trabzon şubesi
rize il temsilciliği

Ekrem orhon mah. Kemalyeri cad. Karali Apt. Kat 1. D.2.
Merkez / rize
tel/fax:0 464 213 32 95
e- posta : rize@mmo.org.tr

BASIN AÇIKLAMASI
MUELLİF MİMAR VE MÜHENDİSLERİN İMZASI OLMAKSIZIN HAZIRLANACAK YENİ YAPI RUHSATLARI İLE MESLEK MENSUPLARI İMAR SÜRECİNDEN DIŞLANMIŞ, MİMARİ PROJELERİN MÜELLİFLİK HAKLARI YOK SAYILMIŞTIR

02.05.2018 tarih ve 30409 (mükerrer) Resmî Gazete’de yayımlanan tebliğ ile, TS 8737 no.lu yeni Yapı Ruhsatı Formu Standardı yürürlüğe girmiştir. Tebliğin ardından İçişleri Bakanlığı tarafından Mekansal Adres Kayıt Sistemi Yapı Belgeleri Uygulamasında ruhsat formu değişikliklerinin işlenmesiyle; yapı sahibinin, yapı müteahhidinin, şantiye şefinin, yapı denetçilerinin (fenni mesullerin) ve proje müelliflerin ıslak imzalarının yer aldığı haneler kaldırılmıştır.

Yeni yapı ruhsatı standardına göre; ruhsatı düzenleyen idare yetkilileri dışında yalnızca yapı denetim şirket yetkilisinin ıslak imzası alınması yapı ruhsatı düzenlenmesi için yeterli olmaktadır. Buna karşın imza haneleri kaldırılan alanlarda sorumluların isimlerinin ve ilgili bilgilerinin kaydedilmesi uygulaması devam etmektedir.

Yapı projelerinde proje müelliflerinin imza yetkilerinin, ruhsat standardının değiştirilmesi yoluyla kaldırılması; mesleki haklarımızı yok sayan diğer düzenlemelerin de meşrulaştırma gerekçesi olarak gösterilen “bürokrasinin azaltılması” söylemiyle haklı gösterilmeye çalışılması asla kabul edilemez. Bu düzenlemeyle; sahteciliğin önü açılmakta ve proje müelliflerinin eserleri üzerindeki tasarrufları yok sayılmaktadır. Getirilen bu düzenleme ile ruhsat alma süreçlerinin, projelerin sahipleri mimar ve mühendislerin bilgisi ve onayı dışında tamamlanması planlanmaktadır. Proje müelliflerinin imzaları alınmadan hazırlanacak olan yapı ruhsatlarında, ruhsat eki projelerinin ve proje tadilatlarının denetimlerinin hangi yolla yapılacağı anlaşılmamakla birlikte, bu durumun hukuki ve mesleki sorumluluğu uygulamayı yapan belediyeler ve ilgili tüm kamu kurum ve kuruluşlarını geri dönülmez ve onarılmaz hukuki sorumluluklar altında bırakacaktır.

Yürürlüğe giren yeni yapı ruhsatı standardının Föy 2/a içindeki açıklamalarda “Mimari proje müellifleri diğer görevliler ile birlikte bu formun usulüne uygun doldurulmasından sorumludur” yer almaktadır. Mimari proje müelliflerinin imza koymadıkları, hatta belki de hiç görmeyecekleri bir belgenin düzenlenmesinde hala sorumlu tutuluyor olması kabul edilemez bir düzenlemedir.

Bu vesile ile; meslektaşlarımızın ruhsat aşamasında bilgileri dışında proje değişikliklerine karşı, projelerini Oda'da kayıt altına aldırmalarının telif hakkı ihlallerine karşı güvence sağlayacağını bir kez daha vurgulamak isteriz.

Bu tür uygulamaların doğuracağı “sahte” meslek mensupları, denetimsiz yapılaşma ve yeterli koşulları taşımayan kişilerce üretilecek yapı projelerinin sebep olacağı sorunların gelecekte yaşanacak yargı süreçleriyle beraber daha büyük bürokratik engellere neden olacağı da unutulmamalıdır.

Anılan Tebliğ ile meslektaşlarımızın ve diğer mühendislik disiplinlerinin yapı ruhsatları üzerindeki denetim yetkisinin kaldırılmasına ek olarak, yapı sahiplerinin de kendi mülkleri üzerindeki imzalı onaylarının ilga edilmesi; yapı sahibinin hangi mimari proje ile ruhsat alındığını kontrol edememesi sonucuna yol açılacak ve ağır mülkiyet hakkı ihlalleriyle karşılaşılacaktır.

