirleme yeteneğini artırır.  
45- Yaşlılıkta bellek kaybının önlenmesine yardımcı olur. Alzheimer, multipl skleroz, Parkinson ve Lou Gehring hastalıklarının riskini azaltır. 
46- Kafein, alkol ve bazı ilaçlara duyulan bağımlılığın giderilmesine yardımcı olur.  
  
“su ol”….. Ne dersiniz, Atalarımız suyun organizma üzerindeki olumlu etkilerini yüzyıllar öncesinden tespit edip, bilerek mi söylediler bu sözü.?................Bence evet.....

NE ZAMAN SU İÇMELİYİZ?

Su olmadan sağlıklı bir hayat düşünülemez. Uzmanlar ise suyun soluduğumuz hava kadar gerekli olduğu ve yaşamın kaynağı olduğu konusunda hem fikirler. Peki, sağlıklı bir yaşam için ne kadar su içmeliyiz? İşte Türkiye'de tamamlayıcı tıp denilince ilk akla gelen isimlerden bir olan Dr.Hüseyin Nazlıkul'un bu konu hakkındaki yazısı:  

1) Yeni güne su içerek başlayın. Bu bir bardak su böbreklerinizi boşaltmanıza ve detoks sisteminizin gün boyu çalışmasına yardımcı olacaktır. 
2) Kahvaltıdan bir saat öncesine kadar yavaş yavaş ama kısa aralıklarla içilen suyun birçok kronik hastalıklarda tedavi edici özelliği olduğu açıklanmaktadır.  
3) Günde en az sekiz bardak su için, mümkün olursa sağlıklı alkali su için, içtiğiniz su ne kadar temiz ve sağlıklı olursa bedeniniz suyu o derecede faydalı kullanır. 
4) Canınız bir şeyler atıştırmak istediğinde bir şeyler atıştırmaktansa onun yerine bir bardak su için ve biraz bekleyin. Göreceksiniz ki bedeniniz sizden yemek değil su istiyormuş!  
5) Vücudunuzun size ne söylediğini anlamaya çalışın, başınız veya mideniz ağrıyorsa veya bitkinseniz veya kendinizi iyi hissetmiyorsanız ilaç almadan önce bir bardak su için ve neticeye göre hareket edin. 
6) Baş ağrısı çekiyorsanız ilaca saldırmayın. Sadece su yeterli gelmemişse o zaman suda bir magnesium tablet eritin ve için. Ağrı kesici kullanmadan da baş ağrılarınızın geçtiğini şaşkınlıkla keşfedeceksiniz.  
7) Yemek yerken kesinlikle su ve sulu içecekler içmeyin, suyu yemekten yarım saat önce ve sonra için. 
8) Yediğimiz yiyeceklerle de su alırız. Çünkü onların içinde de su vardır. Organik olarak üretilen ürünleri tercih ederseniz yiyeceklerle beraber aldığınız suyun kalitesi de iyi olur.  
9) Su her yiyecekte aynı kalite ve özellikte bulunmaz, bu durum bedenimizde bulunan sular içinde geçerlidir. İçimizdeki su bizim ruh halimize göre sürekli kendi kendini değiştirme gücünü içinde barındırır. 
10) Stresli ya da endişeli olduğunuzda bir bardak su için. Su vücut sıvınızı ve elektrolit dengesini düzenleyerek sakinleşmenize yardımcı olacaktır. Farkında mısınız? Sinirlenince ya da heyecanlanınca dudaklarınız kurur ve yapışmaya başlar. Bu, bedenin doğal olarak o anda su ihtiyacını size göstermesidir.  
11) Akılıca yemek yiyin. Kalori, karbonhidrat ve yağları çok fazla hesaplamanıza gerek yoktur. Sadece asidik ve hijyenik olamayan yiyecekleri yemeyin. 
12) Karaciğerinizin yediğiniz yiyecek ve içeceklerdeki bakteri, virüs, ve kimyasalları temizlemek zorunda olduğunu unutmayın! Bol, temiz ve kaliteli alkali su içerek karaciğerinize asli görevini yapabilmesi için yardımcı olun.  
13) Hazır yiyeceklerden, fast-food'lardan, gazlı içeceklerden, katkı maddeleri içeren her tür hazır gıdadan uzak durun. Tabii burada asıl suçlu olan food'dan ( yemek ) çok işin fast ( hızlı ) kısmıdır. Çünkü hızlı yemek pek çok rahatsızlığın kaynağıdır.  
14) Yediğiniz yemeklerden keyif almaya çalışın, iyi çiğneyin ve yemek esnasında gazete okumayı ve TV izlemeyi bırakın. Yediklerinizi iyice inceleyin, onlarla bir diyalog içinde olun. 
15) Fazla çay, kahve, alkollü içecek içmeyin. Bu tür içecekler diüretik olduklarından, vücudunuzda su kaybına neden olurlar. Şayet mecbur kalırsanız bunlardan fazla içtiğinizde dengelemek için bol miktarda su ya da mümkünse alkali su için. 

