Karadeniz'de Sanayileşme ve Çevre Sempozyumu

TMMOB Makina Mühendisleri Odası’nın düzenlediği “I. Karadeniz’de Sanayileşme ve Çevre Kongresi” 16-17 Kasım 2007 tarihlerinde, Trabzon’da, Karadeniz Teknik Üniversitesi Prof. Dr. Osman Turan Kültür ve Kongre Merkezinde yapıldı. Sempozyumun açılış konuşmaları MMO Trabzon Şube Başkanı O. Gökhan BALİ, MMO Yönetim Kurulu Başkanı Emin KORAMAZ, Trabzon Valisi Nuri OKUTAN, Trabzon Belediye Başkanı Volkan CANALİOĞLU, Karadeniz Teknik Üniversitesi Rektör Yardımcısı Selahattin KÖSE tarafından yapıldı.

Sempozyumda MMO Yönetim Kurulu Sekreteri ile Karadeniz Teknik, Gazi, Rize ve Giresun Üniversitelerinin Rektörlerinin katılımıyla “Kalkınma ve Üniversiteler” konulu bir panel ve ayrıca “Bölgede Balıkçılık, Tarım ve Turizm”, “Bölgedeki Potansiyel Sanayileşme Alanları ve Araçları”, “Bölgenin Katı Atık Yönetimi ve Çözüm Önerileri”, “Karadeniz’in Enerji Koridoru Olmasının Muhtemel Fayda ve Sorunları”, “Bölgenin Çevre Sorunları ve Çözüm” başlıklı 6 oturumda akademisyenler tarafından 25 bildiri sunumu yapılacak.
MMO Trabzon Şube Başkanı O. Gökhan BALİ, sempozyumun açılışında yaptığı konuşmada özetle şunları söyledi:
“Bölgemiz, resmi kaynak verilerine bakıldığında sanayi sektöründe ülkemizin Doğu Anadolu bölgesinden sonra en az gelişmiş bölgesidir. Bölgemizde az gelişmişliğin sonucu olarak da istihdam sorunu en önemli sorunlardan biri olmuştur.

Ülkemizde 1960’lı yıllardan sonra başlayan sanayileşme hamlesi “bölgemizde” 80’li yıllara kadar uzayan bir gecikme süreci yaşamıştır. Planlı bölgesel kalkınma çalışmalarının ilki; DPT ile Japon JICA firmasının 1999 tarihinde başlattığı DOKAP projesi olup bunu takiben Çevre ve Orman Bakanlığının 2006 yılında başlattığı Ordu’dan Artvin iline kadar 1/100.000 ölçekli ÇDP (Çevre Düzeni Planı) ve AB-TR-90 bölgesel kalkınma programlarıyla, bölge ekonomisine yön verilmeye çalışılmıştır.
Ulusal sanayi politikalarında; sağlıklı sanayi için; çevre ve alt yapı sorunları da dikkate alınarak organize sanayi siteleri ve küçük sanayi siteleri kurulmuş; ilerleyen süreçte teknolojik gelişmelerin takibi için bazı organize sanayi bölgeleri bünyelerinde teknoparklar oluşturulmuş, ayrıca üniversite–sanayi işbirliği kapsamında teknokentler kurulmuştur.
Bölgemizde ve ilimizde tarıma dayalı iş kolları, endüstriyel tarım ürünlerimiz fındık ve çay, balıkçılık, orman ürünleri, gıda sektörü, makine imalat ve çelik konstrüksiyon, metal işleme ve yan sanayi, KOBİ ağırlıklı iş kolları mevcuttur. Turizm, sağlık ve eğitim yatırımları son yıllarda önemli ölçüde ivme kazanmış, özellikle ilimiz fuarlar ve kongre turizminde de önemli bir atılımın içine girmiştir.
 Sanayimizde KOBİ’lerin ulusal ekonomiye yaptıkları katma değer çok önemli bir yer tutmaktadır. İstihdama katkıları ve büyük işletmelere ara mal üretimi noktasında KOBİ’ler önem kazanmaktadırlar.
KOBİ’lerimiz devlet teşvikinin yanı sıra teknolojik ve bilimsel gelişmeler açısından desteklenmelidirler. AR-GE ve inovasyon çalışmalarının sektörde etkin bir şekilde uygulanması teknopark ve teknokentlerin etkin ve aktif bir şekilde faaliyete geçirilerek sanayi sektörüne katkısı sağlanmalıdır. Bu konuda ilgili meslek odalarına, kamu kurumlarına ve üniversitelere önemli görevler düşmektedir.
Uluslararası ticari arenada yarışmak istiyorsak; tüm sanayi sektöründe AR-GE alt yapısı kurulmalı, inovasyon (yenilik) ulusal düzeyde oluşmalı, özgün ürün tasarımı ile fason üretim ve taşeronlaşmadan kurtulmalı ve ürünlerimizle marka olmalıyız.

