MEME
KANSERİ !
Özellikle, 40 yaşın üstündeki kadınlar dikkat!.
Türkiye'de
her yıl yaklaşık 30 bin kadında meme kanserine rastlandığı belirtilerek,
bu hastalığın 40 yaş üzerindeki kadınlarda en sık görülen kanser türü
olduğu bildirildi.
Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve Kanserle
Savaş Dairesi Başkanlığı'ndan yapılan ortak açıklamada, 40 yaşın
üzerindeki kadınlar karşı karşıya oldukları sağlık riskleri konusunda
uyarıldı. Türkiye'de her yıl yaklaşık 30 bin kadında meme kanserine rastlandığı
kaydedilerek, bu hastalığın 40 yaş üzerindeki kadınlarda en sık görülen
kanser türü olduğu vurgulandı. Yeni meme kanseri tanısı konan kadınların
yüzde 70'inin 50 yaş üzerinde olduğuna dikkat çekildi.
Meme kanserinin, kadınlarda ölümlere yol açan kanser türleri arasında
ilk sırada yer aldığı kaydedilerek, 40 yaş üzeri kadınlarda bu
hastalığın görülme sıklığının, 40 yaş altındaki kadınlardan 4 kat daha
fazla olduğu bildirildi. Türkiye'de koroner kalp hastalıklarından ölümlerin yüzde 43 oranıyla ilk
sırada yer aldığı vurgulanarak, bu ölümlerin önemli bir bölümünün 41-58
yaş grubundaki kadınlarda görüldüğü ifade edildi. Yüksek tansiyon, sigara ve alkol kullanımı, şişmanlık, hareketsiz yaşam
tarzı, diyabet ve bilinçsiz beslenmenin, özellikle 40 yaş üstü
kadınlarda kalp-damar hastalıklarına yakalanma riskini artırdığına
dikkat çekilerek, şu uyarılarda bulunuldu:
-Yeterli ve dengeli beslenin. Bu, 4 besin grubundaki besinlerin yeterli
miktarda tüketilmesidir. Söz konusu besinler; süt grubunda yer alan süt,
peynir ve yoğurt, et grubunda yer alan et, tavuk, yumurta ve kuru
baklagiller, sebze ve meyve grubu ile tahıl grubuna giren ekmek, bulgur,
makarna, pirinç, mısır ve tarhanadır.
-Alkol ve sigaradan uzak durun. Sigara; akciğer, ağız boşluğu, yemek
borusu, boyun, pankreas, mesane, böbrek, mide ve kan kanserine, alkol
ise karaciğer ve yemek borusu kanserine yol açar.
-20 yaşın üzerindeki tüm kadınlar ayda bir kez kendi kendilerini elle
muayene etmelidir. Bu kontrollerde kadınlar memelerinin dokusu ve apısı
konusunda fikir sahibi olacakları için oluşacak herhangi bir değişikliği
hemen fark edeceklerdir.
Bu muayeneler, adet bitiminde yapılmalıdır. Çünkü regl (adet) döneminde
meme dokusu yumuşak olur ve herhangi bir kitlenin varlığı kolayca fark
edilir. Adetten kesilme söz konusuysa bu muayene her ayın aynı gününde
tekrarlanmalıdır.
-Meme muayeneleri ayna karşısında dikkatli bir gözlemle yapılmalıdır.
Ayna önündeki kontrollerde; memede ele gelen sertlik veya kitle, meme
başlarının pozisyonlarında değişiklik, kalınlaşma, kızarıklık veya yara
olması, memenin rengi, dokusu veya şeklinde değişiklik, meme derisinde
kalınlaşma, şişme veya renk değişikliği, meme ucundan akıntı, meme veya
meme başında içeriye doğru çekilme durumu tespit edilirse derhal bir
hekime başvurulmalıdır.
-Kadınlar 40 yaşından itibaren kontrol amaçlı mamografi çektirmelidir.
BESLENMEYE DİKKAT
40 yaşın üzeri kadınlardan beslenmeyle ilgili olarak da şunlara dikkat
etmeleri istendi:
-Yağlar konusunda ölçülü olun ve doymamış yağları tercih edin. Tereyağı,
diğer hayvansal yağlar ve margarinlerin çoğu doymuş yağlardır ve
kolesterol düzeyini artırırlar. Ayçiçek, soya, mısırözü gibi bitkisel
yağların çoğu doymamış yağlardır ve kolesterol içermezler. Yemeklerin
doymamış yağlarla hazırlanması yararlıdır.
-Günlük protein ihtiyacınızı hayvansal ve bitkisel kaynaklı gıdalardan
dengeli olarak alın.
-Besinler yoluyla alınan kolesterole dikkat edin. Kolesterol miktarı
kırmızı et, sakatat gibi hayvansal gıdalarda yüksektir. Bu besinler
tüketilirken kolesterol içerikleri göz önünde bulundurulmalıdır.
-Posalı besinleri sıkça tüketin. Sebze ve meyveler posa, vitamin ve
mineral içeriği zengin besinlerdir. Kuru baklagiller, yulaf, mercimek,
mısır, buğday ve ekmek ibi posa yönünden zengin besinler günlük
beslenmede yer almalıdır.
-Şekerli içecek ve tatlı tüketiminizi azaltın, şeker içeriği az olan
besinleri tercih edin. Bu besinlerin fazla miktarda tüketimi, vücut
ağırlığının artmasına ve besleyici değeri yüksek olan besinlerin
tüketiminin azalmasına neden olur.
-Tuz tüketimine dikkat edin. Tuz tüketimi ile yüksek tansiyon arasında
yakın bir ilişki vardır. Tuz içeriği düşük besinler tüketin. Sebze ve
meyve tüketimini artırın.
-Vücut ağırlığınızı dengede tutun, fiziksel aktivitenizi artırın. Vücut
ağırlığının normalden az ya da çok olması çeşitli sağlık sorunlarına
zemin hazırlar. Bu nedenle kilonuzu normal sınırlar içinde tutmak için
yeterli ve dengeli beslenmeye özen gösterin.
-Hareketli bir yaşam sürmeye çalışın, kısa mesafeleri yürüyün.
1. Meme kanseri nedir? :Hücre bölünme olayındaki kontrol bozulduğunda anormal çoğalma olur ve tümör
oluşur. Meme kanseri, meme dokusunu yapan hücrelerin amaçsız ve kontrolsüz
olarak çoğalmasıdır. Bu hücreler kan yoluyla diğer organlara da dağılabilir.
2. Meme kanseri bulaşıcı mıdır?
:Değildir. Ancak, ailevi veya kalıtsal olma olasılığı vardır.