Bir bardak suyun faydaları işte böyle. Suyun yukarıda sıralanan faydalarını okuyunca; "Canlı olan her şeyi sudan yarattık. Hala inanmıyorlar mı?" (Enbiya, 30) ayetini aklımızdan çıkarmamamız gerektiğini daha iyi anlıyoruz.

Ne Yemeli ve Ne Yememeli !

Kanser şekeri seviyor 
Şekerin kanseri beslediğine dikkat çekip, un ve şekerden kaçınarak bol sebze ve meyve tüketilmesi gerekir. 
Karbonhidratlar bakımından zengin olan gıdaların, özellikle de şekerin kanseri beslediğinden "Hamur işleri ve tatlılardan kaçının. Bol bol çiğ sebze ve meyve tüketin"
 
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Aydın, karbonhidratlar bakımından zengin gıdaların, özellikle de şekerin kanseri beslediğine dikkat çekerek, un ve şekerden kaçınarak bol sebze ve meyve tüketilmesi uyarısında bulundu. 
 
Kanser hücrelerinin sağlıklı hücrelerden farklı olarak oksijenli metabolizma yerine oksijensiz metabolizma sevdiğini belirtti. Aşırı şekerli gıdaların insülin direncine yani hiperinsülinizme yol açtığını, bunun da hücre üremesini kontrolsüz bir şekilde artırarak kansere neden olmaktadır.  
 
"Pişirme" işleminin besinlerdeki enzimleri ve vitaminleri yok etmesi nedeniyle kanserin çiğ yiyeceklerden çok, pişmiş yiyecekleri sevdiği biliniyor.  Kanserdem uzak durmak için;
 
Hamuru ve tatlıyı azalt, sebze meyveyi çoğalt 
Un ve şekerden kaçınarak insülin direncini yenin. 
Tatlandırıcı içeren ’light’ hafif yiyecek ve içecek tüketmeyin. 
Katkı maddesi ilave edilmiş, paketlenmiş gıdaları yemeyin.  
Bol taze sebze ve meyve tüketin. 
Yeterli omega-3 alın, ayçiçeği, mısır, soya, pamuk ve margarin gibi yağları diyetinizden çıkartın. Zeytinyağı ve doğal hayvani yağları (tereyağı, iç yağı ve kuyruk yağı) yiyin. 
Kefir, yoğurt, sirke, nar ekşisi ve boza yiyin.  
Günde iki diş sarımsak veya 1 baş kuru soğan tüketin. 
Günde 1-2 tatlı kaşığı zerdeçal tozu tüketin. 
Şekersiz yeşil çay tüketin. 
Stresten uzak durun. 
İyi uyuyun. 
Çevresel toksinlerden ve sigaradan uzak durun. 
D vitamini düzeylerinizi yükseltmek için dengeli bir şekilde güneşlenin ya da D vitamini takviyesi alın. 
Yeteri derecede egzersiz yapın. 
Alkol kullanmayın. 
İşlenmiş soya ürünü yemeyin. 
Yemekleri geleneksel yöntemler (buğulama, buharda pişirme) ile pişirin. Turbo fırınlar da kullanılabilir. 
Hızlı pişirme yöntemleri (mikrodalga gibi) besin kayıplarına yol açar; ayrıca kanserojen ihtiva eder. 
Daha çok toprak (güveç), cam ya da kalaylı bakır kapları tercih edin. Emaye ve çelik tencere daha sonraki tercihlerdir.

