RAMAZAN -ORUÇ-KADİR GECESİ

Ramazan ayının kazandırdıkları Namaz Vakitleri Kabe İmamlarından Mekkeden Canlı Namaz Sevdiklerinize Özel Mesajları !
Oruçla ilgili merak ettiğiniz sorulara cevaplar

Oruç kimlere farzdır?
Namaz mükellefiyeti (yükümlülüğü) için geçerli olan şartlar oruç için de geçerlidir. Yani oruç mükellefiyeti için; Müslüman olmak, ergenlik (bulûğ) çağına girmiş olmak ve akıllı (aklî olgunluk düzeyi) olmak, oruç tutmaya güç yetirecek durumda olmak gerekmektedir.

Ergenlik çağına gelmemiş olan çocukların oruç tutmaları şart olmamakla beraber bedenî durumları göz önüne alınmak şartıyla oruca alıştırmak ve ısındırmak amacıyla ara ara oruç tutmalarını istemek uygundur. Hasta ve yolcu olan kişiler isterlerse oruç tutmayabilirler. Fakat hastalık ve yolculuk durumları bittikten sonra tutmadıkları oruçlarını Ramazan ayı dışında kazâ ederler. Gebe ve emzikli (süt veren) kadınların durumu da böyledir.  

Kimler tutmayabilir?

Bazı durumlarda Ramazan ayı orucunu tutmamaya müsaade edilmiştir. Bu durumlar şunlardır:

1- Seferî (yolcu) olmak,

2- Hasta olmak (doktorun; ‘oruç tutamazsın’ dediği haller),

3- Gebe ve emzikli olmak,

4- Yaşlanmış olmak,

5- İleri derecede açlık ve susuzluk,

6- Zor ve meşakkatli işlerde çalışmak.

 “Mesleği gereği sürekli olarak yolcu olan kişi oruç tutmayabilir mi?” diye sorulacak olsa cevabı şudur: Böyle bir işi olan kişinin öncelikle sağlığı açısından bir sıkıntı ve zarar görmeyecekse oruç tutması daha faziletli görülmüştür. Sıkıntı ve zarar söz konusu olduğunda oruç tutmaz ve tutmadığı oruçların fidyesini verir.

1. Oruca ne zaman niyet edilir?

Hanefîlere göre; Ramazan orucu, nâfile oruçlar ve vakti belirtilmiş adak oruçlarının niyet etme vakti gün batımından başlayıp ertesi günün kuşluk vaktine hatta öğle namazı vaktinin girmesinden az önceki vakte kadar devam eder. Öğle namazı vakti girdikten sonra artık hiçbir oruca niyet edilemez. 

Şâfîlere göre; Ramazan orucu, kazâ orucu ve adak orucuna geceden niyet etmek şarttır. Fakat nâfile oruca zevalden önceye kadar niyetlenmek câizdir.

2. Orucu bozan şeyler nelerdir?

Orucun anlamı ve temel unsuru; yemekten, içmekten ve cinsel ilişkilerden, zevklerden uzak durarak, insan nefsinin bunlardan mahrum bırakılmasıdır. Bunun ihlali orucu bozar.

İstanbul için imsakiye Rize için imsakiye

3. Sadece kazâyı gerektiren şeyler nelerdir?

Beslenme anlamı ve amacı taşımayan ve yenilip içilmesi alışılmış olmayan, yani insan tabiatının eğilim göstermediği şeylerin yenilip içilmesinden oruç bozulur, fakat bu oruç için sadece kazâ gerekir. Örneğin; çiğ pirinç, hamur, un, ham meyve yemek, kabuklu fındık, ceviz… gibi şeyleri yutmak orucu bozmakla beraber kefâret gerektirmez. Ağza giren yağmur, dolu, karı isteyerek yutmak da orucu bozar, fakat kefâret gerekmez. Kusma, kasıtlı olarak meydana gelir ve ağız dolusu olursa orucu bozar, sadece kazası yapılır, kefâret gerekmez. Kasıtsız kusmalar orucu bozmaz. Kişi oruçlu olduğunun bilincinde olduğu halde abdest suyundan yanlışlıkla içse, denizde yüzerken su yutsa, banyo yaparken ağzına aldığı suyu yutsa orucu bozulur, kazâsı gereklidir.

Sahura kalkmış kişi, imsak vaktinden habersiz yeyip içerken vaktin geçtiğini öğrense orucu bozulur ve o günkü orucu kazâ etmesi gerekir, kefâret gerekmez. Unutarak yiyip içtikten sonra orucunun bozulduğunu zannedip yiyip içmeye devam edildiği veya cinsel ilişkide bulunulduğunda oruç bozulur, kazâsı gereklidir.

Gece niyetlenmeyi unutup gündüz niyetlendikten sonra, bu niyetin geçerli olmadığına kanaat getirip yiyip içmek, cinsel ilişkide bulunmak orucu bozar, kazâ gerekir, kefâret gerekmez. Oruçlu bayanın regl (aybaşı) kanaması başlasa orucu bozulur, kazâsı gereklidir.   Aniden sancılanan, dayanılmaz ağrılar içinde kalan oruçlu kişi; sağlığı için gerekli ilaçları içerek orucu bozar. Bu orucun kazâsı gereklidir, kefâret gerekmez.   

Bayılma ve delirme hali orucu bozar. Fakat bu durumlar mükellefiyetin ön şartı olan ‘bilinci’ ortadan kaldırdığından bilinçsiz günlerin orucu, dolayısıyla  kazâsı da yoktur.

4. Kazâ ve kefâret gerektiren durumlar nelerdir?

Orucu bozup hem kazâ hem de kefâreti gerektiren hallerin başında; Ramazan günü oruçlu veya farz bir oruca niyetli iken yapılan cinsel ilişkidir. Bu konuda bütün fıkıh mezhepleri görüş birliğine varmışlardır.