3. Meme kanserine yakalanma oranı
nedir? :Kadınlarda en sık görülen kanser türüdür. Her 8 kadından birinde meme
kanseri görülmektedir. 4. Hangi kadınlar meme kanseri için
daha yüksek risk taşır? :Meme kanserinin nedenini henüz tam olarak bilinmemektedir. Ancak, aşağıdaki
durumlarda meme kanseri riski artmaktadır. . Ailesinde, özellikle annesi, kızkardeşi veya kızında meme kanseri olanlar,
. Çocuk doğurmamış olanlar, . 30 yaşından sonra anne olanlar,
. Süt emzirmemiş olanlar, . Bazı iyi huylu meme hastalıkları olanlar, . Daha once meme kanseri geçirmiş olanlar,
. Sık ve düzenli alkol alanlar, . Aşırı kilolu kadınlar . Rahim ve yumurtalık kanseri olanlar . Bazı hormon tedavileri almış olanlar
5. Teşhis Yöntemleri
:Meme kanseri erken teşhis edildiğinde iyileşme oranı %90'dan fazladır.
Teşhiste geç kalınırsa, tümör vücudun diğer bölgelerine yayılabilir. Önemli
olan, kanserin kan ve lenf yoluyla koltuk altına ve vücuda yayılmadan tedavi
edilmesidir. Memesinden hiçbir şikayeti olmayan kadınlarda kanseri erken dönemde teşhis
etmek için çeşitli tarama yöntemleri kullanılır.
a) Mamografi Mamografi, memede oluşan bir tümörün hissedilebilen büyüklüğe ulaşmadan önce
tespit edilmesini sağlar. Memesinden herhangi bir şikayeti veya kitlesi
olmayan kadınlar 40 yaşından sonra yılda bir defa tarama mamografisi
yaptırmalıdır. b) Doktor muayenesi 40 yaşını geçen kadınlar yılda bir kez, hiçbir şikayeti olmasa bile, ilgili
doktora başvurarak muayene olmalıdır.
c) Kendi kendine muayene Kendi kendine muayene ayda bir kez (adet bitimi sonrasında) yapılmalıdır.
Memede ele gelen kitlelerin çoğu kanser değildir Ancak, bir önceki
muayenenize kıyasla, memenin herhangi bir yerinde farklı bir kitle veya
sertlik fark ettiğinizde bir doktora başvurunuz. Ayna karşısında memenize
baktığınızda;
. Her iki memeyi karşılaştırdığınızda şekil veya büyüklük farkı, . Meme başında değişiklik, . Meme cildinde çökme,
. Meme başında veya derisinde kalınlaşma, kırmızılaşma veya pullanma, . Meme cildindeki damarlarda belirginleşme, . Meme başından, kendi kendine gelen kanlı veya kansız akıntı varsa bir
doktora başvurunuz.
Bu bilgiler sizin meme kanseri ile ilgili sorularınıza yanıt almanız için
bir rehber olarak derlenmiştir. Ancak, her zaman için doktorunuzun
tavsiyeleri esastır. Her 8 kadından birinin meme kanseri riski taşıması, hastalığı
kadınların korkulu rüyasına dönüştürüyor. Önlemler alındığında
ise meme kanserinin görülme sıklığında azalma sağlanabiliyor. Prof.
Dr. Faruk Aykan , riski azaltan faktörleri sıraladı: “İki etken rol
oynuyor. Birinci etken kalınların kendi kendini muayene etmesi ve düzenli
mamografiler ile tümörlerin erken zamanda tanınması. İkinci önemli
etken daha önce bir göğsünde kanser oluşmuş ve tedavi olmuş kadınlara
ilaç tedavisi uygulanarak diğer memenin kanserden korunması.
Kanserle
savaşta Avrupa Yasası
Sigara
içmeyin. İçiyorsanız bir an önce bırakın ve başkalarının sigara
dumanına maruz kalmayın.Alkollü
içki tüketimini azaltın.
Güneş
ışınlarına aşırı maruz kalmaktan kaçının.
Her
türlü kanserojen maddenin üretiminde veya kullanımında mesleki güvenlik
önlemlerine uyun.Sebze,
meyve ve liften zengin gıdaları sık tüketin.
Aşırı
kilo almaktan kaçının ve yağlı yiyeceklerden zengin besinlerin tüketimini
kısıtlayın.
Bir
benin görünümünde değişme, bir kitlenin varlığı ve anormal
kanamalar şikayetleri varsa doktora başvurun. Uzun
süren öksürük, ses kısıklığı, kabızlık açıklanamayan kilo gibi
bozukluklarda doktora başvurun.
Kadınların
jinekolojik muayenede düzenli olarak kanser riskini gösteren testleri
yaptırmalı.Düzenli
olarak meme muayenesi yaptırın. Mamografi
çektirin. |
Hacettepe üniversitesi
araştırma sonuçları. **DOĞAL GIDALAR TÜKETELİM** Piyasada satılan hazır gıda maddeleri ülkemizde
insan sağlığını ciddi biçimde etkileyecek derecede katkı maddeleri
içermektedir.Ancak bu maddeler,tüm çabalara rağmen medya aracılığı ile
ilan edilmektedir.Günümüzde gıda sektörü büyük bir tröst halini almıştır
örneğin, hiç bir yayın organında Coca cola'nın zararlı olduğunu
göremezsiniz.Ancak biz tüketiciler,Aile fertlerimizi,çevredeki
arkadaşlarımızı haberdar ederek bilinçlendirebiliriz.Tüm
Kolalı içeceklerde kullanılan katkı maddelerinin tespiti için analiz
yapılmasını izin verilmemiştir.
Son Yıllarda
KANSER
vakalarının neden devamlı artış gösterdiğini hiç düşündünüz mü.?
Siz
ÇOCUĞUNUZUN KONSEROJEN
madde içeren gıdalar almasını ister misiniz.?
Peki
niye evinize ketçap alıyorsunuz.? Sizlere
aşağıda sunduğumuz tablo,alacağınız hazır gıda maddelerindeki katkılarla ilgili
bilgi vermektedir.Sizin sağlığınız için lütfen herhangi bir gıda maddesini satın
almadan önce ambalajın üzerini dikkatle inceleyip katkı madderini belirleyiniz.
Zararsız Katkılar: E100,103,104,105,111,121,122,126,130,132,140,151,152,160,161,162,163,170,174,175,180,181,200,201,202,203,236,237,238,260,261,262,263,270,280,281,282,290,300,301,303,304,305,306,307,308,309,322,325,326,327,331,332,333,334,336,337,382,400,401,402,403,404,405, 406,408,410, 411,420,421,422, 440,471472,473,474,475,480.