Elma kabuğu mucizesi 

Kanserli hastaların tedavisinin sağlık harcamaları içinde büyük bir yer tuttuğunu belirtildi 
 
ABD'de elma kabuğundaki 'triterpenoids' adlı maddenin, laboratuvar ortamında kanser hücrelerinin çoğalmasını engellediği veya öldürdüğünün tespit edildiği bildirildi. 
 
Gökbel, elmanın sağlıklı yaşam için vazgeçilmez meyvelerden olduğunu, ülkemizin hemen hemen her yerinde bol miktarda yetişen elmanın düzenli olarak tüketilmesinin, sağlık açısından yarar sağlayacağını ifade etti. 
 
Prof. Dr. Gökbel, elmanın, sağlık açısından bugüne kadar bilinmeyen yararlarının öğrenilmesi ve özellikle çağın neredeyse en önemli sağlık sorunu haline gelen kanserle mücadelede kullanılabilirliğinin tespit edilmesi için gelişmiş ülkelerde çalışmalarının sürdüğünü anlattı. 
 
Gökbel, ABD'nin saygın üniversitelerinden Cornell Üniversitesi araştırmacılarının, elma kabuğundaki 'triterpenoids' adlı maddenin, laboratuvar ortamında kanser hücrelerinin çoğalmasını engellediği veya öldürdüğünü tespit ettiğini vurguladı. 
 
Özellikle karaciğer kanseri, kalın barsak kanseri ve göğüs kanserine karşı koruyucu etkiye sahip olan elmanın bu özelliğinin, elma kabuğundan izole edilen "triterpenoids" adı verilen maddeden dolayı olabileceğinin bilimsel çalışmalarda ortaya konulduğunu anlatan Gökbel, "Daha önce yapılan çalışmalarda elmanın, farelerde meme tümörüne karşı etkili olduğu ortaya çıkmıştı. Bu son çalışma, etkili bir kanser ilacı üretmeye yönelik bir adım sayılabilir" dedi. 
 
Gökbel, ülkemizde her yıl 150 bin kişinin kanser hastalığına yakalandığını, kanserli hastaların tedavisinin sağlık harcamaları içinde büyük bir yer tuttuğunu belirtti. 
 
Kanser vakalarının artmasındaki ana sebeplerden birinin sağlıksız beslenme olduğunu ifade eden Prof. Dr. Gökbel, şunları kaydetti: 
 
"Özellikle meyve ve sebze tüketme alışkanlığının yeterli olmamasının da kanser vakalarının artışında bir etken olduğu söylenebilir. Akdeniz tipi beslenme, pek çok bilim adamına göre en sağlıklı beslenme tarzlarından biridir.  
 
Akdeniz tipi diyetin en önemli özelliği, sebze ve meyve yönünden zengin olmasıdır. Kanserden korunmak için Akdeniz tipi beslenmenin ana ögesi olan sebze ve meyvenin bol miktarda tüketilmesi konusunda toplum teşvik edilmeli, bilinçlendirilmelidir." 
 
Gökbel, ayrıca okullarda meyve, salata ve süt gibi gıdaların öğrenciler tarafından bol miktarda tüketilmesini sağlayacak çalışmalar yapılmasına ihtiyaç duyulduğunu sözlerine ekledi.

