Karadeniz'de Sanayileşme ve
Çevre Sempozyumu
TMMOB Makina Mühendisleri Odası’nın düzenlediği “I.
Karadeniz’de Sanayileşme ve Çevre Kongresi” 16-17 Kasım 2007
tarihlerinde, Trabzon’da, Karadeniz Teknik Üniversitesi Prof.
Dr. Osman Turan Kültür ve Kongre Merkezinde yapıldı. Sempozyumun
açılış konuşmaları MMO Trabzon Şube Başkanı O. Gökhan BALİ, MMO
Yönetim Kurulu Başkanı Emin KORAMAZ, Trabzon Valisi Nuri OKUTAN,
Trabzon Belediye Başkanı Volkan CANALİOĞLU, Karadeniz Teknik
Üniversitesi Rektör Yardımcısı Selahattin KÖSE tarafından
yapıldı.
Sempozyumda MMO Yönetim Kurulu Sekreteri ile Karadeniz
Teknik, Gazi, Rize ve Giresun Üniversitelerinin Rektörlerinin
katılımıyla “Kalkınma ve Üniversiteler” konulu bir panel ve
ayrıca “Bölgede Balıkçılık, Tarım ve Turizm”, “Bölgedeki
Potansiyel Sanayileşme Alanları ve Araçları”, “Bölgenin Katı
Atık Yönetimi ve Çözüm Önerileri”, “Karadeniz’in Enerji Koridoru
Olmasının Muhtemel Fayda ve Sorunları”, “Bölgenin Çevre
Sorunları ve Çözüm” başlıklı 6 oturumda akademisyenler
tarafından 25 bildiri sunumu yapılacak.
MMO Trabzon Şube Başkanı O. Gökhan BALİ, sempozyumun açılışında
yaptığı konuşmada özetle şunları söyledi:
“Bölgemiz, resmi kaynak verilerine bakıldığında sanayi
sektöründe ülkemizin Doğu Anadolu bölgesinden sonra en az
gelişmiş bölgesidir. Bölgemizde az gelişmişliğin sonucu olarak
da istihdam sorunu en önemli sorunlardan biri olmuştur.
Ülkemizde 1960’lı yıllardan sonra başlayan sanayileşme
hamlesi “bölgemizde” 80’li yıllara kadar uzayan bir gecikme
süreci yaşamıştır. Planlı bölgesel kalkınma çalışmalarının ilki;
DPT ile Japon JICA firmasının 1999 tarihinde başlattığı DOKAP
projesi olup bunu takiben Çevre ve Orman Bakanlığının 2006
yılında başlattığı Ordu’dan Artvin iline kadar 1/100.000 ölçekli
ÇDP (Çevre Düzeni Planı) ve AB-TR-90 bölgesel kalkınma
programlarıyla, bölge ekonomisine yön verilmeye çalışılmıştır.
Ulusal sanayi politikalarında; sağlıklı sanayi için; çevre ve
alt yapı sorunları da dikkate alınarak organize sanayi siteleri
ve küçük sanayi siteleri kurulmuş; ilerleyen süreçte teknolojik
gelişmelerin takibi için bazı organize sanayi bölgeleri
bünyelerinde teknoparklar oluşturulmuş, ayrıca üniversite–sanayi
işbirliği kapsamında teknokentler kurulmuştur.
Bölgemizde ve ilimizde tarıma dayalı iş kolları, endüstriyel
tarım ürünlerimiz fındık ve çay, balıkçılık, orman ürünleri,
gıda sektörü, makine imalat ve çelik konstrüksiyon, metal işleme
ve yan sanayi, KOBİ ağırlıklı iş kolları mevcuttur. Turizm,
sağlık ve eğitim yatırımları son yıllarda önemli ölçüde ivme
kazanmış, özellikle ilimiz fuarlar ve kongre turizminde de
önemli bir atılımın içine girmiştir.
Sanayimizde
KOBİ’lerin ulusal ekonomiye yaptıkları katma değer çok önemli
bir yer tutmaktadır. İstihdama katkıları ve büyük işletmelere
ara mal üretimi noktasında KOBİ’ler önem kazanmaktadırlar.