Sanayileşmenin en önemli parametrelerinden biri de enerjidir. Enerji ihtiyacımızı ülke kaynaklarından en yüksek verim alarak karşılamalıyız. Ürün maliyetini etkileyebilecek en önemli unsur enerji maliyetleridir. Ülkemiz ve özellikle bölgemiz önemli bir enerji koridoru konumundadır. Bölgemiz akarsu kaynaklarının etkin kullanımıyla kendi enerjisini üretebilecek ve ülke ekonomisine katma değer sağlayabilecek yeterli doğal kaynaklara sahiptir. Bunu çok iyi değerlendirmeliyiz. Karadeniz’deki petrol rezervleri ve hidrojen enerjisi konusunda da gerekli teknik çalışma yapılmalıdır. Gittikçe rezervleri azalan, çevreye olumsuz etkileri olan fosil yakıtlar yerine yenilenebilir enerji kaynaklarını etkin bir şekilde kullanmalıyız.

İki gün sürecek olan sempozyumumuzda; ilimizin, bölgemizin sanayisi, ticareti, istihdam sorunu ve çevre sorunları masaya yatırılacaktır. Fındığımızın, çayımızın, balıkçılığımızın, KOBİ’lerimizin, turizmimizin, ticaretimizin ve sanayimizin dünü, bugünü ve geleceği tartışılacaktır. Değerli bilim insanları sunumlarıyla bizleri aydınlatacaklardır. Sempozyumumuzda sorunlara çözüm önerileri getirilerek yaşanabilir ve sürdürülebilir temiz bir çevre için yol haritamızın belirlenmesine çalışılacaktır.”
TMMOB Makina Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Emin KORAMAZ ise sempozyumun açılışında yaptığı konuşmada, “Odamız Karadeniz’de Sanayileşme ve Çevre Sempozyumu ile iki hafta sonra Adana’da yapılacak olan Sanayileşme ve Çevre Sempozyumu’nu ilk kez düzenlemektedir. Odamızın bölgesel sanayileşme ve çevreye ilişkin iki etkinliği daha bulunmaktadır. Üç hafta önce Diyarbakır’da düzenlediğimiz GAP ve Sanayi Kongresi’ni 1999’dan bu yana beş kez, Trakya’da Sanayileşme ve Çevre Sempozyumu’nu ise 1994’ten bu yana dört kez gerçekleştirdik.

Karadeniz dahil bütün bu plan ve projelere ilişkin mevcut durumu verileriyle birlikte birazdan genel hatlarıyla sizlere aktaracağım. Şimdi ise öncelikle ülkemizdeki genel ve bölgesel planlama ve kalkınma yaklaşımlarını birinci dereceden etkileyen ülkemizdeki durum ve uluslararası bağlama değinmek istiyorum. Zira planlama, sanayileşme, tarımın geliştirilmesi, çevrenin korunur ve yaşanabilir kılınması ve kalkınma süreçleriyle uyumu açısından bu bağlam stratejik bir öneme sahiptir” dedi ve sanayi ve tarımda yaşanan gerilemeye işaret ederek şu değerlendirmelerde bulundu:

SANAYİ VE TARIMDA GERİLEME
“Öncelikle ülkemizdeki genel ve bölgesel planlama ve kalkınma yaklaşımlarını birinci dereceden etkileyen ülkemizdeki durum ve uluslararası bağlama değinmek istiyorum. Zira planlama, sanayileşme, tarımın geliştirilmesi, çevrenin korunur ve yaşanabilir kılınması ve kalkınma süreçleriyle uyumu açısından bu bağlam stratejik bir öneme sahiptir.
Küreselleşme olgusu son 27 ve özellikle son 17 yıldır gelişmekte olan ülkelerin ekonomisini her düzeyde etkilemektedir. Azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki tüm artı değer ve zenginliklere el konulmakta, özelleştirme uygulamaları ile ülkelerin sanayisi, tarımı, ormanları, madenleri, kamusal varlıkları ve kültürel mirasları talan edilmektedir. Devletler toplumsal alandan çekilmekte, bir devletin yurttaşına sunmak zorunda olduğu eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi en temel hizmetler dahi ticari alana açılmaktadır.
Ülkemizde de 24 Ocak kararları ve 1980’li yıllardan itibaren neo liberal bir değişim ve dönüşüm süreci yaşanmaktadır. Bu dönüşümün başlıca iki sonucu tarım ve sanayide yaşanan gerilemedir. En özet haliyle söyleyeyim: 1980 sonrası uygulanan ekonomik politikalarla Türkiye genelinde sübvansiyonlar kaldırılmış, KİT yatırımları durdurulmuş, sabit sermaye yatırımlarında gerileme yaşanmış, kaynak tahsisinin piyasalar yoluyla sağlandığı bir sanayi modeline geçilmiştir.
Yalnızca 1986’dan bu yana yatırımlarda % 75 azalma yaşanmış, sanayi artık öncü bir sektör olmaktan çıkmıştır. Bunlar ve izlenen özelleştirmeler, para-finans-rant politikaları ile “sanayisizleştirme” olarak tanımlanabilecek bir süreç yaşanmıştır.