Kansere iyi geliyor 

Çiğ ya da pişirilmiş sarımsak tüketenlerde mide, bağırsak, prostat, gırtlak ve meme kanserinin daha az görüldüğü bildirildi.  
Amerikan Diyetetik Derneği'nin Denizaşırı Ülkeler Türkiye Temsilcisi Diyetisyen Selahattin Dönmez, sarımsağın yapısında bol miktarda su, şeker içeren karbonhidratlar,kükürt bileşikleri, protein, lif ve serbest amino asitler bulunduğunu belirtti. 
Sarımsağın ayrıca yüksek miktarda fosfor, potasyum, kükürt, çinko, orta miktarda selenyum, A ve C vitaminleri ile az miktarda da kalsiyum, magnezyum, sodyum, demir, manganez ve B kompleks vitaminlerini içerdiğini belirten Dönmez, "Uygarlık tarihi boyunca sarımsağın tıp alanında özellikleri değerlendirilmiş ve birçok hastalığın tedavisi amacıyla kullanılmıştır" dedi. 
 
Dönmez, sarımsağın bugün de atardamarları etkileyen hastalıklar, kanser, bağışıklık sistemi bozuklukları ve ağrılı eklem hastalıkları gibi birçok kronik hastalığın önlenmesi ve tedavisi amacıyla kullanıldığına işaret etti. 
 
Dönmez, "Sarımsağın en önemli biyokimyasal özelliklerinden biri, vücuttaki zehirli toksik maddeleri atmaya yardımcı olma (antioksidan) potansiyelidir. Sarımsağın bu özelliğinin, içinde bulunan organik kükürt bileşiklerinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Çiğ sarımsakta da antioksidan potansiyel vardır, ancak yüksek dozları kalp, karaciğer ve böbreğe toksik etkiler gösterebilmektedir" diye konuştu. 
 
Kansere etkisi  
 
Diyetisyen Dönmez, sarımsağın, organizmada birçok işlevi olduğu gösterilen, insan vücudunda doğal olarak üretilen nitrik oksiti artırıcı etkisi olduğunu vurguladı. 
 
Dönmez, "Bu mekanizmalar sarımsağın damar sertliği ve hipertansiyon tedavisi ile koruyucu önlem rollerini açıklamaktadır. Sarımsağın çeşitli mekanizmalarla kanser yapıcı etkenleri engelleyebileceği, bağışıklık sisteminin baskılanmasını önleyerek de kansere karşı yararlı olabileceği bilinmektedir. Sarımsak yıllardır kardiyovasküler hastalıkların tedavisi için kullanılmaktadır" dedi. 
 
Sarımsakta çok sayıda değişik insan bağışıklık sistemini güçlendiren ve hatta dengeli bir beslenmeyle alındığı takdirde çeşitli kanser risklerini azalttığı bilinen kimyevi madde (fitokimyasal) bileşiklerinin bulunduğunu belirten Dönmez, "Sarımsağın özellikle antioksidan özellikleri kükürt bileşiklerinden başka içerdiği, özellikle meyve ve sebzelerde yaygın olarak bulunan renk maddelerinin bazılarından kaynaklanmaktadır. Bu maddelerin diyetle alımı, koroner arter hastalığı ölüm riski ile ters yönde ilişkili bulunmuştur. Çalışmalar sarımsak tüketiminin artırılmasının, kanser görülme sıklığıyla yakın ilişkili olduğunu göstermiştir" ifadesini kullandı. 
 
Dönmez, "Yapılan çalışmalar, çiğ ya da pişirilmiş sarımsak tüketimi ile mide, bağırsak, prostat, gırtlak ve meme kanseri arasında ters ilişki olduğu sonucunu göstermektedir. Yapılan bilimsel çalışmalar ışığında, sarımsağın diyetle tüketiminin özendirilmesi ve önerilmesi, kanser ve kalp damar sistemi rahatsızlıkları gibi kronik hastalıklardan korunmada yararlı olacaktır" şeklinde konuştu.