Süpheli Katkılar:
E125,41,150,153,171,172,173,240,241,477,605,E220,221,222,223,224,338,339,340,341,460,461,466,407 (mide ve bağırsak
hastalıkları) E200,(vücuttaki vitamin B12'yi yok ediyor.)E250,251,320,321,(Kalp hastalıkları,damar sertlikleri ve tıkanıklıkları)
Tehlikeli Katkılar:
E102,120,E311,312(Nörolojik hastalıklar)
Kanserojen Katkılar:
E102,110,123,124,131,142,210,211,213,214,215,216,217 Örneğin
E221-Sodyum
Benzoat Ketçaplarda
bulunmaktadır. E123,110 Abd,İngiltere,Fransa,Almanya,Rusya,Japonya ve daha bir çok ülkede
yasaklanmıştır.Fakat ülkemizde Renkli Draje Çikolatalarda ve Kaymaklı
Bisküvilerde Kullanılmaktadır. En Tehlikeli Kanserojen
Katkı:
E330 (Ne
yazikki Bir Çok Hazır Gıdada Kullanılmaktadır.)
Bazı
Hazır Gıdalarda Tespit Edilen Katkı Maddeleri:
E-330-Ülker
Lüks Gofret ,Meysu (Özellikle Kayısı),knor Domates Çorba,Tüm Teneke ,Konserve ve Turşular,7up,Jelibon,Tamek Yaprak Sarma,Piyale Hazır Çorba,Olips E250-Tüm Sosis Ve Salamlarda E300-Fanta Portakal,Cinomel E320-Etik Pufy,Knorr İşkembe Çorba E223-Ülker Haylayf,Albeni E322-Ülker Çokokrem |
KANSERİ SEVMİYORSAN ONU BESLEME!
Dünya hayatı ancak Yüce Allah'ın belirlediği zaman son bulur. Dünya hayatı
konusundaki kader yazgısı ayette şöyle ifade buyurulur: "Allah'ın
emir ve kazası olmadıkça hiç bir kimseye ölmek yoktur. O, vadesiyle yazılmış bir
yazıdır" (Âl-i İmran, 145).
Ömrün vadesi Yüce Allah katında belirli bir süreye göre tayin edilmiştir.
Bizler ancak yaşadığımız süre içinde sağlıklı yaşamayı yada yaşamamayı kontrol
edebiliriz.Kanserle yaşamayı bilmek, sağlıklı yaşamayı bilmektir. Bunun için en
önemli mücadele doğru beslenme ile başlar. Bu başarılırsa hastalığın kişi için
hiçbir zararı olmaz ve Yüce Allah’ın izni ile yok olur.
BESLENMEDE DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR
SU (su
gibi aziz olmak)
1- Yemeklerden 30 dakika önce, sabah aç karnına (saat 6.00 sularında),
yemeklerden 2 saat sonra ve susanıldığı zaman bol su içmek.(içilen su KAYNAK
SUYU olacak, kesinlikle şebeke suyu olmayacak.)
2- Yemekler kesinlikle şebeke suyundan yapılmayacak.
İçilen su soğuk olmayacak, ılık yada hafif sıcak su içilecek. Su içerken
vücudunuzun sesine kulak verin, dolaşım sisteminizdeki işleyişi, idrar ve
bağırsak hareketlerinizi, susama ihtiyacınızı, içerken lezzetini, enerji
bakımından vücut hareketlerinizi takip ederseniz size ilaç gibi gelecek
suyu tespit edebilirsiniz.
Bazı sular size su içirtirken,
bazılarının sizi su içmekten
uzaklaştırdığını fark edeceksiniz!
Aynı bölgeden çıksa dahi su kaynakları
ve fabrikasyon işleyişi farklı olduğu için, doğal kaynak suyu olarak aldığınız
suları test edin. Dönem dönem içme suyu markanızı ve bölgesini değiştirin,
kendinizde de değişiklikler fark edeceksiniz.
Vücudumuzdaki toksinlerden arınmak için, su içmenin
yanında, bitki özelliklerini göz önünde bulundurarak, suyu tatlandırarak yani,
doğal bitki çayı halinde tüketmenin de dolaşım sistemi açısından büyük faydaları
bulunuyor. Suyu plastik kapta saklamayın. Cam yada kil kap olmalı.
Vücudunuzun su miktarının
yeterli olup olmadığını anlamanın en etkili yolu, idrara dikkat etmek. Açık
renkli idrar, su ihtiyacını
doğru karşıladığınızı gösterir. Eğer idrarınız koyu renkli ise, bu yeterince su almıyorsunuz
anlamına gelir.Tüm
hastalıkların birinci nedeninin, vücudun susuz kalması olduğu belirtiliyor.Su temel
enerji kaynağıdır, vücudun “nakit akımıdır.”
Vücudumuzun çok
iyi bir şekilde kendi kendini iyileştirebileceğini, çoğu kişinin bunu oruç
kürleri vasıtasıyla başarmaktadır..
Yüce Mevlâ, suyu tertemiz olarak belirli bir miktarla ( Mü’minûn , 18) gökten
indirdi ve onu yeryüzünde kaynaklara yerleştirdi (Zümer , 21). Tertemiz olan
suyun aynı zamanda temizleyici olduğunu bize bildirdi
Dr. Batmanghelidj "Hasta Değil Susuzsunuz" kitabında
vücudumuzun tam 46 nedenle suya
ihtiyaç duyduğunu anlatmaktadır.
Bunlar şunlardır:
1- Hiçbir canlı susuz yaşayamaz.
2- Göreceli su yetersizliği
vücudun bazı fonksiyonlarını önce bastırır, sonra öldürür.
3- Su temel
enerji kaynağıdır.
4- Su vücudun
her hücresinde elektriksel ve manyetik enerji üretir, bize yaşam gücü verir.
5- Hücre yapısındaki maddeleri birbirine bağlayan bir yapıştırıcıdır.
6- DNA hasarını önler ve onarım mekanizmalarının daha iyi çalışmasına yardımcı
olur, böylece üretilen anormal DNA sayısı azalır.
7- Bağışıklık sisteminin (bütün mekanizmalarının) merkezi olan kemik iliğinde,
bu sistemi kanser de dahil olmak üzere, çeşitli hastalıklara karşı güçlendirir.
8- Bütün besinlerin, vitamin ve minerallerin temel çözücüsüdür. Vücutta
besinleri küçük parçalara ayırır, sindirimlerinde ve son metobolik aşamalarında
görev yapar.
9- Besinlere enerji verir ve parçalanan besinler sindirim sırasında bu enerjiyi
vücuda aktarır. Susuz yenen yemeğin vücut için hiçbir enerji değeri yoktur.
10- Su,
besinlerdeki gerekli öğelerin emilimini artırır.
11- Bütün öğelerin vücuda taşınmasına yardımcı olur.
12- Akciğerlerde oksijen toplayan kırmızı kan hücrelerinin çalışma verimini
artırır.
13- Hücreye ulaşan su,
o hücreye oksijen verir ve atık gazları vücuttan atılmaları için akciğerlere
taşır.
14- Vücudun çeşitli bölgelerinden zehirli atıkları toplar ve atılmaları için
karaciğer ya da böbreklere taşır.