Sanayide üretim teşvik edilmemekte, özellikle ara malı ve yatırım malı üreten sektörler taşeronlaşmaya teşvik edilmektedir.
Bu arada enerji, maden, demir çelik, petro kimya tesisleri v.d. temel sanayi kuruluşları özelleştirilmiş, tarım, orman alanları ve kültürel miras yağmaya açılmıştır. Bütün özelleştirmelerin toplam geliri 29 milyar 949 milyon dolar olmuş ancak bu gelirin önemli bir kısmı özelleştirme giderlerine harcanmıştır.
Bu politikalarla Türkiye’nin dış borçları bugün 205 milyar dolara, cari açığı ise 40 milyar dolara ulaşmıştır. Cari açığın GSMH’ ye oranı % 8,6’ya çıkmıştır. Dış borçların GSMH’ye oranı ise % 50’ye yaklaşmıştır,

Tarımda ise durum şöyledir: Yine 1980 sonrasında tarımsal destekler ile tarımsal ürünlerin fiyatları baskı altına alınmış, Dünya Ticaret Örgütü, IMF ve Avrupa Birliği ile yapılan anlaşmalarda tarımsal iç desteklerin azaltılması ve uluslararası tekellerin iç pazara girişi kolaylaştırılmıştır. 1999’da IMF’ye verilen taahhüt ile de arz fazlası ürünlere verilen tarımsal destekler % 70 azaltılmıştır. 1980 sonrası 24 ürüne indirilmiş olan tarımsal destekli devlet alımlarının sayısı 8 ürüne düşürülmüştür.
“Doğrudan Gelir Desteği”ne dayalı tarımsal fonların % 75’i büyük toprak sahiplerine kaynak aktarımı olarak gerçekleştirilerek özellikle küçük üretici mağdur edilmiştir. Tarıma yapılan yatırımlarda 1960–1980 arasında devlet payı % 40 iken 2006 yılı sonunda  % 9’dur.
Türkiye’de tarıma bütçeden % 2,5 pay ayrılırken, AB’de bu oranın % 40 olması çok düşündürücüdür. Sonuçta tarımın GSMH’ya katkısı 1963’te % 35’lerde iken günümüzde % 10’lara inmiştir.

Tarımda çalışanların toplam istihdama oranının % 66,1 olduğu Karadeniz açısından Türkiye geneline ilişkin bu genel veriler çok yakıcıdır. “Aganigi” reklamlarının insanı gülümseticiliği bir yana Türkiye sanayisi, tarımı ve Karadeniz işte bu nedenlerle kavrulmaktadır. Bunu sizler ve üreticilerimiz çok iyi biliyorlar.”

Oda Başkanı küreselleşme süreçlerine uyum ile birlikte kalkınma planlarında yaşanan gelişmelere ilişkin olarak şu görüşleri dile getirdi:

KALKINMA PLANLARINDA BÖLGESEL KALKINMA
“Özellikle son 17 yıldır “küreselleşme-yerelleşme” şeklinde ifade edilebilecek bir süreç, bölgesel kalkınma dahil kalkınma ve planlama yaklaşımlarını dışlayıcı yeni “uyum yasaları” eşliğinde ülkemize dayatılmıştır. Bunun izlerini planlamanın evrildiği noktadan da anlayabiliriz.
1996–2000 yıllarını kapsayan 7. Beş Yıllık Kalkınma Planı merkezi plandan bölgesel projelere geçme eğilimini yansıtmış, 2001-2005’e ilişkin 8. Plan ise AB ile işbirliği doğrultusunda bölgesel programların uygulanmaya başlanması ve bölgesel “kalkınma ajansları”nın kurulmasını öngörmüştür.
Burada dikkat çeken nokta, merkezi planlardaki merkezi kaynak aktarımının yerini, “yerel dinamiklere ve içsel potansiyele dayalı gelişmelere bırakmasıdır. Bir anlamda “her koyun kendi bacağından asılır” denilerek bölgelerin kaderi ulusal ve uluslararası güç ve piyasalara terk edilmektedir.
Önce ertelenip sonra 2007–2013 için 7 yıllık olarak hazırlanan 9. Planda ise kalkınma değil “gelişme eksenleri” öngörülerek bu yaklaşım daha da somutlanmıştır.
Kısacası 1980 sonrasında izlenen bölgesel gelişme politikaları adım adım yeni bir çerçevede ele alınmış ve ülkemizin kalkınma sorunlarının çözümü için “girişimcilik ruhunun ve kapasitesinin geliştirilmesi” gibi piyasacı yaklaşımlarla “bölge kalkınma ajansları”na dek gelinmiştir.”
Oda Başkanı Trakya ve Güneydoğu’ya ilişkin plan çalışmaları ve Odamızın Trakya’daki bölgesel plan çalışmalarına katkısını da şöyle özetledi:

TRAKYA VE GÜNEYDOĞU’DA PLANLAMA ÇALIŞMALARI
“Şimdi Karadeniz’de sanayileşme ve çevre sorunlarını burada birlikte ele almaya başlarken, sizlere Trakya ve GAP bölgesel deneyimleriyle ilgili kısa bilgiler aktarmak istiyorum. Bu bilgilerin Karadeniz’in gereksindiği sanayileşme ve tarımsal gelişme ile çevre bütünlüğü ve bir üst düzeyde de bütünsel planlama yaklaşımına katkıda bulunacağını umuyoruz.
GAP ve Sanayi Kongremiz, esasen devam etmekte olan Güneydoğu Anadolu Projesi’ne ilişkin olup; genel olarak projeyi olumlayıcı ve analizci bir yaklaşıma sahip olmuştur. Projenin yürütülüşündeki aksaklıklar bölge halkı ve kamuoyu ile paylaşılmış üniversitelerden akademisyenler ve kamudan uzmanlarla birlikte GAP’a bir projeksiyon tutulmaya çalışılmıştır.