İşte kanseri riskini tetikleyen ve riski azaltan gıdalar.. 

 
Kanseri tetikleyen gıdalar: Salamura, turşu, Kömürde kızartılan yiyecekler, Yağda yapılan kızartmalar, Günde 80 gram üzerinde kırmızı et, Erkekler günde iki bardak, kadınlar ise bir bardak alkolü geçtiklerinde kanser riski artıyor.  
 
Kanser türleri ve buna karşı koruyucu yiyecekler de şöyle:  
 
Mesane: Sarımsak, yeşil yapraklı sebzeler, soya ürünleri, çay (yeşil ya da siyah), sarı-turuncu sebzeler, yoğurt ve diğer fermente süt ürünleri.  
 
Göğüs: Yüzde 1 yağlı süt, elma, buğday kepeği, Brezilya fındığı, baklagiller ve fasulyeler, brokoli, Brüksel lahanası, küçük mantarlar, lahana, havuç ve havuç suyu, kiraz, vişne, yağlı balık (somon, ton), keten tohumu, keten tohumu yağı, sarımsak, kök lahana, düşük yağlı süt ürünleri, kabuklu yemişler, kırmızı turp, soya ürünleri, ıspanak, tam tahıllar, sarı-turuncu sebzeler, yağsız yoğurt.  
 
Kolon: Brezilya fındığı, brokoli, Brüksel lahanası, lahana, havuç, karnabahar, sap kereviz, yağlı balıklar, sarımsak, üzüm ve üzüm suyu, kara lahana, baklagiller, kıvırcık, düşük yağlı süt ürünleri, kabuklu yemişler, yulaf kepeği, tam tahıllar, yoğurt ve diğer fermente süt ürünleri.  
 
Yemek borusu: Yeşil çay, domates, domates ürünleri.  
 
Karaciğer: Sarımsak, yeşil çay.  
 
Akciğer
: Brezilya fındığı, brokoli, Brüksel lahanası, lahana, havuç ve diğer sarı turuncu sebzeler, karnabahar, acı biber, kara lahana, düşük yağlı süt ürünleri (kaymağı alınmış süt hariç), soğan, portakal, ıspanak, diğer yeşil yapraklı sebzeler, domates ve domates ürünleri.  
 
Yumurtalık
: Brokoli, Brüksel lahanası, lahana, karnabahar, kara lahana ve diğer yeşil yapraklı sebzeler, sarı-turuncu sebzeler.  
 
Pankreas:
Baklagil, çay, domates ve domates ürünleri.  
 
Prostat: Brezilya fındığı, Brüksel lahanası, brokoli, lahana, kanola yağı, karnabahar, kara lahana, az yağlı süt ürünleri, zeytinyağı, fıstık yağı, soya ürünleri, domates ve domates ürünleri.  
 
Mide: Brokoli, Brüksel lahanası, lahana, bakla, sarımsak, yeşil çay, kara lahana, soğan, portakal ve diğer narenciye meyveleri, domates ve domates ürünleri, tam tahıllar.

Kanser riskini azaltmanın en önemli  ve kolay yollarından biri beslenmeye dikkat etmektir. Beslenme pozitif veya negatif olarak hem hastalık oluşumuna hem de oluştuktan sonra tedavisine etki ediyor. 

 
Beslenme ile Dikkat Edilmesi Gerekenler 

 
1. Alınan yağ oranı toplam gıdanın %25’inden az olmalıdır. Zeytinyağı gibi doğal olanı tercih edilmeli. Kızartma yerine buğulama, haşlama gibi pişirme yöntemleri tercih edilmeli. Böylece alınan yağ miktarı azalır  ve yanmış yağın kanserojen etkilerinden korunursunuz. 
 