Bir şey yiyip içmenin kefareti konusu mezhepler arasında tartışmalı olmakla beraber Hanefî mezhebi; bilerek isteyerek bir şey yeyip içmeyle bozulan oruç için kazâ ve kefâretin gerektiğini söyler.

Örneğin; kişi tam bir şey yiyor, içiyorken imsak vaktinin girdiğini anlasa hemen yemeyi ve içmeyi kesmelidir. Bile bile devam edecek olsa, Hanefî imamlara göre bu durum kazâ ve kefâreti gerektirir. Ayrıca iftar vaktinin girdiğini zannedip orucunu açan kişi için de kazâ ve kefâret gerekir. Şâfîi mezhebine göre ise; sadece kazâ gerekir.

5. Orucu mazeretsiz olarak kasten bozmanın kefâreti nedir?

Bir mazeret olmaksızın bilerek, isteyerek yeme, içme veya cinsel birleşmeyle oruç bozmak dinen bir hata olup telâfisi için Hanefî mezhebine göre; peş peşe 60+1 (2 Kamerî ay+1 gün) gün oruç tutmak zorunluluğu vardır. Yani bir sebep olmaksızın niyetlenilmiş (başlanmış) farz bir orucu  bozmanın cezası ara vermeden iki ay oruç tutmaktır. Ayrıca bozulan oruç için de kazâsı (bir gün) ilâve edilir, böylece kefâret 61 güne tamamlanır. Kefâret borcu olan kişinin oruç tutmaya “gerçekten” gücü yetmezse; o vakit altmış fakiri doyurmalıdır. Doyurmak için yemek verebileceği gibi, kefâretini parasal olarak da ödeyebilir. Kefâretin parasal tutarı bir veya birkaç kişiye pay edilebilir. Önemli olan kefâret verilen kişilerin fakir, yoksul kişiler olmalarıdır.

Şâfîi mezhebi; sadece bilerek cinsel ilişkiyle bozulan orucun kefâretini ister.

6. Unutarak yemek-içmek orucu bozar mı?

Unutarak bir şey yemek ve içmekle oruç bozulmaz. Peygamberimiz oruçlu olduğunu unutarak yiyip içenlerin oruca devam etmelerini, onları Allah’ın yedirip içirdiğini söylemiştir. Unutarak bir şey yiyen veya içen kişi oruçlu olduğunu hatırladığında hemen yemeyi keser ve orucuna devam eder.

7. İğne ve serum orucu bozar mı?

İğne veya damar yoluyla alınan ilaç, serum veya aşı vücudun içine akıtılmış olmaktadır. Bunlar beslenme sayılmamakla beraber vücudu güçlendirdikleri kesindir. Bu şekilde alınan ilâç Ebû Hanîfe’ye göre; orucu bozar ve kazâ gerektirmekle beraber kefâret gerektirmez. 

Buna mukabil olarak Ebû Yûsuf ve Muhammed’in; “derin yara üzerine sürülen merhemin orucu bozmayacağı” görüşünü esas alanlar, iğneyle vücuda ilâç zerk edildiğinde orucun bozulmayacağını söylemişlerdir. Eskiden fetvahâne ve daha sonra 1948 yılında Ezher Üniversitesi Fetva Komisyonu “vücudun tabii deliklerinin dışında vücuda giren bir şeyin orucu bozmayacağı” yönünde fetva vermiştir.

Bu noktadan hareketle; astım ve nefes darlığı için ağza sıkılan sprey, zerrecikler halinde içeri girmekle beraber ilâcın akciğerden öte gitmediği ve mideye ulaşmadığı, gıda ve susuzluk gidermediği göz önünde tutulduğunda bunların orucu bozmayacağı ileri sürülmüştür.

Hangi görüş ile ibadet edilirse edilsin, tercih, karar ve sorumluluk mükellefe aittir.            

8. Yıkanmak orucu bozar mı?

Yıkanmak, duş almak, yüzmek orucu bozmaz. Ancak ağza kontrolsüz su kaçırmamak ve yutmamak şartıyla. Peygamberimiz oruçluyken gusül almış, yıkanmıştır.

9. Oruçlu iken uykusunda ihtilâm olan veya cünüp olarak sabahlayan kişinin durumu nedir?

Oruçlu iken ihtilâm hali yaşayan veya cünüp olarak sabahlayan kişi uyandığında gusül abdestini alır ve orucuna devam eder. 

10. Astım hastalarının ağızlarına püskürttükleri sprey orucu bozar mı?

Astım hastalarının nefeslerini açmak için ağızlarına sıktıkları sprey orucu bozmaz. İzahı yukarıda bulunmaktadır. 

11. Parfüm ve kolonya orucu bozar mı?

Parfüm ve kolonya Hanefî mezhebine göre; orucu bozmaz ve zarar vermez, Şâfîi mezhebine göre ise; haramdır, çünkü bu maddeler necis  olarak belirlenmiştir. Kullanılmasına cevaz verilmez.

12. Oruçlu kimse diş tedavisi yaptırabilir mi?

Oruçluyken diş tedavisi yaptırmak; tedavi esnasında ağızda biriken kan ve suyun yutulmaması şartıyla orucu bozmaz.  

13. Diş fırçalamak orucu bozar mı?

Oruçlu iken ağız ve diş temizliğinin diş fırçası ve diş macunu kullanarak yapılması oruca zarar vermez.

14. Sakız çiğnemek orucu bozar mı?

Önceden çiğnenmiş, şekersiz, tatsız bir sakızın çiğnenmesi orucu bozmamakla beraber yutulma tehlikesi bulunduğundan mekruh sayılmıştır.

15. Kan aldırmak orucu bozar mı?

Esasta kan aldırmak orucu bozmamakla birlikte, oruçlunun direncini düşürdüğü ve güçsüz düşürdüğü için mekruh görülmüştür. 