KOBİ’lerimiz devlet teşvikinin yanı sıra teknolojik ve bilimsel
gelişmeler açısından desteklenmelidirler. AR-GE ve inovasyon
çalışmalarının sektörde etkin bir şekilde uygulanması teknopark
ve teknokentlerin etkin ve aktif bir şekilde faaliyete
geçirilerek sanayi sektörüne katkısı sağlanmalıdır. Bu konuda
ilgili meslek odalarına, kamu kurumlarına ve üniversitelere
önemli görevler düşmektedir.
Uluslararası ticari arenada yarışmak istiyorsak; tüm sanayi
sektöründe AR-GE alt yapısı kurulmalı, inovasyon (yenilik)
ulusal düzeyde oluşmalı, özgün ürün tasarımı ile fason üretim ve
taşeronlaşmadan kurtulmalı ve ürünlerimizle marka olmalıyız.
Sanayileşmenin en önemli parametrelerinden biri de enerjidir.
Enerji ihtiyacımızı ülke kaynaklarından en yüksek verim alarak
karşılamalıyız. Ürün maliyetini etkileyebilecek en önemli unsur
enerji maliyetleridir. Ülkemiz ve özellikle bölgemiz önemli bir
enerji koridoru konumundadır. Bölgemiz akarsu kaynaklarının
etkin kullanımıyla kendi enerjisini üretebilecek ve ülke
ekonomisine katma değer sağlayabilecek yeterli doğal kaynaklara
sahiptir. Bunu çok iyi değerlendirmeliyiz. Karadeniz’deki petrol
rezervleri ve hidrojen enerjisi konusunda da gerekli teknik
çalışma yapılmalıdır. Gittikçe rezervleri azalan, çevreye
olumsuz etkileri olan fosil yakıtlar yerine yenilenebilir enerji
kaynaklarını etkin bir şekilde kullanmalıyız.
İki gün sürecek olan sempozyumumuzda; ilimizin, bölgemizin
sanayisi, ticareti, istihdam sorunu ve çevre sorunları masaya
yatırılacaktır. Fındığımızın, çayımızın, balıkçılığımızın,
KOBİ’lerimizin, turizmimizin, ticaretimizin ve sanayimizin dünü,
bugünü ve geleceği tartışılacaktır. Değerli bilim insanları
sunumlarıyla bizleri aydınlatacaklardır. Sempozyumumuzda
sorunlara çözüm önerileri getirilerek yaşanabilir ve
sürdürülebilir temiz bir çevre için yol haritamızın
belirlenmesine çalışılacaktır.”
TMMOB Makina Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Emin
KORAMAZ ise sempozyumun açılışında yaptığı konuşmada, “Odamız
Karadeniz’de Sanayileşme ve Çevre Sempozyumu ile iki hafta sonra
Adana’da yapılacak olan Sanayileşme ve Çevre Sempozyumu’nu ilk
kez düzenlemektedir. Odamızın bölgesel sanayileşme ve çevreye
ilişkin iki etkinliği daha bulunmaktadır. Üç hafta önce
Diyarbakır’da düzenlediğimiz GAP ve Sanayi Kongresi’ni 1999’dan
bu yana beş kez, Trakya’da Sanayileşme ve Çevre Sempozyumu’nu
ise 1994’ten bu yana dört kez gerçekleştirdik.
Karadeniz dahil bütün bu plan ve projelere ilişkin mevcut
durumu verileriyle birlikte birazdan genel hatlarıyla sizlere
aktaracağım. Şimdi ise öncelikle ülkemizdeki genel ve bölgesel
planlama ve kalkınma yaklaşımlarını birinci dereceden etkileyen
ülkemizdeki durum ve uluslararası bağlama değinmek istiyorum.
Zira planlama, sanayileşme, tarımın geliştirilmesi, çevrenin
korunur ve yaşanabilir kılınması ve kalkınma süreçleriyle uyumu
açısından bu bağlam stratejik bir öneme sahiptir” dedi ve sanayi
ve tarımda yaşanan gerilemeye işaret ederek şu
değerlendirmelerde bulundu:
SANAYİ VE TARIMDA GERİLEME
“Öncelikle ülkemizdeki genel ve bölgesel planlama ve kalkınma
yaklaşımlarını birinci dereceden etkileyen ülkemizdeki durum ve
uluslararası bağlama değinmek istiyorum. Zira planlama,
sanayileşme, tarımın geliştirilmesi, çevrenin korunur ve
yaşanabilir kılınması ve kalkınma süreçleriyle uyumu açısından
bu bağlam stratejik bir öneme sahiptir.