GAP’ta durum şöyledir: GAP, 1989 yılında “Entegre Kırsal kalkınma Projesi” olarak oluşturulmuş ve 2005 yılında tamamlanması hedeflenmiştir. Ancak sonrasında plan uluslararası güçlere açılarak parçalı kılınmış, 1995 yılında gözden geçirilmiş ve “Sürdürülebilir İnsani Kalkınma Planı”na; 2002 ve sonrasında ise “AB–GAP Bölgesel Kalkınma Planı” olarak neredeyse bir AB projesine dönüştürülmüştür.
Projenin tamamlanma yılının 2005’ten 2010’a ertelenmesine karşın tamamlanması için şu an gerek duyulan kamu yatırım finansmanı 39 milyar YTL’dir ve bu miktarın tamamen aktarılmayacağı anlaşılmaktadır. Zira 2006 yılı sonuna kadar 23 milyar YTL harcama yapılmıştır.
Oysa Türkiye’nin yalnızca 2002–2006’da faiz harcamaları için harcadığı 184,3 milyar dolarla iki tane GAP ve birkaç tane de DOKAP ve DAP’ın bitirilebileceğine ayrıca dikkat çekmek gerekir.

Trakya’da Sanayileşme ve Çevre Sempozyumumuz, gururla söylüyorum, bölgesel bir plana da dönüşmüştür. Bu sempozyumlar Türkiye’de bir ilke zemin hazırlamış, iki ayrı Çevre Düzeni Planının hazırlanmasına öncülük etmiştir.
Yaklaşık 10 yıllık zaman diliminde, bölgesel sorunlar ve çözüm yollarını oluşturmak üzere Bakanlıklar, Valilikler, Belediyeler, gönüllü kuruluşlar ve meslek odaları tarafından onlarca yerel etkinlik yapılmıştır. Hangi partiden olursa olsun hemen hemen tüm Trakya Milletvekilleri sorunlar ve önerilere değişik dönem, düzey ve kapsamda sahip çıkmışlardır.
Bu gelişmelere bağlı olarak 1999’da Trakya Üniversitesi’nce Trakya Bölgesel Plan Eşgüdüm Uygulama Araştırma Merkezi kurulmuş, 1999’da III. Sempozyumumuzun açılışında Çevre Bakanlığı ile Trakya Üniversitesi arasında Ergene Havzası Çevre Düzeni Planı Protokolü imzalanmıştır. Plan hazırlanırken 2002’de Bakanlar Kurulu kararı ile Trakya Çevre Sorunları Çözümü Hizmet Birliği kurulmuş, bu Birlik 2004 yılında Trakya Kalkınma Birliği (TRAKAB) adını almıştır.
13.07.2004 tarihinde hazırlanan Ergene Havzası Çevre Düzeni Planı, Çevre ve Orman Bakanlığı’nca onaylanmış, 7.9.2004 tarihinde de Çerkezköy-Çorlu-Marmaracık-Büyük Karıştıran Muratlı Çevre Düzeni Planı onaylanarak yürürlüğe girmiştir.

Fakat ne yazık ki planların onaylanması sonrasında planla ilgili kesimler arasında yaşanan tartışmalar, yetki kıskançlıkları, Bakanlıklar arasındaki yetki karmaşası, bölgesel plan yapma ve uygulama deneyiminin olmaması, yol gösterecek merkezi bir plan ve onun bir parçası olarak ulusal bir sanayileşme ve tarım politikasının olmaması, Trakya’nın İstanbul sanayisinin arka bahçesi olarak görülme eğilimleri v.b. birçok faktörden dolayı bu süreç kesintiye uğramıştır. Kuşkusuz Trakya’daki birimlerimizin çalışmaları sürmektedir. Gerektiğinde Odamız yetkilileri bu çalışmaları sizlere zaman olarak daha geniş ortamlarda aktaracaklardır.”
Emin KORAMAZ son olarak Karadeniz’deki mevcut planlara ilişkin olarak da şunları söyledi:

KARADENİZ’DE DURUM
“GAP ve Doğu Anadolu Projesi Ana Planı–DAP dışında şu an Türkiye’de bölgesel kalkınmaya yönelik üç ayrı proje mevcuttur ve üçü de Karadeniz’le ilgilidir. Bunlar: Zonguldak-Bartın-Karabük Bölgesel Gelişme Projesi, Doğu Karadeniz Bölgesel Gelişme Planı–DOKAP ve Yeşil Irmak Havza Gelişim Projesidir.
Bu projelere ilişkin yapılacak genel değerlendirmede, Dünya Bankası, Uluslararası Kalkınma Ajansları ve Avrupa Birliği ile Amerika’dan Japonya’ya kadar uluslararası sermayenin aktif olarak devreye girdiği, merkezi planlamadan bölgesel ve hatta alt bölgesel projelere geçişle merkezi planlamanın geriletildiği mutlaka gözetilmelidir.
Samsun, Amasya, Tokat, Çorum illerini kapsayan Yeşilırmak Havza Gelişim Projesi, “çevreye duyarlı, rekabetçi” bazda tanımlanmakta ve merkezi ABD’de bulunan bir şirket tarafından yürütülmektedir. Esasen bölge analizi düzeyinde bir projedir.