16. Kusmakla oruç bozulur mu?

Mide içindeki gıdanın kendiliğinden dışarı atılması, yani kusma irade dışı gerçekleştiğinde oruç bozulmaz.

17. Makyaj yapmak veya yaptırmakla oruç bozulur mu?

Oruçluyken makyaj yapmak orucu bozmaz.

18. Uçakla seyahat eden oruçlu şahıs iftarını nasıl yapar?

Uçmakta olan oruçlu şahıs, üzerinden geçmekte oldukları ülkede iftar vakti girdi ise, bu duruma itibar ederek orucunu açar.   

19. Orucu  bozan şeyler nelerdir?

Hanefî mezhebine göre orucu bozan şeyler; hata ile bir şey yemek, içmek, bir şey yutmak (yüzerken su yutmak, tadına bakarken yemeği yemek, gusül veya abdest alırken su içmek, ağza giren karı, yağmur suyunu yutmak…gibi). Hayız (regl) görmek, doğum yapmak, bayılmak, delirmek, kendini isteyerek ağız dolusu kusturmak (ağız dolusu olmazsa bir şey olmaz), fitil takmak, imsak girdiği halde hata ile yiyip içmeye devam etmek orucu bozar.

20. Orucu bozmayan güncel şeyler nelerdir?

Tırnak, saç, sakal kesmek. Vücut temizliği yapmak, saç boyamak, oje sürmek, göze sürme çekmek, yüze makyaj yapmak, çiçek, esans, misk koklamak, öpmek, gülmek, şakalaşmak, bağırmak, ağlamak, biriktirilmemiş tükürüğü yutmak, diş fırçalamak, göze ilaç damlatmak, lens takmak, takma dişleri ağza yerleştirmek, diş eti  kanamasının tadını ağızda hissetmek, öksürükle ağza gelen balgamı yutmak, geğirtiyle boğaza gelen mide suyunun geri yutulması, burundaki sümüğü genizden çekip yutmak, sahurdan dişler arasında kalmış nohuttan küçük gıda artığını yutmak, eşini uğurlarken sarılmak, öpmek, çocuklara sarılıp öpmek, onlarla oynamak, dedikodu yapmak-yalan söylemek (fakat günah işlenmiş olur), serinlemek için eli, yüzü yıkamak veya duş almak, bakarken veya düşünürken boşalma yaşamak orucu bozmaz.     

21. Dudağa sürülen ruj orucu bozar mı?

Oruçluyken dudağa sürülen ruj orucu bozmamakla beraber rujun emilmesi, tadına varılması mekruhtur. Orucun anlam ve gayesi göz önünde tutulduğunda oruçluyken ruj sürmemek orucun sıhhati açısından yerinde bir harekettir. 

22. İnsanın eşiyle öpüşmesi, kucaklaşması orucu bozar mı?

Esas itibari ile insanın eşiyle öpüşmesi orucu bozmaz. Fıkıh ve ilmihal kitaplarında; biraz ileri gidildiği takdirde orucun bozulmasına sebep olabilecek şeyler mekruh sayılmıştır. Bu açıdan bakıldığında kendilerinden emin olmayan eşlerin bir birleriyle şakalaşması, öpüşmesi mekruh sayılmıştır. 

23. Oruç fidyesi nedir? Kimler fidye verir? Fidye ne kadardır?

Ağır bir hastalığa yakalanan ve iyileşme umudu olmayan hastalar ve oruç tutmaya gücü yetmeyen yaşlılar tutamadıkları oruçlarının kâzasını hiçbir zaman yapamayacaklardır. Bu durumda onlar tutamadıkları oruçların borcundan kurtulmak için kurtuluş bedelini, yani fidyesini verirler. Fidye, “her bir oruç için bir fakiri doyuracak” şeklinde verilir. Fidyenin miktarının alt çizgisi budur. Fidyenin, kişinin mutfak harcaması göz önünde tutularak belirlenmesinde de hayır vardır.       

24. Ramazan orucunu tutamayacak hastanın fidyelerini Ramazan ayı çıkmadan vermek doğru mu?

Oruç fidyesi, oruç tutamadıkça verilir. Geleceğe yönelik borç ödeme olmaz. Çünkü gün yaşanmadıkça, oruç borcu meydana gelmedikçe fidye verilmez. 

25. Oruçluya mekruh haller nelerdir?

Tükürüğünü ağızda biriktirip yutmak, zorunlu olmadığı halde bir şeyin tadına bakmak, ağza alıp çiğnemek, zayıf düşecek şekilde kan vermek, ağır işlere girişerek vücudu yormak, uykusuz bırakmak.

26. Farz olmasının şartları nelerdir?

Farz olması için öncelikle Müslüman olmak gerekir. İkinci olarak ergenlik çağına girmiş ve akıllı durumda olmalı ve üçüncü olarak oruç tutmaya gücü yetmelidir.

27. Hasta oruçlarını tutamadan ölse, oruç fidyelerini eşi veya çocukları onun yerine verebilir mi?

Ölünün arkasından oruç borçlarının fidyesi yakınları tarafından verilmesi câizdir. Vefat edenin günahlarının affına yakınlarının yardımcı olması beğenilen, övülen (mendup) bir davranıştır. 

28. Oruç fidyesi bir yoksula mı, yoksa birkaç yoksula mı verilir?

Tutulamayan oruçların fidyeleri bir yoksula verilebileceği gibi bir çok yoksula da pay edilebilir.

29. Orucun sıhhat şartları nelerdir?

Tutulan orucun geçerli olabilmesi için öncelikle niyet getirilmiş olması, daha sonra orucu bozan hallerden kesinlikle uzak durmak gerekir. Ayrıca bayanların regl ve loğusa hallerinden çıkmış olmaları gerekmektedir.