Küreselleşme olgusu son 27 ve özellikle son 17 yıldır gelişmekte
olan ülkelerin ekonomisini her düzeyde etkilemektedir.
Azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki tüm artı değer ve
zenginliklere el konulmakta, özelleştirme uygulamaları ile
ülkelerin sanayisi, tarımı, ormanları, madenleri, kamusal
varlıkları ve kültürel mirasları talan edilmektedir. Devletler
toplumsal alandan çekilmekte, bir devletin yurttaşına sunmak
zorunda olduğu eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi en temel
hizmetler dahi ticari alana açılmaktadır.
Ülkemizde de 24 Ocak kararları ve 1980’li yıllardan itibaren neo
liberal bir değişim ve dönüşüm süreci yaşanmaktadır. Bu
dönüşümün başlıca iki sonucu tarım ve sanayide yaşanan
gerilemedir. En özet haliyle söyleyeyim: 1980 sonrası uygulanan
ekonomik politikalarla Türkiye genelinde sübvansiyonlar
kaldırılmış, KİT yatırımları durdurulmuş, sabit sermaye
yatırımlarında gerileme yaşanmış, kaynak tahsisinin piyasalar
yoluyla sağlandığı bir sanayi modeline geçilmiştir.
Yalnızca 1986’dan bu yana yatırımlarda % 75 azalma yaşanmış,
sanayi artık öncü bir sektör olmaktan çıkmıştır. Bunlar ve
izlenen özelleştirmeler, para-finans-rant politikaları ile
“sanayisizleştirme” olarak tanımlanabilecek bir süreç
yaşanmıştır.
Sanayide üretim teşvik edilmemekte, özellikle ara malı ve
yatırım malı üreten sektörler taşeronlaşmaya teşvik
edilmektedir.
Bu arada enerji, maden, demir çelik, petro kimya tesisleri v.d.
temel sanayi kuruluşları özelleştirilmiş, tarım, orman alanları
ve kültürel miras yağmaya açılmıştır. Bütün özelleştirmelerin
toplam geliri 29 milyar 949 milyon dolar olmuş ancak bu gelirin
önemli bir kısmı özelleştirme giderlerine harcanmıştır.
Bu politikalarla Türkiye’nin dış borçları bugün 205 milyar
dolara, cari açığı ise 40 milyar dolara ulaşmıştır. Cari açığın
GSMH’ ye oranı % 8,6’ya çıkmıştır. Dış borçların GSMH’ye oranı
ise % 50’ye yaklaşmıştır,
Tarımda ise durum şöyledir: Yine 1980 sonrasında tarımsal
destekler ile tarımsal ürünlerin fiyatları baskı altına alınmış,
Dünya Ticaret Örgütü, IMF ve Avrupa Birliği ile yapılan
anlaşmalarda tarımsal iç desteklerin azaltılması ve uluslararası
tekellerin iç pazara girişi kolaylaştırılmıştır. 1999’da IMF’ye
verilen taahhüt ile de arz fazlası ürünlere verilen tarımsal
destekler % 70 azaltılmıştır. 1980 sonrası 24 ürüne indirilmiş
olan tarımsal destekli devlet alımlarının sayısı 8 ürüne
düşürülmüştür.
“Doğrudan Gelir Desteği”ne dayalı tarımsal fonların % 75’i büyük
toprak sahiplerine kaynak aktarımı olarak gerçekleştirilerek
özellikle küçük üretici mağdur edilmiştir. Tarıma yapılan
yatırımlarda 1960–1980 arasında devlet payı % 40 iken 2006 yılı
sonunda % 9’dur.
Türkiye’de tarıma bütçeden % 2,5 pay ayrılırken, AB’de bu oranın
% 40 olması çok düşündürücüdür. Sonuçta tarımın GSMH’ya katkısı
1963’te % 35’lerde iken günümüzde % 10’lara inmiştir.