Konu ile ilgili Odamızın ve TMMOB’ye bağlı diğer meslek odalarının çalışmaları devam etmekte olduğunu değerli kamuoyu ve meslektaşlarımızın bilgilerine sunarız

HER 3 MART’TA; “ İŞ CİNAYETLERİNİ DURDURUN” DİYORUZ

İşçi sağlığı ve iş güvenliği konusu; insan odaklı bir mesleğin uygulayıcılarının örgütü olan TMMOB’nin önemli çalışma alanlarından, mücadele alanlarından birini oluşturmaktadır.  Konunun önemine bir kez daha dikkat çekmek amacıyla 42. Olağan Genel Kurulumuzda, 3 Mart 1992 tarihinde Zonguldak Kozlu’da yaşanan ve 263 madencinin yaşamını yitirdiği facianın yıldönümü, “İş Cinayetlerine Karşı Mücadele Günü” olarak kabul edilmiştir.

Öncelikle 3 Mart 1992 tarihinde yaşamını kaybeden 263 maden işçisi ile birlikte son yıllarda Balıkesir Dursunbey’de biri maden mühendisi, 13 maden işçisini; Bursa Kemalpaşa’da yaşamını yitiren 19 maden işçisini, İstanbul Tuzla’da, Davutpaşa’da, Ankara Ostim’de, Zonguldak Karadon’da, Maraş Elbistan’da, İstanbul Esenyurt’ta ve saymakla bitiremeyeceğimiz iş cinayetlerinde yaşamını kaybeden emekçileri saygıyla anıyoruz.

İşçi sağlığı ve iş güvenliği bütün çalışanları ilgilendiren, çalışma yaşamının en temel unsurlarından biridir. İşçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin göstergeler, temel insan hakları, çalışma yaşamı ve ülkelerin gelişmişliklerine ilişkin önemli göstergeler sunmaktadır.

ILO rakamlarına göre; bugünün dünyasında her 15 saniyede bir işçi, iş kazaları veya meslek hastalıkları nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Her gün yaklaşık 6 bin 300 kişi iş kazası veya meslek hastalıkları nedeniyle yaşamını kaybetmektedir. Her yıl yaklaşık olarak 360 bin kişi iş kazası, 1 milyon 950 bin kişi ise meslek hastalıklarından dolayı yaşamını yitirmektedir. Her yıl 270 milyon iş kazası meydana gelmekte ve 160 milyon kişi meslek hastalıklarına yakalanmaktadır. Her yıl, çoğunlukla gelişmekte olan ülkelerde, zehirli maddelerden dolayı 651 bin işçi yaşamını yitirmektedir.

Ülkemiz açısından durum oldukça vahimdir. Ülkemizde her gün ortalama 176 iş kazası olmakta, 3 emekçi yaşamını kaybetmekte ve 5 emekçi iş kazası sonucu iş göremez hale gelmektedir. Bu nedenle ülkemiz iş kazalarında Avrupa ve dünyada ilk sıralarda; ölümlü iş kazalarında ise Avrupa’da birinci, dünyada üçüncü sırada yer almaktadır

Bir kere daha söylüyoruz; işçi sağlığı ve iş güvenliğinde temel amaç; çalışanların sağlığına zarar verebilecek hususların önceden belirlenerek gereken önlemlerin alınması, iş kazası geçirmeden, meslek hastalıklarına yakalanmadan, sağlıklı ve güvenli bir ortamda çalışmalarının sağlanması, çalışanların ruhsal ve bedensel bütünlüğünün korunması olmalıdır.

İşyerinde sağlık ve güvenlikle ilgili şartları sağlamak işverenin öncelikli ödev ve sorumluluğudur. Çalışanlar da bu doğrultuda alınan tedbir ve talimatlara uymakla yükümlüdürler. İlgili düzenlemeleri hazırlamak ve uygulanmasını denetlemek ise elbette devletin görevidir. Bu ise ancak tarafların uzlaşma içerisinde işçi sağlığı ve iş güvenliğinin önemine inanmaları ile mümkündür.

Ne yazık ki, yeni çıkarılan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu da sorunun merkezine inen ve ona göre çözümler üreten bir yasa değildir. Yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iş cinayetleri ve ölümler artarak devam etmektedir.

2002 yılında yenilenen İş Kanunu’nda 50’den fazla devamlı işçi çalıştıran sanayiden sayılan işyerlerinde iş güvenliği mühendisi ve işyeri hekimi çalıştırmak zorunlu hale getirilmiştir. Yasanın uygulama yönetmeliği ile iş güvenliği mühendisi ve işyeri hekimini danışman statüsüne indirgenerek işyerlerinin devamlı kontrolünü engellemiştir. Bu yönetmelik yargıdan dönünce İş Yasası’nda, ÇASGEM ve Bakanlık Teşkilat Yasası’nda torba kanunlarla değişiklik yapmıştır. Bu yasalara dayanılarak çıkarılan yönetmelikler de yargıdan dönünce, İş Sağlığı ve İş Güvenliği Yasası’nı TMMOB ve bağlı odaların tüm itirazlarına rağmen yasama organından geçirmiştir.