15- Eklem boşluklarındaki temel yağlayıcı maddedir, arterit ve sırt ağrılarının
oluşumunun önlenmesinde yardımcı olur.
16- Omurgadaki diskleri "şok emici su yastıkları"na
dönüştürür.
17- Bağırsakları en iyi çalıştıran yağlayıcı maddedir, kabızlığı önler.
18- Kalp krizi ve felce karşı koruyucudur.
19- Kalp ve beyin damarlarında pıhtılaşmayı önler.
20- Vücudun soğutma (terleme) ve ısıtma (elektrik) sistemleri için
vazgeçilmezdir.
21- Düşünme başta olmak üzere, bütün beyin fonksiyonları için bize güç ve
elektriksel enerji verir.
22- Serotonin ve diğer nörotransmitterlerin (sinir ileticileri) üretimi için
vazgeçilmezdir.
23- Melatonin de dahil olmak üzere, beyinde üretilen bütün hormonların yapımı
için gereklidir.
24- Çocuklarda ve yetişkinlerde dikkat yetersizliği sorununa çözüm getirir.
25- Çalışma verimini artırır ve dikkat aralığını büyütür.
26- Su dünyadaki
diğer bütün içeceklerden daha kolay bulunabilir ve hiçbir yan etkisi yoktur.
27- Stres, gerginlik ve depresyonun hafiflemesine yardımcı olur.
28- Uykuyu düzenler.
29- Yorgunluğun giderilmesine yardımcı olur ve bize gençliğin enerjisini verir.
30- Cildi yumuşatır ve yaşlılık belirtilerinin azalmasına yardımcı olur.
31- Gözlere canlılık ve parlaklık verir.
32- Glokomdan korunmamıza yardım eder.
33- Kemik iliğinde kan üretim sistemlerini düzenler, lösemi ve lenfoma
oluşumunun önlenmesine yardımcı olur.
34- Vücutta enfeksiyon ve kanser hücrelerinin geliştiği bölgelerde bağışıklık
sistemini güçlendirmek için çok gereklidir.
35- Kanı sulandırır ve dolaşım sırasında pıhtılaşmasını önler.
36- Kadınlarda, adet öncesi ağrıyı ve ateş basmasını hafifletir.
37- Kalp atışıyla birlikte kanı sulandırıp dalgalandırarak dolaşımdaki katı
maddelerin dibe çökmesini engeller.
38- İnsan vücudunda dehidrasyon sırasında kullanılabilecek bir su deposu
yoktur. Bu nedenle gün boyunca düzenli olarak su içmemiz
gerekir.
39- Dehidrasyon cinsellik hormonunun üretimine engel olur, bu iktidarsızlık ve
libido kaybının başlıca nedenlerinden biridir.
40- Su içtiğiniz
zaman susuzluk ve açlık duygularını ayırt edebilirsiniz.
41- Kilo vermenin en iyi yolu su içmektir.
Düzenli aralıklarla su için
ve sıkı bir rejim yapmadan zayıflayın. Acıktığınız zaman aşırı yememeli, ama
susadığınızda suyunuzu içmelisiniz.
42- Dehidrasyon doku boşlukları, eklemler, böbrekler, karaciğer, beyin ve deride
zehirli çökeltilerin birikmesine yol açar. Su bunları
temizler.
43- Su,
gebelikte sabah bulantılarını azaltır.
44- Zihin ve vücut fonksiyonlarını bütünleştirir. Karar verme ve hedefleri
belirleme yeteneğini artırır.
45- Yaşlılıkta bellek kaybının önlenmesine yardımcı olur. Alzheimer, multipl
skleroz, Parkinson ve Lou Gehring hastalıklarının riskini azaltır.
46- Kafein, alkol ve bazı ilaçlara duyulan bağımlılığın giderilmesine yardımcı
olur.
“su ol”…..
Ne dersiniz, Atalarımız suyun organizma üzerindeki olumlu etkilerini yüzyıllar
öncesinden tespit edip, bilerek mi söylediler bu sözü.?................Bence
evet.....
NE ZAMAN SU İÇMELİYİZ?
Su olmadan sağlıklı bir hayat düşünülemez. Uzmanlar ise suyun
soluduğumuz hava kadar gerekli olduğu ve yaşamın kaynağı olduğu
konusunda hem fikirler. Peki, sağlıklı bir yaşam için ne kadar su içmeliyiz?
İşte Türkiye'de tamamlayıcı tıp denilince ilk akla gelen isimlerden bir
olan Dr.Hüseyin Nazlıkul'un bu konu hakkındaki yazısı:
1) Yeni güne su içerek
başlayın. Bu bir bardak su böbreklerinizi
boşaltmanıza ve detoks sisteminizin gün boyu çalışmasına yardımcı
olacaktır.
2) Kahvaltıdan bir saat öncesine kadar yavaş yavaş ama kısa aralıklarla
içilen suyun birçok kronik hastalıklarda tedavi edici özelliği olduğu
açıklanmaktadır.
3) Günde en az sekiz bardak su için,
mümkün olursa sağlıklı alkali su için,
içtiğiniz su ne kadar
temiz ve sağlıklı olursa bedeniniz suyu o derecede faydalı kullanır.
4) Canınız bir şeyler atıştırmak istediğinde bir şeyler atıştırmaktansa
onun yerine bir bardak su için
ve biraz bekleyin. Göreceksiniz ki bedeniniz sizden yemek değil su istiyormuş!
5) Vücudunuzun size ne söylediğini
anlamaya çalışın, başınız veya mideniz ağrıyorsa veya bitkinseniz veya
kendinizi iyi hissetmiyorsanız ilaç almadan önce bir bardak su için
ve neticeye göre hareket edin.
6) Baş ağrısı çekiyorsanız ilaca saldırmayın. Sadece su yeterli
gelmemişse o zaman suda
bir magnesium tablet eritin ve için. Ağrı kesici kullanmadan da baş
ağrılarınızın geçtiğini şaşkınlıkla keşfedeceksiniz.
7) Yemek yerken kesinlikle su ve
sulu içecekler içmeyin, suyu yemekten yarım saat önce ve sonra için.
8) Yediğimiz yiyeceklerle de su alırız.
Çünkü onların içinde de su vardır.
Organik olarak üretilen ürünleri tercih ederseniz yiyeceklerle beraber
aldığınız suyun kalitesi de iyi olur.
9) Su her
yiyecekte aynı kalite ve özellikte bulunmaz, bu durum bedenimizde
bulunan sular içinde geçerlidir. İçimizdeki su bizim
ruh halimize göre sürekli kendi kendini değiştirme gücünü içinde
barındırır.
10) Stresli ya da endişeli olduğunuzda bir bardak su için. Su vücut
sıvınızı ve elektrolit dengesini düzenleyerek sakinleşmenize yardımcı
olacaktır. Farkında mısınız? Sinirlenince ya da heyecanlanınca
dudaklarınız kurur ve yapışmaya başlar. Bu, bedenin doğal olarak o anda su ihtiyacını
size göstermesidir.