Tarımda çalışanların toplam istihdama oranının % 66,1 olduğu
Karadeniz açısından Türkiye geneline ilişkin bu genel veriler
çok yakıcıdır. “Aganigi” reklamlarının insanı gülümseticiliği
bir yana Türkiye sanayisi, tarımı ve Karadeniz işte bu
nedenlerle kavrulmaktadır. Bunu sizler ve üreticilerimiz çok iyi
biliyorlar.”
Oda Başkanı küreselleşme süreçlerine uyum ile birlikte
kalkınma planlarında yaşanan gelişmelere ilişkin olarak şu
görüşleri dile getirdi:
KALKINMA PLANLARINDA BÖLGESEL KALKINMA
“Özellikle son 17 yıldır “küreselleşme-yerelleşme” şeklinde
ifade edilebilecek bir süreç, bölgesel kalkınma dahil kalkınma
ve planlama yaklaşımlarını dışlayıcı yeni “uyum yasaları”
eşliğinde ülkemize dayatılmıştır. Bunun izlerini planlamanın
evrildiği noktadan da anlayabiliriz.
1996–2000 yıllarını kapsayan 7. Beş Yıllık Kalkınma Planı
merkezi plandan bölgesel projelere geçme eğilimini yansıtmış,
2001-2005’e ilişkin 8. Plan ise AB ile işbirliği doğrultusunda
bölgesel programların uygulanmaya başlanması ve bölgesel
“kalkınma ajansları”nın kurulmasını öngörmüştür.
Burada dikkat çeken nokta, merkezi planlardaki merkezi kaynak
aktarımının yerini, “yerel dinamiklere ve içsel potansiyele
dayalı gelişmelere bırakmasıdır. Bir anlamda “her koyun kendi
bacağından asılır” denilerek bölgelerin kaderi ulusal ve
uluslararası güç ve piyasalara terk edilmektedir.
Önce ertelenip sonra 2007–2013 için 7 yıllık olarak hazırlanan
9. Planda ise kalkınma değil “gelişme eksenleri” öngörülerek bu
yaklaşım daha da somutlanmıştır.
Kısacası 1980 sonrasında izlenen bölgesel gelişme politikaları
adım adım yeni bir çerçevede ele alınmış ve ülkemizin kalkınma
sorunlarının çözümü için “girişimcilik ruhunun ve kapasitesinin
geliştirilmesi” gibi piyasacı yaklaşımlarla “bölge kalkınma
ajansları”na dek gelinmiştir.”
Oda Başkanı Trakya ve Güneydoğu’ya ilişkin plan çalışmaları ve
Odamızın Trakya’daki bölgesel plan çalışmalarına katkısını da
şöyle özetledi:
TRAKYA VE GÜNEYDOĞU’DA PLANLAMA
ÇALIŞMALARI
“Şimdi Karadeniz’de sanayileşme ve çevre sorunlarını burada
birlikte ele almaya başlarken, sizlere Trakya ve GAP bölgesel
deneyimleriyle ilgili kısa bilgiler aktarmak istiyorum. Bu
bilgilerin Karadeniz’in gereksindiği sanayileşme ve tarımsal
gelişme ile çevre bütünlüğü ve bir üst düzeyde de bütünsel
planlama yaklaşımına katkıda bulunacağını umuyoruz.
GAP ve Sanayi Kongremiz, esasen devam etmekte olan Güneydoğu
Anadolu Projesi’ne ilişkin olup; genel olarak projeyi olumlayıcı
ve analizci bir yaklaşıma sahip olmuştur. Projenin
yürütülüşündeki aksaklıklar bölge halkı ve kamuoyu ile
paylaşılmış üniversitelerden akademisyenler ve kamudan
uzmanlarla birlikte GAP’a bir projeksiyon tutulmaya
çalışılmıştır.
GAP’ta durum şöyledir: GAP, 1989 yılında “Entegre Kırsal
kalkınma Projesi” olarak oluşturulmuş ve 2005 yılında
tamamlanması hedeflenmiştir. Ancak sonrasında plan uluslararası
güçlere açılarak parçalı kılınmış, 1995 yılında gözden
geçirilmiş ve “Sürdürülebilir İnsani Kalkınma Planı”na; 2002 ve
sonrasında ise “AB–GAP Bölgesel Kalkınma Planı” olarak neredeyse
bir AB projesine dönüştürülmüştür.