2. Günlük beslenme miktarımızın %15’ini proteinler oluşturmalıdır. Aşırı protein alımı; meme, rahim, bağırsak, pankreas ve böbrek tümörlerinin gelişimini kolaylaştırır. Bu nedenle sürekli kırmızı et yiyen kişilerin kanser olma riski ayda bir kez kırmızı et yiyenlere göre 2,5 kat fazladır. Ancak protein yetersizliği de T-lenfositlerinin faaliyetlerini yavaşlatarak bağışıklık sistemini bozduğu için kanserlerin daha çabuk ilerlemesine sebep olur. Kırmızı et yerine balık, tavuk, hindi tercih edilmelidir. 
 
3. Nitrat nitrite ve daha sonra da kanserojen bir madde olan nitrozamin’e dönüşür. Et ve türevi şarküteride bozulmayı önlemek için kullanılmaktadır. Bundan dolayı sucuk, sosis, salam gibi ürünlerden kaçınılmalıdır. 
 
4. Bol miktarda çok iyi yıkanmış taze sebze ve meyve türetilmeli, günde en az 5 porsiyon... Satın alırken hormonsuz olanlara dikkat edilmeli. Asıl önemlisi, antioksidan olarak bilinen Beta karoten (A vitamini), C ve E vitamini, selenyum, çinko, manganez ve lifli besinler tüketilmeli. 
 
5. Bilinen bu anti-oksidanların yanı sıra bilim adamları birçok güçlü anti-oksidan keşfetti.  
 
Domatesin özellikle pişirilerek bol bol tüketilmesi çok faydalı, bazı tümörlerin oluşum riskini %50 azaltıyor. Zeytinyağı, sarımsak, kırmızı üzüm, yeşil çay, soya fasulyesi (soya tümör önleyici, büyümesini geciktirici, kemoterapi ve radyasyonun yan etkilerini azaltıcı ve hatta bazı tümörleri normale çevirici etkiye sahip), yağlı balığın içinde bulunan omega-3 yağ asitlerinin antioksidan özellikleri nedeniyle tüketilmesi gereken gıdalardır. 
 
6. Fazla tuzlu ve şekerli yiyeceklerden mümkün olduğunca kaçınılmalı, özellikle tütsülenerek, tuzlanarak, turşu halinde saklanan gıdalardan uzak durmalıdır. Yapılan araştırmalar dondurarak saklama yönteminin tercih edildiği ülkelerde mide kanseri görülme sıklığının %64 azaldığını göstermiştir. 
 
7. Baklagiller bolca tüketilmeli(kurufasulye hariç). 
 
8. Her türlü konserve, ketçap, mayonez, hardal gibi veya kolalı içecekler gibi içinde zararlı olabilmesi muhtemel katkı maddeleri olan yiyeceklerden sakınmalı. 
 
9. İnek sütünün kanseri engelleyici etkisi son bilimsel çalışmalarda ortaya konmaktadır. Ayrıca az yağlı süt ürünleri tüketimi ile bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi sağlanmaktadır. 
 
10. Cox-2 inhibitörleri denilen bazı maddeler tümörü besleyen kan damarlarını engelleme yoluyla tümör savaşına girişirler. Bu maddelerin bulunduğu gıdalar; soya, biberiye (rosemary) üzüm ve havuç. 
 
Genetik nedenlerle olan kanseri önlemek zor olsa da diğer sebeplere bağlı olarak oluşabilecek tümörleri bilinçli beslenme yoluyla önlemek  kanser riskini %90 azaltıyor.