11) Akılıca yemek yiyin. Kalori, karbonhidrat ve yağları çok fazla
hesaplamanıza
gerek yoktur. Sadece asidik ve hijyenik olamayan yiyecekleri yemeyin.
12) Karaciğerinizin yediğiniz yiyecek ve içeceklerdeki bakteri, virüs,
ve kimyasalları temizlemek zorunda olduğunu unutmayın! Bol, temiz ve
kaliteli alkali su içerek
karaciğerinize asli görevini yapabilmesi için yardımcı olun.
13) Hazır yiyeceklerden, fast-food'lardan, gazlı içeceklerden, katkı
maddeleri içeren her tür hazır gıdadan uzak durun. Tabii burada asıl
suçlu olan food'dan ( yemek ) çok işin fast ( hızlı ) kısmıdır. Çünkü
hızlı yemek pek çok rahatsızlığın kaynağıdır.
14) Yediğiniz yemeklerden keyif almaya çalışın, iyi çiğneyin ve yemek
esnasında gazete okumayı ve TV izlemeyi bırakın. Yediklerinizi iyice
inceleyin, onlarla bir diyalog içinde olun.
15) Fazla çay, kahve, alkollü içecek içmeyin. Bu tür içecekler diüretik
olduklarından, vücudunuzda su kaybına
neden olurlar. Şayet mecbur kalırsanız bunlardan fazla içtiğinizde
dengelemek için bol miktarda su ya
da mümkünse alkali su için.
Bir bardak
suyun faydaları işte böyle. Suyun yukarıda sıralanan faydalarını okuyunca;
"Canlı olan her şeyi sudan yarattık. Hala inanmıyorlar mı?" (Enbiya, 30) ayetini
aklımızdan çıkarmamamız gerektiğini daha iyi anlıyoruz.
Ne Yemeli ve Ne Yememeli !
Kanser şekeri seviyor
Şekerin kanseri
beslediğine dikkat çekip, un ve şekerden kaçınarak bol sebze ve meyve
tüketilmesi gerekir.
Karbonhidratlar bakımından zengin olan gıdaların,
özellikle de şekerin kanseri beslediğinden "Hamur işleri ve tatlılardan kaçının.
Bol bol çiğ sebze ve meyve tüketin"
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve
Hastalıkları Anabilim Dalı Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr.
Ahmet Aydın, karbonhidratlar bakımından zengin gıdaların, özellikle de şekerin
kanseri beslediğine dikkat çekerek, un ve şekerden kaçınarak bol sebze ve meyve
tüketilmesi uyarısında bulundu.
Kanser
hücrelerinin sağlıklı hücrelerden farklı olarak oksijenli metabolizma yerine
oksijensiz metabolizma sevdiğini belirtti. Aşırı şekerli gıdaların insülin
direncine yani hiperinsülinizme yol açtığını, bunun da hücre üremesini
kontrolsüz bir şekilde artırarak kansere neden olmaktadır.
"Pişirme" işleminin besinlerdeki enzimleri ve
vitaminleri yok etmesi nedeniyle kanserin çiğ yiyeceklerden çok, pişmiş
yiyecekleri sevdiği biliniyor. Kanserdem uzak durmak için;
Hamuru ve tatlıyı azalt, sebze meyveyi çoğalt
Un ve şekerden kaçınarak insülin direncini yenin.
Tatlandırıcı içeren ’light’ hafif yiyecek ve
içecek tüketmeyin.
Katkı maddesi ilave edilmiş, paketlenmiş gıdaları
yemeyin.
Bol taze sebze ve meyve tüketin.
Yeterli omega-3 alın, ayçiçeği, mısır, soya, pamuk
ve margarin gibi yağları diyetinizden çıkartın. Zeytinyağı ve doğal hayvani
yağları (tereyağı, iç yağı ve kuyruk yağı) yiyin.
Kefir, yoğurt, sirke, nar ekşisi ve boza yiyin.
Günde iki diş sarımsak veya 1 baş kuru soğan
tüketin.
Günde 1-2 tatlı kaşığı zerdeçal tozu tüketin.
Şekersiz yeşil çay tüketin.
Stresten uzak durun.
İyi uyuyun.
Çevresel toksinlerden ve sigaradan uzak durun.
D vitamini düzeylerinizi yükseltmek için dengeli
bir şekilde güneşlenin ya da D vitamini takviyesi alın.
Yeteri derecede egzersiz yapın.
Alkol kullanmayın.
İşlenmiş soya ürünü yemeyin.
Yemekleri geleneksel yöntemler (buğulama, buharda
pişirme) ile pişirin. Turbo fırınlar da kullanılabilir.
Hızlı pişirme yöntemleri (mikrodalga gibi) besin
kayıplarına yol açar; ayrıca kanserojen ihtiva eder.
Daha çok toprak (güveç), cam ya da kalaylı bakır
kapları tercih edin. Emaye ve çelik tencere daha sonraki tercihlerdir.
Elma kabuğu mucizesi
Kanserli hastaların
tedavisinin sağlık harcamaları içinde büyük bir yer tuttuğunu belirtildi ABD'de elma kabuğundaki 'triterpenoids' adlı
maddenin, laboratuvar ortamında kanser hücrelerinin çoğalmasını engellediği veya
öldürdüğünün tespit edildiği bildirildi. Gökbel, elmanın sağlıklı yaşam için vazgeçilmez
meyvelerden olduğunu, ülkemizin hemen hemen her yerinde bol miktarda yetişen
elmanın düzenli olarak tüketilmesinin, sağlık açısından yarar sağlayacağını
ifade etti.
Prof. Dr. Gökbel, elmanın, sağlık açısından bugüne
kadar bilinmeyen yararlarının öğrenilmesi ve özellikle çağın neredeyse en önemli
sağlık sorunu haline gelen kanserle mücadelede kullanılabilirliğinin tespit
edilmesi için gelişmiş ülkelerde çalışmalarının sürdüğünü anlattı. Gökbel, ABD'nin saygın üniversitelerinden Cornell
Üniversitesi araştırmacılarının, elma kabuğundaki 'triterpenoids' adlı maddenin,
laboratuvar ortamında kanser hücrelerinin çoğalmasını engellediği veya
öldürdüğünü tespit ettiğini vurguladı.
Özellikle karaciğer kanseri, kalın barsak kanseri
ve göğüs kanserine karşı koruyucu etkiye sahip olan elmanın bu özelliğinin, elma
kabuğundan izole edilen "triterpenoids" adı verilen maddeden dolayı
olabileceğinin bilimsel çalışmalarda ortaya konulduğunu anlatan Gökbel, "Daha
önce yapılan çalışmalarda elmanın, farelerde meme tümörüne karşı etkili olduğu
ortaya çıkmıştı. Bu son çalışma, etkili bir kanser ilacı üretmeye yönelik bir
adım sayılabilir" dedi.