30. Ramazan orucuna her gün niyet  şart mı?

Oruç bir ibadettir. İbadeti âdetten ayırt etmek için başlamadan evvel niyet şarttır. Tutmak istenilen oruca kalben olsun niyet etmek yeterlidir. Fakat niyetin dille ifade edilmesi takdir gören bir davranıştır. Oruç için sahura kalkmak da niyet sayılır. Ramazan’ın her günü için ayrı ayrı niyet etmek; fakihlerin çoğunluğuna göre şarttır. Çünkü her bir günün orucu kendi başına bir ibadettir.

31. Orucun niyet vakti ne zaman başlar, ne zaman biter?

İçinde bulunulan gün bitmeden, yani güneş batmadan ertesi gün tutulacak oruç için niyet edilemez. Ramazan orucunun kazâsı, başlanılmış bir nafile orucun kazâsı, bütün kefâret oruçları ve zamanı belirlenmemiş (mutlak) adak oruçlarının niyet zamanı; gecenin başlaması ile bitimine kadardır.

Ramazan orucu, zamanı belirlenmiş adak orucu, bütün nâfile oruçlar ki bunlar belli bir zamana bağlı olan oruçlardır. Bu oruçların niyeti; akşam güneşinin batışından itibaren ertesi günün yarısından (öğleden) öncesine yani istivâ zamanından önceye kadar; ‘hiçbir şey yememiş olma şartıyla’ yapılabilir. Daha sonraya kalan niyet geçerli değildir.

32. Bir oruca, “hem kefârete hem de nâfileye” diye niyet edilebilir mi?

Her oruca bir niyetle başlanması şarttır.   

33. Kefâret orucu olan bir bayan regl (ay başı kanaması) durumundan ötürü nasıl peş peşe oruç tutabilir?

Kefâret orucu olan bayan oruçlarına başlar, regl olana dek oruca devam eder. Söz konusu döneme girdiğinde orucuna ara verir ve bitene kadar bekler. Daha sonra gusül alıp bıraktığı yerden oruçlarına devam eder. 

34. Namaz kılmayanın tuttuğu oruç kabul edilir mi?

Her ibadet kendi başına değerlendirilir. Yani namaz kılmayanın tuttuğu oruç kabul olmaz diye bir şey söylenemez. Namaz kılmayan bir kişi orucun kurallarına uyduğu müddetçe oruçları geçerli olup oruç mükellefiyetini yerine getirmiş olur ve oruç sevabını da hak eder. Bununla birlikte oruçlu olarak kılınan namazların sevabı da çok büyüktür.  

36. Oruçlu iken arkadan veya önden fitil koymak orucu bozar mı?

Oruçlu iken arkadan fitil kullanmak orucu bozar. Bundan dolayı sadece kazâ gerekir, kefâret gerekmez. Kadının cinsel organına ilaç veya benzeri herhangi bir şeyin akıtılması veya doktora muayene olması orucunu bozar. Kazâ gerekir.

Erkeğin cinsel organının içine akıtılan ilaç Hanefîlere göre orucu bozmaz; Şafiilere göre ise bozar.

36. Düşük yapan kadının orucu bozulur mu?

Düşük yapan bir kadının yaptığı düşüğün saç, tırnak gibi bazı uzuvları belirgin hale gelmişse bu kadın, yaptığı bu düşükle loğusa sayılır ve orucu da bozulur.

37. Oruçlu iken buruna, göze damlatılan ilaç orucu bozar mı?

Burna akıtılan ilaçla oruç bozulur. Bu durumda oruçlu o günkü orucuna devam eder. Ramazan’dan sonra bir gün kaza eder. Göze damlatılan ise -eseri boğazda hissedilse bile- orucu bozmaz.

38. Oruç tutmanın yasak olduğu günler nelerdir?

Ramazan bayramının birinci günü, kurban bayramının dört günü oruç tutulmaz, câiz değildir. Tahrîmen mekruhtur. Bayram günü yakınlarımızla bayramlaşmak, yiyip içmek, sevinçlere ortak olmak gereklidir. Bu günlerde oruç tutulacak olsa günah işlemiş olmakla beraber oruç geçerlidir. Bu oruç bozulacak olsa kazâ ve kefâret gerekmez. Çünkü câiz olmayan bir görev yüklenilmiştir.

39. Alkollü iken oruç tutulabilir mi?

Alkol alarak sarhoş olmuş kişiler namaz kılamaz, oruç tutamazlar. Ancak alkolün tesiri bitip bilincine kavuştuğunda oruç tutabilir. Çünkü ibadetlerde bilinçli yani aklı başında olmak şarttır.

40. Oruçlu iken ağrıyan dişe ilaç koymak orucu bozar mı?

Ağrıyan dişin sancısını kesmek için dişe damlatılan veya koyulan ilaç, yutulmadıkça orucu bozmaz.

41. Oruçlu tiryakinin sigara dumanını soluması veya dumanın boğazına kaçması orucunu bozar mı?

Sigara dumanının havaya karışmış halini teneffüs etmek orucu bozmaz. Çünkü insan hava almak zorundadır. Teneffüs olayı yeme, içme ile ilgili değildir. Fakat bilerek, isteyerek sigaranın tütmekte olan dumanını, buhurdanlığın dumanını içine çekmek, duman üzerinde nefes almak orucu bozar.  

42. Oruçluya mekruh olan ve olmayanlar nelerdir?

Orucun bozulmasına sebep olacak davranışlar ile orucun anlam ve gayesine ters düşen, yakışmayan şeyler dinen mekruh sayılmıştır. Örneğin, bir şeyi tatmak, çiğnemek; o şeyi yutma riski taşıdığından oruçluya mekruhtur. Fakat pişirdiği yemekten sorumlu olan kişi, yemeğin tadına bakması gerektiğinde bakar ve ağzını çalkalar.

Eşlerin öpüşmesi; oruca zarar vermemekle beraber ileri bir davranışa yol açabilirliğinden dolayı mekruhtur. Diş temizliği için diş fırçalamak veya misvaklamak mekruh olmamakla beraber bu harekette aşırılığa gitmek mekruhtur.