Dr. Uğur Göğüş, Pehlivan Yayınlarından piyasaya sürülen kitabında, kansere doğrudan etkisi olan gıdalar, beslenme türünün kanserle ilişkisi, seçilecek gıdaların tüketilmesi ile kanserden korunma yolları ve tedavi sürecinde hangi yiyeceklerin tüketilmesi gerektiği gibi birçok konuya açıklık getiriyor. Araştırmalara göre, kanser vakalarının yüzde 65’inin doğrudan alınan gıdalarla ve beslenme tipine bağlı geliştiğini belirten Göğüş, bunlarla birlikte sigara ve alkol tüketimi ile hareketsiz yaşam biçiminin benimsenmesinin bu oranı yüzde 85’e çıkardığını bildirdi. 
 
Kanserden korunmada ve zararlı oksidanların dışarı atılması için antioksidan tabletlerin kullanılması ya da bundan zengin asidik ve narenciye meyvelerin tüketilmesini öneren Göğüş, antioksidan kullanılırken B ve C vitaminlerinin tercih edilmesini, karaciğer ve böbrekte yağlanmaya neden olduğu için A ve E vitaminlerinden uzak durulmasını öneriyor. 

KANSERE YAKALANMADAKİ RİSK FAKTÖRLERİ 

Göğüş, hareketsiz yaşam biçimi, sigara ve alkol tüketimi, yağlı kırmızı et ve et ürünleri, yağlı kanatlı et ve et ürünlerinin yenilmesi, fazla yağlı gıda tüketimi, unlu mamullerin alınması, yemeklerde fazla tuz kullanılması, sebze, meyve, baklagil, su ve tam buğday gıdalarının tüketimine önem verilmemesinin kansere yakalanma riskini artırdığını belirtti. 
 
Kansere karşı mücadelede bağışıklık sisteminin kuvvetli olmasının en önemli silah olduğuna dikkati çeken Göğüş, bağışıklık sisteminin güçlenmesi için bol antioksidan alınması gerektiğini vurguladı. 
 
SOYA PROTEİNLERİ VE LİFLİ GIDALARIN KANSERE ETKİSİ 

Göğüş’ün, kitabında yer verdiği bilgilere göre, soya fasulyesi ve soyalı ürünlerde bulunan soya proteinler, hayvansal proteinlerin kalitesine yakın bitkisel protein grubunu oluşturuyor ve içindeki “daidzein” ve “genistein” maddeleri özellikle prostat ve göğüs kanseri riskini azaltıyor, kontrol altına alıyor. 
 
Brokoli, karnabahar, beyaz lahana gibi iç içe yapraklı, dallı ve köklü sebzeler de içindeki “isotiyonat” adlı maddenin etkisiyle kanser oluşumunu engelliyor. Bu madde, en çok brokolide bulunuyor.

Kansere karşı korunmada, sebze ve  meyvelerin, kabuk, zar, sap, çekirdek gibi sindirilmeyen kısımlarını oluşturan lifli gıdaların tüketilmesi gerekiyor. Bu nedenle özellikle mide ve bağırsak kanserinden korunmak için patates kızartırken kabuklarının soyulmaması, elma, şeftali, domatesin kabuklu tüketilmesi öneriliyor. Çünkü, lifler sayesinde kanserojen maddelerin bağırsaklardan emilerek kana karışması ve diğer organlarda  kanser oluşturma riski azalıyor. 
 
Bitkisel yağların kızartmalarda çok az ve bir kez kullanılması, ayrıca sucuk, salam ve ızgara yapılan gıdaların sık tüketilmemesi gerekiyor. 
 
İçerdiği Omega 3 yağ asitleri dolayısıyla kansere karşı koruyucu olan balık tüketilmesi, günde 8-10 adedi geçmeyecek şekilde kabuklu yemiş yenilmesi, havuç, domates, soğan, sarımsak, kereviz, enginar ve semizotunun mutfakta bol kullanılması, sütsüz bitter çikolata tüketilmesi ve sentetik östrojen hapları yerine soya ve soyalı ürünlerdeki bitkisel östrojenlerin tercih edilmesi, hazır turşu, ekmek, kek ve çorba gibi gıdalardan uzak durulması, un, tuz ve şekerin olabildiğince az tüketilmesi öneriliyor. 
 