Gökbel, ülkemizde her yıl 150 bin kişinin kanser
hastalığına yakalandığını, kanserli hastaların tedavisinin sağlık harcamaları
içinde büyük bir yer tuttuğunu belirtti. Kanser vakalarının artmasındaki ana sebeplerden
birinin sağlıksız beslenme olduğunu ifade eden Prof. Dr. Gökbel, şunları
kaydetti: "Özellikle meyve ve sebze tüketme alışkanlığının
yeterli olmamasının da kanser vakalarının artışında bir etken olduğu
söylenebilir. Akdeniz tipi beslenme, pek çok bilim adamına göre en sağlıklı
beslenme tarzlarından biridir.
Akdeniz tipi diyetin en önemli özelliği, sebze ve
meyve yönünden zengin olmasıdır. Kanserden korunmak için Akdeniz tipi
beslenmenin ana ögesi olan sebze ve meyvenin bol miktarda tüketilmesi konusunda
toplum teşvik edilmeli, bilinçlendirilmelidir." Gökbel, ayrıca okullarda meyve, salata ve süt gibi
gıdaların öğrenciler tarafından bol miktarda tüketilmesini sağlayacak çalışmalar
yapılmasına ihtiyaç duyulduğunu sözlerine ekledi.
Kansere iyi geliyor
Çiğ ya da pişirilmiş
sarımsak tüketenlerde mide, bağırsak, prostat, gırtlak ve meme kanserinin daha
az görüldüğü bildirildi. Amerikan Diyetetik Derneği'nin Denizaşırı Ülkeler
Türkiye Temsilcisi Diyetisyen Selahattin Dönmez, sarımsağın yapısında bol
miktarda su, şeker içeren karbonhidratlar,kükürt bileşikleri, protein, lif ve
serbest amino asitler bulunduğunu belirtti. Sarımsağın ayrıca yüksek miktarda fosfor,
potasyum, kükürt, çinko, orta miktarda selenyum, A ve C vitaminleri ile az
miktarda da kalsiyum, magnezyum, sodyum, demir, manganez ve B kompleks
vitaminlerini içerdiğini belirten Dönmez, "Uygarlık tarihi boyunca sarımsağın
tıp alanında özellikleri değerlendirilmiş ve birçok hastalığın tedavisi amacıyla
kullanılmıştır" dedi.
Dönmez, sarımsağın bugün de atardamarları
etkileyen hastalıklar, kanser, bağışıklık sistemi bozuklukları ve ağrılı eklem
hastalıkları gibi birçok kronik hastalığın önlenmesi ve tedavisi amacıyla
kullanıldığına işaret etti. Dönmez, "Sarımsağın en önemli biyokimyasal
özelliklerinden biri, vücuttaki zehirli toksik maddeleri atmaya yardımcı olma
(antioksidan) potansiyelidir. Sarımsağın bu özelliğinin, içinde bulunan organik
kükürt bileşiklerinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Çiğ sarımsakta da
antioksidan potansiyel vardır, ancak yüksek dozları kalp, karaciğer ve böbreğe
toksik etkiler gösterebilmektedir" diye konuştu.
Kansere etkisi
Diyetisyen Dönmez, sarımsağın, organizmada birçok
işlevi olduğu gösterilen, insan vücudunda doğal olarak üretilen nitrik oksiti
artırıcı etkisi olduğunu vurguladı. Dönmez, "Bu mekanizmalar sarımsağın damar sertliği
ve hipertansiyon tedavisi ile koruyucu önlem rollerini açıklamaktadır.
Sarımsağın çeşitli mekanizmalarla kanser yapıcı etkenleri engelleyebileceği,
bağışıklık sisteminin baskılanmasını önleyerek de kansere karşı yararlı
olabileceği bilinmektedir. Sarımsak yıllardır kardiyovasküler hastalıkların
tedavisi için kullanılmaktadır" dedi.
Sarımsakta çok sayıda değişik insan bağışıklık
sistemini güçlendiren ve hatta dengeli bir beslenmeyle alındığı takdirde çeşitli
kanser risklerini azalttığı bilinen kimyevi madde (fitokimyasal) bileşiklerinin
bulunduğunu belirten Dönmez, "Sarımsağın özellikle antioksidan özellikleri
kükürt bileşiklerinden başka içerdiği, özellikle meyve ve sebzelerde yaygın
olarak bulunan renk maddelerinin bazılarından kaynaklanmaktadır. Bu maddelerin
diyetle alımı, koroner arter hastalığı ölüm riski ile ters yönde ilişkili
bulunmuştur. Çalışmalar sarımsak tüketiminin artırılmasının, kanser görülme
sıklığıyla yakın ilişkili olduğunu göstermiştir" ifadesini kullandı.
Dönmez, "Yapılan çalışmalar, çiğ ya da pişirilmiş
sarımsak tüketimi ile mide, bağırsak, prostat, gırtlak ve meme kanseri arasında
ters ilişki olduğu sonucunu göstermektedir. Yapılan bilimsel çalışmalar
ışığında, sarımsağın diyetle tüketiminin özendirilmesi ve önerilmesi, kanser ve
kalp damar sistemi rahatsızlıkları gibi kronik hastalıklardan korunmada yararlı
olacaktır" şeklinde konuştu.
İşte kanseri riskini tetikleyen ve riski
azaltan gıdalar..
Kanseri tetikleyen gıdalar: Salamura, turşu, Kömürde kızartılan yiyecekler,
Yağda yapılan kızartmalar,
Günde 80 gram üzerinde kırmızı et, Erkekler günde iki bardak, kadınlar ise bir
bardak alkolü geçtiklerinde kanser riski
artıyor.
Kanser türleri ve buna
karşı koruyucu yiyecekler de şöyle:
Mesane: Sarımsak, yeşil yapraklı sebzeler, soya ürünleri, çay (yeşil ya da
siyah), sarı-turuncu sebzeler, yoğurt ve diğer
fermente süt ürünleri.
Göğüs: Yüzde 1 yağlı süt, elma, buğday kepeği, Brezilya fındığı, baklagiller ve fasulyeler,
brokoli, Brüksel lahanası, küçük mantarlar, lahana, havuç ve havuç
suyu, kiraz, vişne, yağlı balık (somon, ton), keten tohumu, keten tohumu yağı,
sarımsak, kök lahana, düşük yağlı süt ürünleri, kabuklu yemişler, kırmızı turp,
soya ürünleri, ıspanak, tam tahıllar, sarı-turuncu sebzeler, yağsız yoğurt.
Kolon: Brezilya fındığı, brokoli, Brüksel lahanası, lahana, havuç, karnabahar,
sap kereviz, yağlı balıklar, sarımsak, üzüm ve üzüm
suyu, kara lahana, baklagiller, kıvırcık, düşük yağlı süt ürünleri, kabuklu
yemişler, yulaf kepeği, tam tahıllar, yoğurt ve diğer
fermente süt ürünleri.