Projenin tamamlanma yılının 2005’ten 2010’a ertelenmesine karşın
tamamlanması için şu an gerek duyulan kamu yatırım finansmanı 39
milyar YTL’dir ve bu miktarın tamamen aktarılmayacağı
anlaşılmaktadır. Zira 2006 yılı sonuna kadar 23 milyar YTL
harcama yapılmıştır.
Oysa Türkiye’nin yalnızca 2002–2006’da faiz harcamaları için
harcadığı 184,3 milyar dolarla iki tane GAP ve birkaç tane de
DOKAP ve DAP’ın bitirilebileceğine ayrıca dikkat çekmek gerekir.
Trakya’da Sanayileşme ve Çevre Sempozyumumuz, gururla
söylüyorum, bölgesel bir plana da dönüşmüştür. Bu sempozyumlar
Türkiye’de bir ilke zemin hazırlamış, iki ayrı Çevre Düzeni
Planının hazırlanmasına öncülük etmiştir.
Yaklaşık 10 yıllık zaman diliminde, bölgesel sorunlar ve çözüm
yollarını oluşturmak üzere Bakanlıklar, Valilikler, Belediyeler,
gönüllü kuruluşlar ve meslek odaları tarafından onlarca yerel
etkinlik yapılmıştır. Hangi partiden olursa olsun hemen hemen
tüm Trakya Milletvekilleri sorunlar ve önerilere değişik dönem,
düzey ve kapsamda sahip çıkmışlardır.
Bu gelişmelere bağlı olarak 1999’da Trakya Üniversitesi’nce
Trakya Bölgesel Plan Eşgüdüm Uygulama Araştırma Merkezi
kurulmuş, 1999’da III. Sempozyumumuzun açılışında Çevre
Bakanlığı ile Trakya Üniversitesi arasında Ergene Havzası Çevre
Düzeni Planı Protokolü imzalanmıştır. Plan hazırlanırken 2002’de
Bakanlar Kurulu kararı ile Trakya Çevre Sorunları Çözümü Hizmet
Birliği kurulmuş, bu Birlik 2004 yılında Trakya Kalkınma Birliği
(TRAKAB) adını almıştır.
13.07.2004 tarihinde hazırlanan Ergene Havzası Çevre Düzeni
Planı, Çevre ve Orman Bakanlığı’nca onaylanmış, 7.9.2004
tarihinde de Çerkezköy-Çorlu-Marmaracık-Büyük Karıştıran Muratlı
Çevre Düzeni Planı onaylanarak yürürlüğe girmiştir.
Fakat ne yazık ki planların onaylanması sonrasında planla
ilgili kesimler arasında yaşanan tartışmalar, yetki
kıskançlıkları, Bakanlıklar arasındaki yetki karmaşası, bölgesel
plan yapma ve uygulama deneyiminin olmaması, yol gösterecek
merkezi bir plan ve onun bir parçası olarak ulusal bir
sanayileşme ve tarım politikasının olmaması, Trakya’nın İstanbul
sanayisinin arka bahçesi olarak görülme eğilimleri v.b. birçok
faktörden dolayı bu süreç kesintiye uğramıştır. Kuşkusuz
Trakya’daki birimlerimizin çalışmaları sürmektedir. Gerektiğinde
Odamız yetkilileri bu çalışmaları sizlere zaman olarak daha
geniş ortamlarda aktaracaklardır.”
Emin KORAMAZ son olarak Karadeniz’deki mevcut planlara ilişkin
olarak da şunları söyledi:
KARADENİZ’DE DURUM
“GAP ve Doğu Anadolu Projesi Ana Planı–DAP dışında şu an
Türkiye’de bölgesel kalkınmaya yönelik üç ayrı proje mevcuttur
ve üçü de Karadeniz’le ilgilidir. Bunlar:
Zonguldak-Bartın-Karabük Bölgesel Gelişme Projesi, Doğu
Karadeniz Bölgesel Gelişme Planı–DOKAP ve Yeşil Irmak Havza
Gelişim Projesidir.
Bu projelere ilişkin yapılacak genel değerlendirmede, Dünya
Bankası, Uluslararası Kalkınma Ajansları ve Avrupa Birliği ile
Amerika’dan Japonya’ya kadar uluslararası sermayenin aktif
olarak devreye girdiği, merkezi planlamadan bölgesel ve hatta
alt bölgesel projelere geçişle merkezi planlamanın geriletildiği
mutlaka gözetilmelidir.