43. Geçici hastalığın, hayızın (regl), loğusalığın sebep olduğu kazâ oruçlarının fidyesi verilir mi?

Bu oruçların fidyesini vermek gerekmez. Kişi iyileştiğinde, yani oruç tutacak duruma geldiğinde Ramazan ayı dışında kazâ oruçlarını istediği günlerde tutar.

44. Sigara içmek, morfin yapmak orucu bozar mı?

Sigara, nargile gibi keyf veren tütün kökenli dumanlı maddeler ile tiryakilik gereği alınan tüm maddeler (morfin gibi) oruç yasakları kapsamına girmektedir. Oruçlu iken bu tür maddelerden bir tanesi kullanıldığında oruç bozulur.

45. Oruçlu kimsenin yapması uygun olan şeyler nelerdir?

Oruçlu kişinin, dilini gereksiz sözlerden, kötü-çirkin kelimelerden koruması, gözlerini ve ellerini helâl olmayan şeylerden çekmesi, her zamankinden daha fazla kibar ve nazik olmaya çalşması, vaktini ilim yaparak, Kur’an okuyarak, dua, salâvat, zikir ve insanların faydalanacağı işlerle doldurarak geçirmesi, yardıma muhtaçlara maddî ve mânevî yardımlarda bulunması, temizlenmesi gerektiğinde oyalanmaması, iftar yemeğinde aceleci olması, yoksul oruçlulara kolaylıklar sağlaması, şefkat ve merhametinin sınırlarını genişletmesi kendisi için müstehaptır. Yani bu şekilde hareket ettiğinde oruçlarının sevabı gayreti ölçüsünde katlanarak artar.

Tabib Gözü İle Oruç

Oruç, İslâm’ın şartlarından biridir. Müslümanlar bütün ibadetlerinde olduğu gibi orucu da bir faide mülahaza etmeden tutarlar. Ancak ilâhi emirlerin insanlara faideli, yasakların da zararlı olduğu dikkate alınırsa, Allah’ın emir ve yasaklarının hikmetlerini düşünmek ve araştırmak imânı artırıcı bir faktör olarak düşünülebilir.

Oruç, sosyal, ahlakî, irade ve nefis terbiyesi gibi çeşitli faideleri olan bir ibadettir. Ama tıbbî açıdan ele alınırsa koca bir yıl durmadan çalışan mide ile birlikte tüm sindirim sisteminin, bir istirahate sevkedilmesi ve insan vücudunun bir tasfiyeye tabi tutulması kabul edilebilir. Gerçekten günlük hayatta sindirim sisteminde diğer organlara göre hastalık oldukça sık görülür. Kaldı ki tıka basa yemenin sadece sindirim sistemi hastalıkları bakımından değil, diğer organların bilhassa şişmanlık, kalb ve damar hastalıkları, şeker hastalığı, tansiyon yüksekliği bakımından çok önemli olduğu bugün artık çok iyi biliniyor.

Görülüyor ki müslümanların orucu tıbbî yönden çok önem taşıyor. Ama şimdiye kadar oruç tıbbî yönden ele alınmamış bilhassa oruçlu insanın fizyoloji ve psikolojisi araştırma konusu yapılmamıştır.

ORUÇ BİR PERHİZ DEĞİLDİR

Perhiz bir kimseye hastalığı sebebiyle belli gıdaların yasaklanmasıdır. Meselâ midesinde ülser olan bir şahsa biberli, baharatlı gıdaların; damar sertliği olan bir kimseye hayvanî gıdaların yasaklanması gibi; oruç belirli saatler arasında gündüzün yeme ve içmeyi, cinsel arzuyu terketmektir. Burada diğer dinlerdeki meselâ Hıristiyanların etsiz ve yağsız; Yahudilerin hamursuz, Brahmanların yalnız meyve yeme ve süt içme perhizlerinin aslının bir oruç olduğu söylenemez. Kaldı ki bunlar perhiz de sayılmaz. Zira perhiz hastalara tavsiye edilir; tabiatıyle oruç da sayılmaz. O halde İslâmdaki oruç tam ve kâmil anlamda bir oruçtur.

ORUÇ BİR ZAYIFLAMA KÜRÜ DEĞİLDİR

Gerçekten oruç bir zayıflama kürü de kabul edilemez. Zayıflama kürü fazla kiloları vermek maksadı ile bilhassa karbonhidratlı gıdaları günlük gıdalar arasından çıkarmaktır. Zayıflama her devirde konu edilmiş; hatta zaman zaman moda bile olmuştur. Bugün daha çok hanımların daha genç görünmek maksadı ile zayıflamaya çalıştıklarına; bir de şişmanlık ya da hastalıkları sebebiyle doktorların bazı şahıslara zayıflama kürü uyguladıklarına şahit oluyoruz.

Biz bu şekilde zayıflamak isteyenlere şayet ciddi bir rahatsızlıkları yoksa Hz. Nuh (a.s.)’ın bütün yıl hergün, ya da Hz. Davud (a.s.)’ın orucu gibi bir gün yiyip bir gün tutmak şeklinde oruç tutmalarını tavsiye ediyoruz. Böylece hem fazla kilolarını verip sıhhatlerine kavuşur hem de ibadet etmiş olurlar.

ORUÇ BİR AÇLIK VE KITLIK HALİ DE DEĞİLDİR

Bazı kimseler bilhassa hekimler zaman zaman ve haksız olarak orucu itham etmişlerdir. Kendileri oruç tutmadıkları gibi başkalarına da “Oruç tutma, günahı bana” diye oruçtan men etmeye çalışmış; hatta orucu boşuna bir açlık telakki ederek oruç tutan kimselerin zayıflayacağını iddia etmişlerdir.