Yemek borusu: Yeşil çay, domates, domates ürünleri.
Karaciğer: Sarımsak, yeşil çay.
Akciğer: Brezilya fındığı, brokoli, Brüksel lahanası, lahana, havuç ve diğer
sarı turuncu sebzeler, karnabahar, acı biber, kara lahana, düşük yağlı süt
ürünleri (kaymağı alınmış süt hariç), soğan, portakal, ıspanak, diğer yeşil
yapraklı sebzeler, domates ve domates
ürünleri.
Yumurtalık: Brokoli, Brüksel lahanası, lahana, karnabahar, kara lahana ve diğer
yeşil yapraklı sebzeler, sarı-turuncu sebzeler.
Pankreas: Baklagil, çay, domates ve domates
ürünleri.
Prostat: Brezilya fındığı, Brüksel lahanası, brokoli, lahana, kanola yağı,
karnabahar, kara lahana, az yağlı süt ürünleri, zeytinyağı, fıstık yağı, soya
ürünleri, domates ve domates
ürünleri.
Mide: Brokoli, Brüksel lahanası, lahana, bakla, sarımsak, yeşil çay, kara
lahana, soğan, portakal ve diğer
narenciye meyveleri, domates ve domates
ürünleri, tam tahıllar.
Kanser riskini
azaltmanın en önemli
ve kolay
yollarından biri beslenmeye dikkat etmektir. Beslenme pozitif veya negatif
olarak hem hastalık oluşumuna hem de oluştuktan sonra tedavisine etki ediyor.
Beslenme ile Dikkat Edilmesi Gerekenler
1. Alınan yağ oranı toplam gıdanın %25’inden az olmalıdır. Zeytinyağı gibi doğal
olanı tercih edilmeli. Kızartma yerine buğulama, haşlama gibi pişirme yöntemleri
tercih edilmeli. Böylece alınan yağ miktarı azalır
ve yanmış
yağın kanserojen etkilerinden korunursunuz.
2. Günlük beslenme miktarımızın %15’ini proteinler oluşturmalıdır. Aşırı protein
alımı; meme, rahim, bağırsak, pankreas ve böbrek
tümörlerinin gelişimini kolaylaştırır. Bu nedenle sürekli kırmızı et yiyen
kişilerin kanser olma
riski ayda bir kez kırmızı et yiyenlere göre 2,5 kat fazladır. Ancak protein
yetersizliği de T-lenfositlerinin faaliyetlerini yavaşlatarak bağışıklık
sistemini bozduğu için kanserlerin daha çabuk ilerlemesine sebep olur. Kırmızı
et yerine balık, tavuk, hindi tercih edilmelidir.
3. Nitrat nitrite ve daha
sonra da kanserojen bir madde olan nitrozamin’e dönüşür. Et ve türevi
şarküteride bozulmayı önlemek için kullanılmaktadır. Bundan dolayı sucuk, sosis,
salam gibi ürünlerden kaçınılmalıdır.
4. Bol miktarda çok iyi yıkanmış taze sebze ve meyve
türetilmeli, günde en az 5 porsiyon... Satın alırken hormonsuz olanlara dikkat
edilmeli. Asıl önemlisi, antioksidan olarak bilinen Beta karoten (A vitamini),
C ve E
vitamini, selenyum, çinko, manganez ve lifli
besinler tüketilmeli.
5. Bilinen bu anti-oksidanların yanı sıra bilim adamları birçok güçlü
anti-oksidan keşfetti.
Domatesin özellikle pişirilerek bol bol tüketilmesi çok faydalı, bazı tümörlerin
oluşum riskini %50 azaltıyor. Zeytinyağı, sarımsak, kırmızı üzüm, yeşil çay,
soya fasulyesi (soya tümör önleyici, büyümesini geciktirici, kemoterapi ve radyasyonun
yan etkilerini azaltıcı ve hatta
bazı tümörleri normale çevirici etkiye sahip), yağlı balığın içinde bulunan
omega-3 yağ asitlerinin antioksidan özellikleri nedeniyle tüketilmesi gereken
gıdalardır.
6. Fazla tuzlu ve şekerli
yiyeceklerden mümkün olduğunca kaçınılmalı, özellikle tütsülenerek, tuzlanarak,
turşu halinde saklanan gıdalardan uzak durmalıdır. Yapılan araştırmalar
dondurarak saklama yönteminin tercih edildiği ülkelerde mide kanseri görülme
sıklığının %64 azaldığını göstermiştir.
7. Baklagiller bolca tüketilmeli(kurufasulye hariç).
8. Her türlü konserve, ketçap, mayonez, hardal gibi veya kolalı içecekler gibi
içinde zararlı olabilmesi muhtemel katkı maddeleri olan yiyeceklerden
sakınmalı.
9. İnek sütünün kanseri engelleyici etkisi son bilimsel çalışmalarda ortaya
konmaktadır. Ayrıca az yağlı süt ürünleri tüketimi ile bağışıklık sisteminin
güçlendirilmesi sağlanmaktadır.
10. Cox-2 inhibitörleri denilen bazı maddeler tümörü besleyen kan damarlarını
engelleme yoluyla tümör savaşına girişirler. Bu maddelerin bulunduğu gıdalar;
soya, biberiye (rosemary) üzüm ve havuç.
Genetik nedenlerle olan kanseri önlemek zor olsa da diğer sebeplere bağlı olarak
oluşabilecek tümörleri bilinçli beslenme yoluyla önlemek
kanser riskini
%90 azaltıyor.
Dr. Uğur Göğüş, Pehlivan Yayınlarından piyasaya sürülen kitabında, kansere
doğrudan etkisi olan gıdalar, beslenme türünün kanserle ilişkisi, seçilecek
gıdaların tüketilmesi ile kanserden korunma yolları ve tedavi
sürecinde hangi yiyeceklerin tüketilmesi gerektiği gibi birçok konuya açıklık
getiriyor. Araştırmalara göre, kanser vakalarının
yüzde 65’inin doğrudan alınan gıdalarla ve beslenme
tipine bağlı geliştiğini belirten Göğüş, bunlarla birlikte sigara ve alkol
tüketimi ile hareketsiz yaşam biçiminin benimsenmesinin bu oranı yüzde 85’e
çıkardığını bildirdi.
Kanserden korunmada ve zararlı
oksidanların dışarı atılması için antioksidan tabletlerin kullanılması ya da
bundan zengin asidik ve narenciye
meyvelerin tüketilmesini öneren Göğüş, antioksidan kullanılırken B ve C
vitaminlerinin tercih edilmesini, karaciğer ve böbrekte
yağlanmaya neden olduğu için A ve E
vitaminlerinden uzak durulmasını öneriyor.