Zonguldak, Bartın, Karabük Bölgesel Gelişme Projesi ise esasen KARDEMİR özelleştirmesiyle zayıflayacak olan bu illerin ekonomik–sosyal yapı analizi ve özel sektör için yeni yatırım alanlarının geliştirilmesi eksenli olarak gündeme gelmiştir. Odamızın özelleştirilmemesi için aktif hukuk mücadelesi verdiği ERDEMİR’in özelleştirilmesinin ardından sıranın Türkiye Taşkömürü Kurumu’na getirileceği proje belgelerinde belirtilmektedir.
DOKAP ise Karadeniz’in en geri kısmı için farklı bir anlam taşımaktadır. Ordu, Giresun, Gümüşhane, Bayburt, Trabzon, Rize ve Artvin olmak üzere 7 ili kapsayan bu plan, 10 program altında 52 projeyi kapsamaktadır.

DOKAP ile ilgili en önemli sorun, 2020’ye kadar gerçekleşmesi beklenen toplam yatırım miktarı olan 46,3 doların kamu eliyle gerçekleşmesi öngörülen miktarının 17,7 milyar dolar olmasıdır. Bunun da yalnızca 146 milyon doları sanayi ve ticaretin desteklenmesine, 34 milyon doları ise kırsal ekonominin çeşitlendirilmesi ve yoğunlaştırılmasına ayrılacaktır. Toprak ve su kaynakları yönetimine ise 531 milyon dolar ayrılacak, DOKAP Kalkınma Kurumu/Ajansına ise 4 milyar 768 milyon dolar ayrılacaktır.
2002-2006 döneminde teşvikli yatırımların bölgelere dağılımında Karadeniz, 7 bölge içinde % 7 ile 5. sırada yer almaktadır. Bu durumda DOKAP’ta sorun olarak saptanan tarım ürünlerinde tek ürüne bağımlılığın giderilmesi ve sanayinin oluşum ve gelişimi gereken düzeyde yaşanmayacak, Ajans kurumsallaşması bölgenin gelişiminin önüne geçecektir.
Bölgeler arası sosyo ekonomik gelişmişlik sıralamasında; eğitim kademeleri, okullaşma, sağlık, kişi başına sanayi katma değer, kırsal nüfus başına tarımsal üretim değeri, altyapı yatırımları, içme suyu ve asfalt yol, elektrik tüketimi ve diğer refah göstergelerinin tamamı itibarıyla Karadeniz genelde 5. sıradadır. Bu nedenle DOKAP için gerekli kamu kaynaklarının yaratılmasının yanında bölgenin bütününe ilişkin kapsamlı bir planlama ve kaynak tahsisi de gerekmektedir.

Bütün bunları Karadeniz’in sorunları ile diğer bazı bölgeler ve Türkiye’nin sorunları ve atılması gereken adımlar arasındaki yakın bağları göstermek için dile getirdim. Karadeniz’in plan ve kalkınma arayışları ile Türkiye geneli merkezi plan, sanayileşme ve kalkınma ihtiyacı arasında bir ilişki kurmazsak, Karadenizliler’e karşı suç işlemiş oluruz.
Küreselleşme süreç ve politikalarının ekonomik, siyasal, toplumsal, kültürel vb. tüm düzlemlerde yıkım ve tahribatlarına karşı durabilmek için, öncelikle, ülkemizin stratejik ön görüyle tüm alanlarda, tüm sektörlerde ve bölgelerde kendi ulusal politikalarını oluşturması gereğine dikkat çekerek sözlerimi bitirmek istiyorum.”
Oda Başkanı sempozyumun düzenlenmesinde emeği bulunanlara teşekkür etti ve sempozyumun başarılı geçmesi dileğiyle konuşmasını tamamladı. 

I. KARADENİZ'DE SANAYİLEŞME VE ÇEVRE SEMPOZYUMU SONUÇ BİLDİRGESİ

Makina Mühendisleri Odası adına MMO Trabzon Şube yürütücülüğünde 16-17 Kasım 2007 tarihlerinde Trabzon'da KTÜ Prof. Dr. Osman Turan Kültür ve Kongre Merkezi'nde düzenlenen "I. Karadeniz'de Sanayileşme ve Çevre Sempozyumu" sonuç bildirgesi yayımlandı.

I. KARADENİZ'DE SANAYİLEŞME VE ÇEVRE SEMPOZYUMU SONUÇ BİLDİRGESİ

TMMOB Makina Mühendisleri Odası adına MMO Trabzon Şube yürütücülüğünde düzenlenen "I. Karadeniz'de Sanayileşme ve Çevre Sempozyumu" 16-17 Kasım 2007 tarihlerinde Trabzon'da KTÜ Prof. Dr. Osman Turan Kültür ve Kongre Merkezinde gerçekleştirilmiştir.