Müslümanların orucu açlık grevine de benzemez. Açlık grevi yapan şahısların uzun süre gıda almamaya bağlı olarak zayıfladığı ve hastanelere kaldırıldığı malumdur. Sağlıklı olan kimselerde oruç halinde böle bir durum müşahade edilmemiştir. Hastalığı olan kimseler zaten oruç tutamazlar.

HASTALIKLAR VE ORUÇ

Şimdiye kadar oruç ibadetinin ülser hastalığı ile ilişkisi olabileceğinden söz edilmiştir. Gerçekten mide ve bilhassa oniki bağırsağında ülser olan kimseler oruç tutunca şikayetleri artabilir. Burada oruç bir açlık periyodu olarak tesir gösterir ve mevcut bir ülserin ortaya çıkmasında bir teşhis vasıtası olabilir. Fakat bu hiçbir zaman oruç ülser hastalığına sebep olmuştur şeklinde mütalaa edilmemelidir. Zira açlık, ülser sebepleri arasında zikredilmemiştir; hayvan deneyleri de bunu ispatlar nitelikte değildir. Bugün ülser hastalığının muharriş gıdalar ile birlikte daha çok mide asit ve pepsin ifrazına bağlı bir bünye hastalığı olduğu kabul edilmektedir. Son yıllarda midede bulunan Helikobakter adında bir mikrobun ülser oluşumunu kolaylaştırdığı kabul ediliyor.

O halde oruç sağlıklı kimselere zararı olmayan aksine tıbbî, sosyal, irade ve nefis terbiyesi gibi faideleri olan bir ibadettir.

ORUÇ BİR TEDAVİ METODU TELAKKİ EDİLEBİLİR Mİ?

Oruçlu insanın tıbbî yönden incelenmediğini yukarıda ifade etmiştik. Bu konuda bilgilerimiz noksandır. Ancak bugün orucun başka şişmanlık, damar sertliği, tansiyon yüksekliği gibi hastalıklarda bir tedavi metodu hatta bu hastalıkları önleyici olarak telakki edilebileceği söylenebilir. Zira bu hastalıklar çok yemeye bağlı olarak ortaya çıkıyor. İslâm Peygamberi (s.a.) bir Hadis-i Şeriflerinde “çok yiyip içenin kalbi yorulur” buyurmuşlardır. Bu Hadis-i Şerif çok yiyip içenleri, yukarıda ifade ettiğimiz şişmanlık, kalb ve damar hastalıkları ve tansiyon yüksekliği gibi hastalıklara yakalanabileceğini ifade ediyor. Bugün hekimler bu tip kimselere zayıflama kürleri ve bazı ilaçlar tavsiye ederler. Halbuki bu kimseler oruç tutmuş olsalardı sağlıklı olurlardı. Bir Hadis-i Şerifte İslâm Peygamberi (s.a.) “Oruç tutunuz sıhhat bulursunuz” buyurmuşlardır. Görülüyor ki oruç adı geçen hastalıklara karşı koruyucu bir tesir gösterdiği kadar bir tedavi aracı da olabiliyor.

KİMLER ORUÇ TUTMAMALI

İslâm dini hastalık, yolculuk ve kadınlarda belirli mazeretler (adet, gebelik, emzirme) haricinde sağlıklı kimselerin oruç tutmasını emrediyor. Önce hastalık halini tarif etmek gerekiyor.

Hastalık, insanın hayatî fonksiyonlarının muntazam şekilde seyir etmemesi veya etraftan gelen uyarılara cevap verilmeme hali olarak tarif edilebilir. Hastalık, oldukça ciddi ve tedavi gerektiren bir durum olabileceği gibi basit bir rahatsızlık da olabilir. Bu ayırımı yapmayı yani oruç tutup tutmaması gereken kimseleri ayırmayı İslâm “Tabib-i Müslim-i Hazık, Müslüman Mütehassıs Hekim”e bırakmıştır. Tabiatıyle rastgele bir kimseye danışarak oruç tutmamak Allah katında o şahsa manevî mesuliyet yükler;

Oruç tutmamayı gerektiren hastalıklar şöyle özetlenebilir:

1- Tedavisi gayrikabil ya da ciddi bir hastalık sebebiyle bir ameliyat geçirmiş ve mutlaka beslenmesi gereken hastalıklar... Bu gruba tüm kanserli ve önemli ameliyat geçirmiş hastalar dahil edilebilir.

2- Devamlı ilaç kullanmayı gerektiren ağır kalb, böbrek, karaciğer hastaları, ağır şeker hastalığı olan kimseler.

3- Şiddetli ağrılı hastalıkları sebebiyle ilaç kullanması gereken kimseler, ülser hastalığı ve diğer sancılı hastalıkları olan şahıslar.

4- Mevcut bir hastalığın oruç sebebiyle daha ağırlaşabileceği ya da sıhhatin bozulacağından endişe edilen hastalıklar, tüberküloz ve diğer ateşli hastalıklar gibi.

5- Akıl hastaları mükellef olmadıklarından, çok düşkün ihtiyarlar fidye vermek suretiyle oruç tutmazlar.

Yukardaki dört guruba giren hastalıkların son ikisi hastalıkları iyileşince doktora danışarak oruç tutabilirler; ilk iki guruba giren hastalar hayatları boyu çok defa oruç tutamayacaklardır. Bunların da fidye vermeleri gerekir.

ORUÇ VE BAZI TIBBÎ KONULAR

Orucun bozulmasından prensip, vücuda bir şeyin (ilaç, gıda v.s.) dahil olmasıdır. Bu açıdan bakılırsa aşağıdaki tıbbî hususların orucu bozacağı düşünülebilir:

– Göze, buruna ilaç damlatmak
– Gargara yaparken boğaza su kaçırmak
– Macunla dişleri fırçalamak
– Aşı yaptırmak
– Cilt altı, adale içine ve damara yapılan injeksiyonlar
– Damara serum zerki ve kan nakli
– Makat içine ya da kadınlarda hazneye tatbik edilen merhemler, fitiller
– Vücudun herhangi bir yerindeki yaraya yapılan pansumanlar
– Makat ya da kadınlarda hazne yolu ile yapılan doktor muayeneleri
– Makat yolu ile yapılan lavman ya da hazne yolu ile yapılan lavajlar
– Mesaneye sonda konulması
– Denizde ağız ve burundan boğaza su kaçması.