KANSERE YAKALANMADAKİ RİSK FAKTÖRLERİ
Göğüş, hareketsiz yaşam biçimi, sigara ve alkol
tüketimi, yağlı kırmızı et ve et
ürünleri, yağlı kanatlı et ve et
ürünlerinin yenilmesi, fazla yağlı gıda tüketimi, unlu mamullerin alınması,
yemeklerde fazla tuz kullanılması, sebze, meyve, baklagil, su ve tam
buğday gıdalarının tüketimine önem verilmemesinin kansere yakalanma riskini
artırdığını belirtti.
Kansere karşı mücadelede bağışıklık sisteminin kuvvetli olmasının en önemli
silah olduğuna dikkati çeken Göğüş, bağışıklık sisteminin güçlenmesi için bol
antioksidan alınması gerektiğini vurguladı.
SOYA PROTEİNLERİ VE LİFLİ
GIDALARIN KANSERE ETKİSİ
Göğüş’ün, kitabında yer verdiği bilgilere göre, soya fasulyesi ve soyalı
ürünlerde bulunan soya proteinler, hayvansal proteinlerin kalitesine yakın
bitkisel protein grubunu oluşturuyor ve içindeki
“daidzein” ve “genistein”
maddeleri özellikle prostat ve göğüs
kanseri riskini azaltıyor, kontrol altına alıyor.
Brokoli, karnabahar, beyaz lahana gibi iç içe yapraklı, dallı ve köklü
sebzeler de içindeki “isotiyonat” adlı maddenin etkisiyle kanser oluşumunu
engelliyor. Bu madde, en çok brokolide bulunuyor.
Kansere karşı korunmada, sebze ve
meyvelerin,
kabuk, zar, sap, çekirdek gibi sindirilmeyen kısımlarını oluşturan lifli
gıdaların tüketilmesi gerekiyor. Bu nedenle özellikle mide ve bağırsak
kanserinden korunmak için patates kızartırken kabuklarının soyulmaması, elma,
şeftali, domatesin kabuklu tüketilmesi öneriliyor. Çünkü, lifler sayesinde
kanserojen maddelerin bağırsaklardan emilerek kana karışması ve diğer
organlarda
kanser oluşturma
riski azalıyor.
Bitkisel yağların kızartmalarda çok az ve bir
kez kullanılması, ayrıca sucuk, salam ve ızgara
yapılan gıdaların sık tüketilmemesi gerekiyor.
İçerdiği Omega 3 yağ asitleri dolayısıyla kansere karşı koruyucu olan balık
tüketilmesi, günde 8-10 adedi geçmeyecek şekilde kabuklu yemiş yenilmesi, havuç,
domates, soğan, sarımsak, kereviz, enginar ve semizotunun
mutfakta bol kullanılması, sütsüz bitter çikolata tüketilmesi ve sentetik
östrojen hapları yerine soya ve soyalı
ürünlerdeki bitkisel östrojenlerin tercih edilmesi, hazır turşu, ekmek, kek ve çorba
gibi gıdalardan uzak durulması, un, tuz ve şekerin
olabildiğince az tüketilmesi öneriliyor.
Özellikle enginar ve kereviz,
kandaki kolesterolün fazlasını safra asidine dönüştürerek, kolesterolün dengede
tutulmasını sağlıyor, damar kireçlenmesine karşı koruyor, proteinlerin kan,
kemik, hormon, sinir ve hücre
yapımında daha rahat kullanılmasını sağlıyor, kandaki yağ ile toksiklerin dışkı
ile atılımınını sağlayarak kansere yakalanma riskini azaltıyor.
Et ve et
ürünlerinin 65-70 dereceden fazla ısı düzeyinde pişirilmemesi, bu ürünlerin
sınırlı tüketilmesi, aşırı yağlı yemeklerden uzak durulması gerekiyor.
Güçlü bir antioksidan olan C vitamini içeren meyve ve sebzelerin
her gün düzenli olarak tüketilmesi öneriliyor. Özellikle gıdanın ekşilik ve sululuk
oranı arttıkça C vitamini oranının da arttığına dikkat çekiliyor. Ancak bu
besinler tüketilirken doğrama, parçalama, ısıtma, ızgara ve haşlama
sırasında vitamin değerinin azaldığı belirtilerek, mümkün olduğunca işlem
görmeden taze tüketilmesi tavsiye ediliyor.
Prostat ve mide
kanserlerine yakalanma riskini düşürmede özellikle yeşil ve sarı
renkte olan portakal, limon, muz, şeftali, kayısı, brokoli, ıspanak, maydanoz,
semiz otu gibi gıdaların tüketilmesi gerekiyor.
Mantarların da kansere karşı koruyucu etkisi olduğu, bağışıklık sistemini
kuvvetlendirdiği ifade ediliyor.
Ahududunun da kansere yakalanma riskini azalttığı, özellikle siyah ahududunun
yemek borusu kanserine yakalanma riskini düşürdüğü, tümör oluşumundan itibaren
de tümörün gelişimini yavaşlattığı belirtiliyor.
Birçok ülkede sık tüketilen yosunun da hücrelere kanserojen madde girişini
engelleme özelliğine sahip olduğu, yer elmasının da hücre içine toksik girişini
önlediği, bu nedenle mevsiminde bu tür gıdaların tüketilmesi gerektiği tavsiye
ediliyor.
FAZLA DEMİR ALIMI RİSK FAKTÖRÜ
Normal şartlarda kan hücrelerinin çoğalmaları ve kan
yapımı için demir yönünden zengin gıdaların tüketilmesinin önemli olduğu,
ıspanakta ve pek
çok bitkisel gıdada bulunan demirin, “kaliteli” demir olmadığı, kırmızı et,
balık, kanatlı etleri ile yumurtada bulunan demirin ise “sindirilebilir, kana
karışabilir” özellikli ve yüksek
oranlı olduğu belirtiliyor.
Araştırmalara göre, kandaki fazla miktardaki demir içeriği ile
kanser arasında
sıkı ilişki bulunuyor. Özellikle bağışıklık sistemi zayıf, genetik olarak
kansere yatkın bireyler, ihtiyacından fazla demiri, et ve et
ürünleri ile vücutlarına aldıklarında kansere yakalanma riski artıyor. Bu
nedenle, kansere yakalanma riski genetik nedenlerle yüksek olan bireylerin
özellikle demir yönünden kan testlerini düzenli yaptırmaları öneriliyor.
Kansere karşı mücadeledeki ilk adım ise karaciğer sağlığının korunmasından
geçiyor. Vücuda zararlı ürünler ve mikroplar,
karaciğerde etkisiz hale getirildiği için karaciğer tahrip oluyor ve bağışıklık
sistemi zayıflıyor. Bu nedenle karaciğere zarar verebilecek gıdalardan uzak
durulması gerekiyor. |