Sempozyumda "Kalkınma ve Üniversiteler" konulu bir panel gerçekleştirilmiş ve "Bölgede Balıkçılık, Tarım ve Turizm", "Bölgedeki Potansiyel Sanayileşme Alanları ve Araçları", "Bölgenin Katı Atık Yönetimi ve Çözüm Önerileri", "Karadeniz'in Enerji Koridoru Olmasının Muhtemel Fayda ve Sorunları", "Bölgenin Çevre Sorunları ve Çözüm" başlıklı 6 oturumda 25 bildiri sunumu yapılmış, son bölümde de bir "Değerlendirme Oturumu" yapılmıştır.
Sempozyumumuzda genel hatlarıyla aşağıdaki değerlendirmeler dile getirilmiştir.

Türkiye'deki genel ve bölgesel planlama ve kalkınma yaklaşımlarını birinci dereceden etkileyen ülkedeki mevcut durum ve uluslararası bağlam; planlama, sanayileşme, tarımın geliştirilmesi, çevrenin korunur ve yaşanabilir kılınması ve kalkınma süreçleri açısından büyük bir öneme sahiptir.

Küreselleşme süreçleri gelişmekte olan ülkelerin ekonomisini etkilemekte, sanayi yatırımlarında azalma, tarımda yıkım sonucunu vermektedir.

Türkiye'de 24 Ocak kararları ve 1980'li yıllardan itibaren uygulanan planlama, yatırım, üretim, sanayileşme ve sosyal devlet anlayışını dışlayan özelleştirmeci politikalarla ülkemizde önemli bir dönüşüm süreci yaşanmış, bunun başlıca iki sonucu tarım ve sanayideki gerilemede somutlanmıştır.

Sanayi artık sanayileşme, kalkınma ve istihdam odaklı değildir. Sanayide üretim teşvik edilmemekte, özellikle ara malı ve yatırım malı üreten sektörler taşeronlaşmaya teşvik edilmektedir. Enerji, maden, demir çelik, petro kimya tesisleri ve diğer temel sanayi kuruluşları özelleştirilmiş, tarım, orman alanları ve kültürel miras yağmaya açılmıştır.

Yine 1980 sonrasında tarımsal destekler ile tarımsal ürünlerin fiyatları baskı altına alınmış, Dünya Ticaret Örgütü, IMF ve Avrupa Birliği ile yapılan anlaşmalarda tarımsal iç desteklerin azaltılması ve uluslararası tekellerin iç pazara girişi kolaylaştırılmıştır. 1999'da IMF'ye verilen taahhüt ile de arz fazlası ürünlere verilen tarımsal destekler % 70 azaltılmıştır. 24'e düşmüş olan tarımsal destekli devlet alımlarının sayısı 8'e düşürülmüştür.

Toplam sabit sermaye yatırımlarında 1963'te % 10'un üzerinde yer alan tarım, bugün eksilere yaklaşmış olup, 2006-2010 arası "Tarım Stratejisi"nde % 1'in altına düşmemesine çalışılacağı belirtilmektedir. 1990'da tarımın Türkiye genelinde milli gelir içindeki payı % 17, 2006'da ise % 9'dur. Türkiye'de bütçenin % 2,5'u tarıma ayrılmıştır. 1980'de % 57,3 olan tarımsal ürün ihracı % 3 seviyelerine inmiştir.

Bu gelişmeler, bölgesel kalkınma dahil kalkınma ve planlama yaklaşımlarını dışlayıcı yeni "uyum yasaları" eşliğinde yaşanmıştır. 1996-2000 yıllarını kapsayan 7. Beş Yıllık Kalkınma Planı merkezi plandan bölgesel projelere geçme eğilimini yansıtmıştır. Bu durum GAP yanı sıra Zonguldak-Bartın-Karabük Bölgesel Gelişme Projesi, Doğu Karadeniz Bölgesel Gelişme Planı (DOKAP), Doğu Anadolu Gelişim Projesi (DAP) ve Yeşil Irmak Havza Gelişim Projesinde görülmektedir.

2001-2005 ve 2007-2013 dönemlerine ilişkin 8. ve 9. Planlarda Avrupa Birliği ile işbirliği doğrultusunda bölgesel programların uygulanmaya başlanması ve bölgesel "kalkınma ajansları"nın kurulması öngörülmüş; merkezi planlardaki "merkezi kaynak aktarımı"nın yerine, "yerel dinamiklere ve içsel potansiyele dayalı gelişme ortamının oluşturulması" eşliğinde bölgelerin uluslararası güç ve piyasalara açılışı benimsenmiştir.

9. Planda bütün bölgesel plan ve projeler için, "Bu projeler, GAP hariç olmak üzere, sadece sektörel tahsisler kapsamında sınırlı finansman imkanı bulabilmiştir" denilerek "kaynak tahsisi"nde içine düşülen açmaz dile getirilmiştir.

Özetle 1980 sonrası bölgesel gelişme politikaları yeni bir çerçevede ele alınmış; "girişimcilik ruhunun ve kapasitesinin geliştirilmesi" gibi piyasacı yaklaşımlarla "bölge kalkınma ajansları"na dek gelinmiştir.
Danıştay tarafından yürütmesi durdurularak Anayasa Mahkemesi'ne başvurulması kararı verilen "kalkınma ajansları", merkezi planlama ve kalkınmayı dışlamaktadır. Ulusal, bölgesel, yerel kalkınmada devletin etkin müdahalelerde bulunmasını dışlayan ajansların altyapıyı geliştirme gibi bir görevlerinin bulunmaması, Türkiye geneli için olduğu gibi Karadeniz açısından da uyarıcı olmalıdır.

