Resimleri Büyütmek için üzerlerine tıklayın !!
Barcelona gerçekten çok güzel ve yaşanacak bir şehir, İspanya (Barcelona) hakkında özet bilgiler verecek olursak;
23 Nisanda kutlanan La Diada de San Jordi (St. Georges Day) adlı Sevgililer Günü Barselona’da en önemli festivallerden biri olup, aşka ve okumaya adanmıştır; yakınlarına ve sevgililerine gül ve kitap hediye ederler. UNESCO 23 Nisanı Uluslararası Kitap Günü olarak ilan etti.
FC Barcelona futbol takımının Camp Nou stadı, 100.000 kişi kapasitesiyle Avrupa’nın en büyük, dünyanın üçüncü en büyük stadyumu.
Barselona hakkında ilginç bilgilerden biri de kentin kuruluşuyla ilgili belirsizlik. Bir görüşe göre şehri Roma’dan 400 yıl önce Herkül kurdu. Diğer iddiaya göre kenti Hannibal’ın babası Cartagenalı General Hamilcar Barca kurdu ve adı “Barca”dan geliyor.
Barselona’da 1992 Olimpiyatlarına dek kumsal yoktu, sahili endüstriyel alandı. Bugün National Geographic ve Discovery Channel Barselona kumsallarını dünyanın en iyi on kumsalı arasında listeliyor.
Mısır’daki Büyük Piramit’in inşası antik aletlerle 20 yıl sürmüştü, oysa La Sagrada Familia 135 yıldır modern teknolojiyle hala tamamlanamadı. Binanın ana karakteri, tamamlandığında 170 metreye ulaşacak yüksekliği. Gaudi kentteki en yüksek noktanın Tanrı’nın yarattığı, doğal bir yapı olması gerektiğine inanıyordu ve kast ettiği Montjuic Tepesi 184,8 metre yükseklikte
Kilisenin tasarımından Mimar Francisco de Paula del Villar sorumluydu ve temelleri 1882 yılında atılmaya başlandı, Gaudi ise proje üzerinde 1883’te çalışmaya başladı ve aynı yıl Villar emekli olunca tasarımın sorumluluğunu o aldı
1888 yılında Barcelona Limanı’nın önünde inşa edilen 60 metre yükseklikteki Columbus anıtının nereye baktığı hakkında farklı yorumlar var. Yaygın bir inanışa göre Amerika’ya bakıyor ama Amerika tam tersi tarafta. Bazıları Kolomb heykelinin elinin denizi göstererek denizcilikteki başarılarını ifade ettiğini söylüyor. Bir görüşe göre keşfe çıktığında hedeflediği Hindistan’a doğru bakıyor. Diğerleri ise memleketi Cenova’ya baktığını iddia ediyorlar.
Barça olarak da ifade edilen İspanya FC Barcelona futbol takımının müzesi, şehirde en çok ziyaret edilen müze.
Kentin kalbi, Gothic Quarter’daki Las Ramblas, restoranları, kafeleri, hediyelik eşya dükkanları, canlı atmosferiyle bir buluşma noktası. Tek cadde olarak düşünülse de aslında beş caddeden oluşuyor; Rambla de Canaletes, Rambla dels Estudis, Rambla de Sant Josep, Rambla dels Caputxins ve Rambla de Santa Monica
Eixample semti kare ızgara planı ve güzel binalarıyla tüm dünyadan mimarları ilham almak için kendine çekiyor. Bölgenin caddeleri on dokuzuncu yüzyılın ortasında şehir planlamacı Ildefons Cerda tarafından tasarlandı. Geniş dönüş açılı buharlı tramvay için tasarlanmıştı, ama bu tramvay hiç gerçekleşmedi ve elektrikli tramvaylar dönebilsin diye blokların köşeleri kesilmek zorunda kalındı. Ayrıca her blokun ortada kendi yeşil alanına sahip, kendine yeten topluluklar olması düşünülmüştü ama bu da olmadı. Bu semtte kaldığım yer ve yaşadıklarım Barselona Gezi Notları adlı yazımda.
Şehirde bugün 12 tane terk edilmiş metro istasyonu var ve içlerine girebilenler hayaletler, gölgeler gördüklerini iddia ediyorlar.
Gaudi’nin başyapıtlarından olan Casa Mila (La Pedrera), havalandırma işlevi gören heykellere sahip. Kıvrımlı, eğimli ve dönüşlü iç mimarisi yaşayan bir organizmaya benzediği için Yaşayan Ev olarak anılıyor.