Orucu bozabilecek bu konular hakkında hüküm verecek kimselere bilgi vermek ve vücudun dahiline girildiğini belirtmek maksadı ile yazılmıştır. Yukardaki işlemleri yaptıracak kimseler şayet hasta iseler zaten oruç tutmazlar. Ama bunların mutlaka yapılması gerekiyorsa iftar ya da sahur vakitlerinde tatbik edilmesi daha ihtiyatlı bir hareket olur. Bununla beraber;

– Misvak kullanmak
– Sürme çekmek
– Sıcakta başa su dökmek veya banyo yapmak
– Kan aldırmak
– İstemeyerek kusmak
– Ağız ve buruna su çekmek
– İhtilâm olmak gibi hususların orucu bozmadığı kabul edilir.

ORUÇ NASIL TUTULMALI?

Bir çoğumuz oruç tutmayı bilmiyor ya da pekçok hatalar işliyoruz. Evvela mutlaka sahura kalkıp hafif daha doğrusu kahvaltı şeklinde bir şeyler yemeli. Sahur oruçlu için bir beslenme vakti olarak seçilmiştir. Sahurda yemek yiyen kimse hemen yatağa girmemeli. İmsaktan sonra evinde, daha makbulu camide sabah namazını kılıp öyle yatmalıdır. Zira sahurda yemeği müteakip hemen yatanlar sabahleyin uyanınca kendilerini bir hoş ve midelerinin üzerinde bir ağırlık hissederler. Bu orucun sebep olduğu bir hal değildir; başka günler de yemekten sonra yatan kimseler bunu müşahede ederler.

Oruçlu gündüz sadece midesini boş bırakan kimse olmamalıdır. Eline, diline ve diğer azalarına da oruç tutturarak kâmil manada oruç tutmalıdır. Oruçlu insanın işini hafifletmesi gerekmez. Aksine günlük mesaisini daha verimli olarak yapabilir. Ancak işi çok ağır olanlar biraz hafifletmelidir.

İftar sofrasında da hatalar işlenmektedir. Sigara tiryakileri sigaraya, bazıları bardak bardak suya kanmaya çalışır; bazıları da mükellef sofralarda üç öğünlük yemek yerler.

İftarda yapılması gerekenler şu olmalıdır:

Oruç “iftariye” adı verilen peynir, reçel vs. ile açıldıktan sonra akşam namazını kılmak, daha sonra hafif bir yemek şeklinde tutulmalıdır. Aslında “iftariye” olarak yenilen gıdaların bir iftar yemeği olabileceği düşünülebilir. Bu yapılabiliriz daha sıhhatli olmak mümkündür; ama mutlaka yemek yeniyor. Hakikatte yemek konusunda İslâm’ın Yüce Peygamberi (s.a.) buyuruyor ki:

“Sofradan doymadan, daha yemeye iştahınız varken kalkınız. Bir insana kuvvetini devam ettirmek için pek az yemek yeter. Eğer fazla yemesi gerekiyorsa midesinin üçte birini yemeğe, üçte birini suya, üçte birini de nefes almaya ayırmalıdır”

Bu tavsiyenin sadece diğer günler için değil, Ramazan günleri için de geçerli olduğu söylenebilir. Tabiatiyle yemekten sonra kılınacak teravih namazı hem yenilen gıdaların hazmı hem de hareketlilik aynı zamanda bir ibadet olmaktadır. Ancak bu ölçüler içinde oruç tutulduğu takdirde oruç, gayesine ulaşmış olabilir.

KADİR GECESİ

El-Kuddus, Allah'a ait bir sıfattır. İslam vahyinin zirvesi olan Kur'an, bu sıfatı yalnızca Allah için kullanır. Sözcüğün gramatik yapısı gereği, anlamı hem "özünde mutlak mukaddes olan"a, hem de "kutsal kılma yetkisi yalnızca kendisine ait olan"a tekabül eder.

Bunun birinci anlamı, Allah dışında kutsayıcı bir otoritenin reddidir. Böyle bir davranış, Allah'a has bir niteliğin başkalarına yakıştırılması anlamına gelen "şirk"e tekabül eder. İkinci anlamı ise, "mutlak dokunulmazlık" mânâsındaki kutsalın sınırlandırılmasıdır. K-d-s kökünden gelen kelimelerin Kur'an'daki kullanımı üzerine yapılacak kısa bir araştırma, eski vahiylerden Kur'an vahyine gelinceye kadar kutsalın alanının nasıl daraltılıp, en sonunda yalnızca Allah'a has kılındığını açıkça ortaya koyacaktır.

İslam zaman ve mekan tasavvurunda, mutlak iyi ya da kötü bir zaman yoktur. Zamanın ya da mekanın iyi-kötü olması, insana nisbetledir. İyi kullanılan zaman-mekan, kötü kullanılan zaman-mekan vardır. Farklı bir ifadeyle, uğurlu ve şanslı, ya da uğursuz ve şanssız bir zaman-mekan bulunmamaktadır. Zamanı ve mekanı iyi ya da kötü kılan insanın duruşudur. Hz. Peygamber'in, her "uğurlu" ya da "uğursuz" (tıyera) nitelemesini cahiliyye aklıyla özdeşleştirip reddetmiş olması, bundandır. Çünkü böylesi bir akıl, insanın ruhsal donanımını iflasa götürmekte, manevi güç ve yeteneklerini köreltmektedir.