Bugün Karadeniz ile ilgili üç ayrı proje mevcuttur. Bunlar: Zonguldak-Bartın-Karabük Bölgesel Gelişme Projesi, Doğu Karadeniz Bölgesel Gelişme Planı-DOKAP ve Yeşil Irmak Havza Gelişim Projesi'dir.

Samsun, Amasya, Tokat, Çorum illerini kapsayan Yeşilırmak Havza Gelişim Projesi, "çevreye duyarlı, rekabetçi" bazda tanımlanmakta ve merkezi ABD'de bulunan bir şirket tarafından yürütülmektedir. Bölge analizi düzeyinde bir projedir.
Zonguldak, Bartın, Karabük Bölgesel Gelişme Projesi de KARDEMİR'in özelleştirmesiyle zayıflayacak olan bu illerin ekonomik-sosyal yapı analizi ve özel sektör için yeni yatırım alanlarının geliştirilmesi eksenli olarak gündeme gelmiştir. Odamızın özelleştirilmemesi için aktif hukuk mücadelesi verdiği ERDEMİR' özelleştirmesinin ardından sıranın Türkiye Taşkömürü Kurumu-TTK'ya getirileceği proje belgelerinde belirtilmektedir.

DOKAP ise Karadeniz için farklı bir anlam taşımaktadır. Ancak Ordu, Giresun, Gümüşhane, Bayburt, Trabzon, Rize ve Artvin olmak üzere 7 ili kapsayan bu plan; 10 program altında 52 projeyi kapsamakta ancak özel bir sanayi ve tarım öngörüsü bulunmamaktadır. "Ana ulaşım alt yapısının geliştirilmesi, çok amaçlı su kaynakları ile toprak mülkiyeti ve kullanımının iyileştirilmesi ve mahalli idarelerin güçlendirilmesi", bölge kalkınmasındaki ana unsurlar olarak belirtilmektedir.
DOKAP için 2020'ye kadar gerçekleşmesi beklenen toplam yatırım miktarı 46,3 milyar dolar; kamu eliyle gerçekleşmesi öngörülen miktar ise 17,7 milyar dolardır. Bu miktarın da yalnızca 146 milyon doları sanayi ve ticaretin desteklenmesine, 34 milyon doları kırsal ekonominin çeşitlendirilmesi ve yoğunlaştırılmasına ayrılacaktır. Toprak ve su kaynakları yönetimine ise 531 milyon dolar ayrılacak, DOKAP Kimliğini Oluşturma Programı Yatırımı, resmi adıyla DOKAP Kalkınma Kurumu/Ajansı'na ise 4 milyar 768 milyon dolar ayrılacaktır.

Bu durumda DOKAP'ta sorun olarak saptanan tarım ürünlerinde tek ürüne bağımlılığın giderilmesi ve sanayinin oluşum ve gelişimi gereken düzeyde yaşanmayacak, "Ajans kurumsallaşması" bölgenin gelişiminin önüne geçecektir.
Karadeniz'in bütününe ilişkin durum da iyi değildir. 1970-75 yıllarında Karadeniz'den dışarıya 627.741 göç yaşanmış, 1975-1980 döneminde 491.059, 1980-1985 döneminde 520.791, 1985-1990 döneminde de 780.228 göç yaşanmıştır. Kentleşme oranının % 49,3 olduğu Karadeniz, ülke ortalaması olan % 64,9'dan geridedir.

Tarımsal desteklerin azaltılmasıyla fındık üreticisi büyük darbeler almıştır.

2002-2006 döneminde teşvikli yatırımların bölgelere dağılımında Karadeniz, 7 bölge içinde % 7 ile 5. sırada yer almaktadır.
İstihdamın sektörel dağılımı, tarımın egemen olduğunu göstermektedir. Tarımda çalışanların toplam istihdama oranı % 66,1; sanayide % 7,29, ticarette % 5,97'dir. Türkiye genelinde çalışanların toplam istihdama oranının en düşük olduğu bölge % 27 ile Karadeniz'dir.

İller ve bölgeler arası gelişmişlik durumu açısından Karadeniz, sosyo ekonomik gelişmişlik düzeyini gösteren endeks değerleriyle ülke ortalamasının altında kalmaktadır.

Bölgeler arası sosyo ekonomik gelişmişlik sıralamasında; eğitim kademeleri, okullaşma, sağlık, kişi başına sanayi katma değeri, kırsal nüfus başına tarımsal üretim değeri, altyapı yatırımları, içme suyu ve asfalt yol, elektrik tüketimi ve diğer refah göstergelerinin tamamı itibarıyla Karadeniz genelde 5. sıradadır.
Karadeniz'in endeks değeri itibarıyla Türkiye ortalaması üzeri olan iller ise Bolu, Zonguldak, Karabük ve Samsun'dur. Ancak Türkiye geneli birinci derece gelişmiş iller sıralamasında Karadeniz'den hiçbir il bulunmamaktadır. İkinci derece gelişmiş iller grubuna Karadeniz'den yalnızca Zonguldak ve Bolu girmektedir. Üçüncü derece gelişmiş iller grubuna ise yalnızca 6 il girmektedir. Bunlar: Karabük, Samsun, Amasya, Trabzon, Rize ve Artvin'dir. Dördüncü derece gelişmiş iller grubuna da Bartın, Kastamonu, Sinop, Ordu, Giresun, Tokat illeri girmektedir. Beşinci derece gelişmiş iller grubunda ise Bayburt ve Gümüşhane yer almaktadır.