Samsun, Amasya, Tokat, Çorum illerini kapsayan Yeşilırmak Havza
Gelişim Projesi, “çevreye duyarlı, rekabetçi” bazda
tanımlanmakta ve merkezi ABD’de bulunan bir şirket tarafından
yürütülmektedir. Esasen bölge analizi düzeyinde bir projedir.
Zonguldak, Bartın, Karabük Bölgesel Gelişme Projesi ise
esasen KARDEMİR özelleştirmesiyle zayıflayacak olan bu illerin
ekonomik–sosyal yapı analizi ve özel sektör için yeni yatırım
alanlarının geliştirilmesi eksenli olarak gündeme gelmiştir.
Odamızın özelleştirilmemesi için aktif hukuk mücadelesi verdiği
ERDEMİR’in özelleştirilmesinin ardından sıranın Türkiye
Taşkömürü Kurumu’na getirileceği proje belgelerinde
belirtilmektedir.
DOKAP ise Karadeniz’in en geri kısmı için farklı bir anlam
taşımaktadır. Ordu, Giresun, Gümüşhane, Bayburt, Trabzon, Rize
ve Artvin olmak üzere 7 ili kapsayan bu plan, 10 program altında
52 projeyi kapsamaktadır.
DOKAP ile ilgili en önemli sorun, 2020’ye kadar gerçekleşmesi
beklenen toplam yatırım miktarı olan 46,3 doların kamu eliyle
gerçekleşmesi öngörülen miktarının 17,7 milyar dolar olmasıdır.
Bunun da yalnızca 146 milyon doları sanayi ve ticaretin
desteklenmesine, 34 milyon doları ise kırsal ekonominin
çeşitlendirilmesi ve yoğunlaştırılmasına ayrılacaktır. Toprak ve
su kaynakları yönetimine ise 531 milyon dolar ayrılacak, DOKAP
Kalkınma Kurumu/Ajansına ise 4 milyar 768 milyon dolar
ayrılacaktır.
2002-2006 döneminde teşvikli yatırımların bölgelere dağılımında
Karadeniz, 7 bölge içinde % 7 ile 5. sırada yer almaktadır. Bu
durumda DOKAP’ta sorun olarak saptanan tarım ürünlerinde tek
ürüne bağımlılığın giderilmesi ve sanayinin oluşum ve gelişimi
gereken düzeyde yaşanmayacak, Ajans kurumsallaşması bölgenin
gelişiminin önüne geçecektir.
Bölgeler arası sosyo ekonomik gelişmişlik sıralamasında; eğitim
kademeleri, okullaşma, sağlık, kişi başına sanayi katma değer,
kırsal nüfus başına tarımsal üretim değeri, altyapı yatırımları,
içme suyu ve asfalt yol, elektrik tüketimi ve diğer refah
göstergelerinin tamamı itibarıyla Karadeniz genelde 5.
sıradadır. Bu nedenle DOKAP için gerekli kamu kaynaklarının
yaratılmasının yanında bölgenin bütününe ilişkin kapsamlı bir
planlama ve kaynak tahsisi de gerekmektedir.
Bütün bunları Karadeniz’in sorunları ile diğer bazı bölgeler
ve Türkiye’nin sorunları ve atılması gereken adımlar arasındaki
yakın bağları göstermek için dile getirdim. Karadeniz’in plan ve
kalkınma arayışları ile Türkiye geneli merkezi plan, sanayileşme
ve kalkınma ihtiyacı arasında bir ilişki kurmazsak,
Karadenizliler’e karşı suç işlemiş oluruz.
Küreselleşme süreç ve politikalarının ekonomik, siyasal,
toplumsal, kültürel vb. tüm düzlemlerde yıkım ve tahribatlarına
karşı durabilmek için, öncelikle, ülkemizin stratejik ön görüyle
tüm alanlarda, tüm sektörlerde ve bölgelerde kendi ulusal
politikalarını oluşturması gereğine dikkat çekerek sözlerimi
bitirmek istiyorum.”
Oda Başkanı sempozyumun düzenlenmesinde emeği bulunanlara
teşekkür etti ve sempozyumun başarılı geçmesi dileğiyle
konuşmasını tamamladı. |