İngiliz Kraliyet Mimarlar Enstitüsü tarafından Kraliyet Altın Madalyası verilen dünyadaki ilk ve tek kent.
Kentte 19 saniyede bir trafik kazası oluyor, hafta sonları saniyede bir kazaya kadar çıkabiliyor. Bu nedenle Barselona’da araba kullanmaktansa yürümek çok daha güvenli. 260 futbol sahası kadar alan kaplayan caddeler yayalara ayrılmış durumda.
Eski kentin merkezi Barri Gotic’deki binaların bazıları Roma döneminden kalma. Orta Çağ mimarisinin korunduğu bölgeyi her hafta bir milyondan fazla turist geziyor.
16. İspanya’nın En Çok Yürünen Caddesi
İspanya’da en çok yürünen cadde olan Portal de l’Angel’de 1 saatte yaklaşık 3500 kişi yürüyor.
17. Flamenko sevmezler
İspanya Flamenko dansı ile ünlü olsa da, Barselona’da geleneksel veya yaygın değil, Katalan şehir halkı rock müziği daha çok seviyor.
Barselona iş kurmak ve ticaret yapmak için dünyanın en kolay ve rahat dördüncü kenti.
Pablo Picasso, Joan Miro, Salvador Dali, Enrique Tabara gibi dünyanın en ünlü ressamlarından bir çoğu bu şehirde yaşadı ve halen yaşıyor. Opera sanatçıları Jose Carreras ve Montserrat Caballe de adı anılmaya değer ünlü sanatçılar.
20. İspanya’nın En Büyük Parkı
Montjuic Park İspanya’daki en geniş park. Şehrin %10’u park.
Kentin limanı Akdeniz’in en büyük limanı ve Avrupa’nın en büyük gemi limanı. Her sene 3.6 milyon gemi yolcusu bu limana geliyor.
Barselona Avrupa’nın en büyük Akdeniz kenti ve Paris, Londra, Ruhr, Madrid ve Milano’dan sonra altıncı en büyük şehri.
Eyfel Kulesi aslında Barselona’ya inşa edilmek istendi ama şehir bu projeyi kabul etmedi.
Kentte konuşulan, İspanyolca ve Katalanca karışımı Katanyol adlı bir dil var.
Barselona yılda sekiz milyon turistle Avrupa’da Londra ve Paris’ten sonra en çok gezmeye gidilen şehir.
UNESCO koruması altındaki Palau de la Musica Catalana, dünyanın en güzel ve önemli konser salonlarından birisi.
İTALYA BOLONYA
Bolonya’ya günübirlik ziyaret yapıp başka yerlerde kalmak daha mantıklı, mesela Floransa’da. Bu geziyle ilgili bizi en büyük hayalkırıklığına uğratan şey ise İtalya’da Christmas market kültürünün pek olmaması.Pek demeyelim, hiç diyelim. İki üç derme çatma kulübede bir krepçi birkaç hediyelikçi vardı.
Havaalanına indikten sonra Aerobus’lar Bologna Centrale’nin (tren istasyonu) önüne kadar götürüyorlar. Ücreti tek yön 6€ yaklaşık 15-20 dakika sürüyor. Yürümeyi seviyorsanız şehir içinde heryere yürüyebilirsiniz, çok küçük çünkü. Biz hiç toplu taşıma/taksi kullanmadık.
Biz Nuovo Hotel del Porto‘ da kaldık. Hem tren istasyonuna hem de görmek istediğiniz her yere yürüme mesafesindeydi. Ayrıca temiz ve uygun fiyatlı 3 yıldızlı bir otel. Biz memnun kaldık.
İtalya zaten kahve cenneti ama burası Bolonya’da içebileceğiniz en iyi kahve diye geçiyordu. Biz de deneyelim dedik. Girişi çok şeker ve içeri tarafta küçük bir oturma salonu var. Hem çok rahat gözükmediği için, hem de oturmaya ekstradan para aldıklarından biz karton bardakta aldık kahvelerimizi.
Buradaki dondurma gerçekten i-na-nıl-maz! İki kulenin direk dibinde yer alan bu dondurmacıdan dondurma almadan dönmeyin. Kinder Bueno’lu tüm dondurmaları ve Samurai çok güzel!
Burayı Torino’da Erasmus yaptığım zamanlardan biliyorum, o zamanlar favori dondurmacımdı. Torroncino inanılmaz, eskiden Crema di Grom çok güzeldi ama sanki tadını bozmuşlar gibi geldi bana.