Türkiye geneli gelişmişlik sıralamasında Karadeniz illerinin durumu ise şöyledir: Bolu 14., Zonguldak 21, Karabük 27., Samsun 32., Rize 37., Trabzon 38., Amasya 39., Artvin 43., Düzce 45., Çorum 46., Giresun 50., Kastamonu 51., Bartın 55., Sinop 57., Tokat 61., Ordu 62., Bayburt 66. sıradadır.

Bu nedenle gerek DOKAP gerekse Karadeniz'in bütünü için gerekli kamu kaynaklarının yaratılması öncelikli bir gereklilik olmaktadır. Bu noktada Sempozyumumuz aşağıdaki önerileri kamuoyunun dikkatine sunmaktadır:

- Bölge için kapsamlı bir analiz eşliğinde bir Master Plan çalışması yapılmalı ve sektörel öncelikler tespit edilmelidir.

- Bölgesel planlamada DPT, bölge kamu kurumları, üniversiteleri, meslek odaları ve sanayi ve ticaret odalarının işbirliği tesis edilmelidir.

- Bölgesel planlama yaklaşımları, merkezi planın bir uzvu olarak şekillenmelidir.

- Karadeniz için kamu öncülüğünde bir sanayileşme stratejisi gerekmektedir. Bunun temel unsurlarını

- Emek ve kaynak yoğun sanayilerin desteklenmesi;

- Sanayi/sektör ve ürün çeşitliliğine dayalı bir sanayileşme politikası izlenmesi, teknoloji yoğun sanayilere özel yatırım yapılması.

- Sektörel çeşitlilik, KOBİ'lerin iç ve dış piyasada rekabet edebilirliği ve büyük ölçekli üretim birimlerinin oluşturulmasıdır.

- AR-GE alt yapısını kurmak ve geliştirmek için Mesleki-Teknik Eğitim ile mühendislik eğitimine gereken önem verilmeli; AR-GE çalışmalarında meslek odaları-üniversite-sanayi işbirliği tesis edilmelidir.

- Devlet ve sanayi kesimi bölgeye yatırım yapmama tutumunu gözden geçirmeli; bölgenin kalkınması ekonomik ve sosyal açılardan planlanmalı ve kamu etkin bir şekilde devreye girmelidir. Bölgeye yönelik kamu harcamaları ciddi bir şekilde artırılmalıdır.

- Kamu İktisadi İşletmeciliği yaşama geçirilmelidir.

- Bütçe dışında devlet özel fonlarla bölge kalkınmasına aktif katkı yapmalıdır.

- Bölge dışına göç, istihdama yönelik özel kamu yatırımları yoluyla engellenmelidir.

- Kamu ve özel girişimin verimli kılınması için kamu tarafından eğitim ve teknoloji desteği verilmelidir.

- Bölgesel gelişme programının uygulanabilmesi ve sanayinin yaygınlaştırılması için, basit ama köklü başlangıç şartlarının oluşması, yani arazi kullanımı, kentleşme ve imar disiplinini sağlayacak mevzuatın elden geçirilmesi ve tavizsizce uygulanması sağlanmalıdır.

- Tarımla ilgili ülkemiz aleyhine olan uluslararası anlaşmalar gözden geçirilmelidir.

- Yeni bir tarım politikası tanımlamak gerekmektedir. Tarımsal destekler ve fındık tarımında devlet desteği artırılmalı; fındık alımlarında konjonktürel ve politik etkenler devre dışı bırakılmalıdır.

- Fiskobirlik'e politik müdahale yapılmamalıdır.

- Küçük üreticiler desteklenmeli; tek ürüne bağlı küçük üretici özel olarak desteklenmelidir.

- Alt yapı hizmet ve yatırımları bazı il ve ilçelere bölgesel büyüme odağı oluşturacak şekilde özel olarak yoğunlaştırılmalı, il ve ilçeler arasındaki etkileşim artırılmalıdır.

- Yerel yönetimlerce yerleşim birimlerine altyapı, ulaşım ve çevre sorunları konusunda çözümler üretilmeli; planlı, sağlıklı kentleşmenin koşulları ilgili meslek odalarıyla birlikte oluşturulmalıdır.

- Çevre politikaları: Su kirliliği ve kontrolü, katı ve tehlikeli atıkların kontrolü, toprak kirliliği ve kontrolü, erozyonun kontrolü, iklim değişiklikleri ve sera gazı salınımının kontrolü, deniz kirliliğinin kontrolü, biyolojik çeşitliliğin korunması ve geliştirilmesi, temiz üretim teknolojilerinin kullanılması, doğal kaynakların korunması ve kullanımı, çevre dostu yerli, yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı eşliğinde tanımlanmalıdır.

TMMOB
MAKİNA MÜHENDİSLERİ ODASI