Eğer yeryüzünde bizzat kutsal (dokunulmaz) bir mekan olsaydı, bu "Kâbe" olurdu. Oysa ki tarihte onlarca kez Kâbe'nin doğal afete maruz kaldığını biliyoruz. Konunun otoritesi Ezraki Kâbe'nin 60 küsür kez yıkıldığından söz eder. Yemenli Hıristiyan komutan Ebrehe Kâbe'ye saldırdığında ilahi bir cezaya çarptırılırken, Kâbe'yi mancınıkla yıkıp-yakan Haccac engellenmemiştir. Müşrikler Kâbe'nin içerisine tüm şirk sembollerini doldurabilmişlerdir. Kâbe'nin başından geçen bu zıt olaylar, kutsalın mahiyeti konusundaki İlahi Takdir (kadir/kader)'i tesbit amacıyla külli bir okumaya tâbi tutulmalıdır.

Eğer zamanlar içerisinde mutlak mukaddes bir zaman olsaydı, bu Kadir Gecesi olurdu. Çünkü, Kur'an vahyi, kendi beyanına göre o gece inmeye başlamıştı. Yine kendisi bu iniş gecesinin bir Ramazan ayına tekabül ettiğini ifade buyurmaktadır. (2.185) Kur'an Kadir Gecesi'ne bir tam sure ayırmıştır. (97. Sure) "Kadir Gecesi", "değer gecesi"dir. Allah tarafından değerli kılınmış bir gecedir (krş. 44.3). Bu değer ayette rakamla ifade edilmiştir: "Kadir Gecesi, bin aydan daha hayırlıdır!"

Bin ay, yaklaşık seksen üç yıl eder. Bunun anlamı, dolu dolu yaşanış bir insan ömrü demektir. O halde bu ayet şöyle de okunabilir: "Kadir gecesi bir ömürden daha hayırlıdır!" Kadir Gecesi'ne atfedilen bu değer, bizzat geceden mi kaynaklanmakta, yoksa geceye değerini veren başka bir unsurdan mı? Bu sorunun cevabını birinci ayet açıkça vermektedir. Buna göre, bu muhteşem gece, tüm değerini Kur'an'dan almaktadır. Çünkü Kur'an, bu gecede inmeye başlamıştır. Bir geceyi 30.000 kat daha değerli kılan unsurun geceye/zamana ait olmadığı, bu gecenin sabit bir zamana tekabül etmemesinden de anlaşılır. Zira, üzerinde konuşulan zaman, Kameri takvime ait bir zamandır ve Kameri'yi Şemsî takvimden ayıran en tipik özellik de sabit değil sürekli değişken olmasıdır. Buna göre, Kameri yıl içerisinde kutsal kılınan her tür zaman parçası (Ramazan, Kadir Gecesi, İsra ve Mirac Gecesi gibi) kutsallık ve bereketini, bizzat kendilerinden değil, kendi dışlarındaki bir 'değerden' almaktadırlar. Kur'an'ın ay takvimini zaman belirleme ölçüsü olarak zikredip (10.5), bunu Güneş yılıyla eşitlemek için yapılan bir sahtekarlık olan "nesi" uygulamasının mantığını eleştirmesinin nedeni de bu olsa gerektir. (9.37)

Kadir Gecesi'ne, 30.000 kat değer getiren unsurun Kur'an olduğu anlaşıldıktan sonra, tüm kutsallık ve bereketin herhangi bir sabit zaman parçasına/geceye değil Kur'an'a izafe edilmesi doğru ve makul olandır. Bunun anlamı da şudur: Ey insan! İndiği zamana dahi 30.000 kat değer yükleyen bir Kitab, indiği kendi halinde bir çöl kasabası sakini olan Abdullah'ın oğlu Muhammed'i 'Âlemlere rahmet' olan bir elçi eden, sıradan bir çöl kasabası olan Mekke'yi, 'Kentlerin Anası' olan mübarek ve muhterem belde eden bu vahiy, eğer senin yüreğine, zihnine, hayatına ve dünyana da inerse, sana bir gecesi bir ömür kadar bereketli bir hayat bahşeder, senin duygu, düşünce ve eylem potansiyelini binlerce kat artırır!

Ashabtan bazı kimseler rüyalarında Kadir Gecesi'nin Ramazan'ın son yedi gününde olduğunu görüp bunu Rasul'e haber verince, Rasulullah "Görüyorum ki rüyalarınız Ramazan'ın son yedi gecesi hakkında birbirini tutuyor. Artık kim Kadir Gecesi'ni arayacaksa onu Ramazan'ın son yedisinde arasın" (Buhari ve Müslim) buyuracaktır. Yüzyıllardır Müslüman geleneği, rivayetlerin de katkısıyla, Ramazan'ın 27. gecesini Kadir Gecesi niyetine ihya etmekte, yüz milyonların yanık yürekleri Rablerinin rahmet ve şefkat pınarına binbir umutla kurumuş dudaklarını dayamaktadır.

Bu sembolik kutlamada tek yürek olmuş yüz milyonların biricik arzusu şu muştuya nail olmaktır: "O gece boyunca melekler, Rablerinin izniyle (ölü canlara) hayat taşımak için bölük bölük inerler; her çeşit barış, huzur, saadet ve güven taşırlar...ta şafak sökünceye dek!.." (97.4-5)

Çünkü, vahyin taşıdığı barış, huzur, saadet, güvenlik ve özgürlük (selam) tek çeşit değildir; duygu, düşünce ve eylem olarak bireyin tüm hayatını kapsar. Sadece bireysel değil toplumsal barış, huzur, saadet ve güvenin de tesisi fıtratla aynı kaynağa ait olan vahyin diriltici soluğuna (ruh) muhatap olmakla gerçekleşir.

Biz bu gecede, başta bu toprakları vahiyden mahrum edenlerin hidayeti ve ıslahı olmak üzere, herkes için dua edeceğiz. Çünkü çok susadık.