Burası kapalı bir market. Ama marketten kastım içeride mesela makarnacı var, tatlıcı var, balık ve deniz ürünleri yapan bir stand var, şarap ve bira alabileceğiniz yerler var. Bir de ortak alanda masalar var, yemeklerinizi alıp oturup afiyetle yiyorsunuz. Dışarıda da masalar var. Biz makarnacıdan ıspanak ve ricottalı tortellini yedik ve bayıldık! Burada Spritz de deneyebilirsiniz. (Alkollü İtalyan içecek)
Bolonya’ya gelmişken bolonez sos yemeden dönmeyelim dedik ve burada lazanya ve bolonez soslu makarna yedik. Lazanya gerçekten çok güzeldi. Bolonez soslu makarna için çok özel bir tat olduğunu söyleyemeyeceğim.
Piazza Nettuno ve Piazza Maggiore zaten dipdibe ve şehrin kalbi burası diyebiliriz. Aslına bakarsanız buralardan başka gidecek pek bir yer de yok. Bizim şansımıza bir de Neptün Çeşmesi restorasyondaydı, göremedik. Basilica di San Petronio hoş ve sade bir kilise. Bize tuhaf gelen, herşeyin paralı olmasıydı. Kilisenin içinde her iki tarafında bulunan odacıklarda genelde heykeller olur. Bunda da vardı ama karanlıklar altındaydı. Ama merak etmeyin! İlla görmek isterseniz 20 cent atarak aydınlatabiliyorsunuz!.. Bir de fotoğraf çektikten sonra güvenlik koşa koşa yanımıza gelip fotoğraf çekmek için bilet almamız gerektiğini söyledi. Biz de oradan uzaklaştık..
Bir de 12. yüzyıldan kalma Le Due Torri var- iki kule. Uzun olan Asinelli, kısa ve daha çok eğik olanın adı Garisenda.
Bologna-Floransa arası 1 saat sürüyor. Biz 9.30 trenine bindik 10.30’ta Floransa’daydık. Bir de ucuz olması için Firenze Rifredi durağına bilet aldık. 12.5 Euro oluyor öyle. Rifredi’den de S.M.N durağına sürekli tren kalkıyor ve 5 dk bile sürmüyor. O da €1.5, ama tabi ki bir durak için bilet kontrolü olmuyor. Biz bilet aldık ama almasanız birşey olmaz bizce Eğer direk Firenze S.M.N durağına bilet alırsanız €26, iki katından fazla yani.
Kahvaltıyla başlayalım! Bizim canımız krep ve pancake yemek istediği için tripadvisor’da arattık ve La Milkeria‘yı bulduk. Çok güzel bir kahvaltı oldu, kahveler de güzeldi.
Sonrasında tabi ki her sokak köşesinden gözüken Duomo’nun olduğu meydana çıktık. Floransa’ya yukarıdan bakmak için 15€’luk bir bilet almanız gerekiyor. Bu biletle katedralin ve kulenin tepesine çıkabilirsiniz. Baptistry( meydandaki yuvarlak yapı) içine girmek için de bu bilete ihtiyacınız var. Şuradan biletle nereleri gezebileceğnizi görebilirsiniz. Ama katedralin tepesine çıkmak için randevu almanız gerekiyor. Baptistery’nin karşısındaki “ticket office”de makinalar var, biletinizle oradan rezervasyon yaptırabilirsiniz.
*kulenin tepesinden
*Kuleyi tırmanırken 414 basamak çıkıyorsunuz. Hiç asansör yok. Bazen çok daralıyor, klostrofobiniz varsa benim önerim hiç denemeyin bile. Ama en tepeye kadar çıkmak zorunda değilsiniz. 3 kademeli. Ara katta dursanız bile yine de güzel bir manzara yakalarsınız. *Baptistery tavan
Öğle yemeği için pizza yemek istedik. Yine araştırarak Mangia‘yı bulduk. Pizza gerçekten lezzetliydi. İçinde fior di latte olan bir pizza tercih etmelisiniz kesinlikle!
Piazza della Repubblica ve Piazza della Signoria da görmeniz gereken meydanlardan. Piazza della Signoria adeta açık hava müzesi gibi. Meydana girdiğinizde gerçekten büyüleniyorsunuz.Uffizi’ye girip gezecek vaktimiz malesef yoktu, bu yüzden ortasından yürüyerek Ponte Vecchio’ya çıktık.
*Piazza della Repubblica *Piazza della Signoria
Ponte Vecchio’da bir yürümeden olmaz tabi ki. Akşam 6.30 treniyle de Bolonya’ya geri dönüyoruz.