Özellikle enginar ve kereviz, kandaki kolesterolün fazlasını safra asidine dönüştürerek, kolesterolün dengede tutulmasını sağlıyor, damar kireçlenmesine karşı koruyor, proteinlerin kan, kemik, hormon, sinir ve hücre yapımında daha rahat kullanılmasını sağlıyor, kandaki yağ ile toksiklerin dışkı ile atılımınını sağlayarak kansere yakalanma riskini azaltıyor. 
 
Et ve et ürünlerinin 65-70 dereceden fazla ısı düzeyinde pişirilmemesi, bu ürünlerin sınırlı tüketilmesi, aşırı yağlı yemeklerden uzak durulması gerekiyor. 
 
Güçlü bir antioksidan olan C vitamini içeren meyve ve sebzelerin her gün düzenli olarak tüketilmesi öneriliyor. Özellikle gıdanın ekşilik ve sululuk oranı arttıkça C vitamini oranının da arttığına dikkat çekiliyor. Ancak bu besinler tüketilirken doğrama, parçalama, ısıtma, ızgara ve haşlama sırasında vitamin değerinin azaldığı belirtilerek, mümkün olduğunca işlem görmeden taze tüketilmesi tavsiye ediliyor. 
 
Prostat ve mide kanserlerine yakalanma riskini düşürmede özellikle yeşil ve sarı renkte olan portakal, limon, muz, şeftali, kayısı, brokoli, ıspanak, maydanoz, semiz otu gibi gıdaların tüketilmesi gerekiyor. 
 
Mantarların da kansere karşı koruyucu etkisi olduğu, bağışıklık sistemini kuvvetlendirdiği ifade ediliyor. 
 
Ahududunun da kansere yakalanma riskini azalttığı, özellikle siyah ahududunun yemek borusu kanserine yakalanma riskini düşürdüğü, tümör oluşumundan itibaren de tümörün gelişimini yavaşlattığı belirtiliyor. 
 
Birçok ülkede sık tüketilen yosunun da hücrelere kanserojen madde girişini engelleme özelliğine sahip olduğu, yer elmasının da hücre içine toksik girişini önlediği, bu nedenle mevsiminde bu tür gıdaların tüketilmesi gerektiği tavsiye ediliyor. 
 
FAZLA DEMİR ALIMI RİSK FAKTÖRÜ

Normal şartlarda kan hücrelerinin çoğalmaları ve kan yapımı için demir yönünden zengin gıdaların tüketilmesinin önemli olduğu, ıspanakta ve pek çok bitkisel gıdada bulunan demirin, “kaliteli” demir olmadığı, kırmızı et, balık, kanatlı etleri ile yumurtada bulunan demirin ise “sindirilebilir, kana karışabilir” özellikli ve yüksek oranlı olduğu belirtiliyor. 
 
Araştırmalara göre, kandaki fazla miktardaki demir içeriği ile  kanser arasında sıkı ilişki bulunuyor. Özellikle bağışıklık sistemi zayıf, genetik olarak kansere yatkın bireyler, ihtiyacından fazla demiri, et ve et ürünleri ile vücutlarına aldıklarında kansere yakalanma riski artıyor. Bu nedenle, kansere yakalanma riski genetik nedenlerle yüksek olan bireylerin özellikle demir yönünden kan testlerini düzenli yaptırmaları öneriliyor. 
 
Kansere karşı mücadeledeki ilk adım ise karaciğer sağlığının korunmasından geçiyor. Vücuda zararlı ürünler ve mikroplar, karaciğerde etkisiz hale getirildiği için karaciğer tahrip oluyor ve bağışıklık sistemi zayıflıyor. Bu nedenle karaciğere zarar verebilecek gıdalardan uzak durulması gerekiyor.