Bu yasa ve yönetmeliklerle işyerlerinde çalışan insanların sağlık ve güvenliğini koruyacak, devamlı ve devlet gözetiminde bir denetleme olması beklenirken, Devletin elini bu alandan çekerek özel sektöre bir pazar alanı açmıştır. Eğitimli mühendis ve hekimi eğitme adı altında özel eğitim kurumları açtırarak, burada bir sektör yaratmıştır. OSGB’ler adı altında özel kurumlar oluşturarak mühendis ve hekimleri kiralık işçi konumuna getirmiş, iş yerlerini denetleyecek mühendis ve hekimlerin bağımsız çalışmasını engellemiştir. Kendisi güvencesiz, kiralık işçi olan mühendis ve hekimler kendini koruyamazken, diğer işçilerin güvenliğini ve sağlığını nasıl koruyacaklardır?

Bugün işçiyi her türlü korumadan uzak bırakan, mühendis ve hekimi iş kazaları tazminatlarından sorumlu tutan, işvereni ve iş yaşamını denetlemekten sorumlu olan devleti ise her türlü sorumluluktan arındıran bir politika ile karşı karşıyayız.

Oysa her zaman söylediğimiz gibi; iş cinayetlerinin, iş kazalarının ve meslek hastalıklarının önüne geçilebilmesi için işyerlerinde “önce insan, önce sağlık, önce iş güvenliği” anlayışı yerleştirilmelidir. Cinayetlerin sorumluları işyerinde gerekli tedbirleri almayan işverenler, yasal düzenlemeleri ve ikincil mevzuatları olması gerektiği gibi hazırlamayanlar ve gerekli denetimleri yapmayan ilgili bakanlıktır.

Çalışma hayatının yeniden düzenlenmesi, çalışma şartlarının iyileştirilmesi, işçi ölümlerinin durdurulması için mücadele etmek, kendini emekten yana konumlandıran TMMOB’nin tarihi görevidir. Bu görevi yerine getirme bilinciyle TMMOB; iş cinayetleri ve işçi ölümlerini ülkemizin sosyo-ekonomik ve demokrasi sorunları ile birlikte bir bütün olarak ele almakta, insanca çalışma koşullarının oluşturulmasını insanca yaşama hakkı ve talepleri ile birleştirerek sorunun çözümü için yapılabilir, gerçekçi önermelerde bulunmaktadır.

İş cinayetleri kader değildir! İş cinayetleri engellenebilir, yeter ki bilimin ve tekniğin gereği yapılsın! Yeter ki; her çalışmanın öznesi insan ve yaşam olsun!

Metin BIÇAKÇI
TMMOB Rize İKK Sekreteri

TMMOB Rize İl Koordinasyon Kurulu

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Rize Şubesi
TMMOB Makina Mühendisleri Odası Rize İl Temsilciliği
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Rize  İl Temsilciliği
TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Rize İl
TMMOB Mimarlar Odası Rize  İl Temsilciliği
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Rize İl Temsilciliği

Haber: Yerel gazeteler, rizeninsesi

Rize İKK: BASINA VE KAMUOYUNA (18 Temmuz 2013)

9 Temmuz‘ u 10 Temmuz 2013‘e bağlayan gece yarısı Türkiye Büyük Millet Meclisi‘nde Torba Yasa Teklifi görüşülürken son anda verilen bir önergenin kabulüyle Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği‘nin (TMMOB) yetki ve gelirleri Çevre ve Şehircilik Bakanlığı‘na devredilmiştir.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı‘ndan yapılan açıklamada ;mesleki denetim uygulamasının mimarlar ve mühendisler tarafından istenmediği, çok sayıda şikayete neden olunduğu ve haksız olarak alınan denetim bedelinin ortadan kaldırıldığı iddia edilmektedir. Çeşitli nedenlerle mesleki denetim uygulamasına karşı olan meslektaşlarımızın bulunması, demokratik bir ortamda son derece olağan bir durumdur. Ancak serbest çalışan meslektaşlarımızın mesleki faaliyetlerinin bir güvencesi olan ve kamusal denetim sağlanan mesleki denetim uygulamasının meslektaşlarımızın onay ile yürütülmektedir. Bu yönde Odamıza ulaşan ve halen ulaşmaya devam eden yüzlerce imzalı başvuru metni Çevre ve Şehircilik Bakanlığı‘na gönderilmiş olmasına rağmen, meslektaşlarımızın iradesi yok sayılmıştır.

Odalarımıza yapılmak istenen darbe hukuksuzdur. Meslek örgütü olarak Anayasa, kuruluş yasası olan 6235 sayılı TMMOB Yasası ve yine Anayasa‘nın 124. Maddesinden aldığımız yetkiyle yürürlüğe koymuş olduğumuz yönetmeliklerimizi yok saymak kabul edilemez.. Odalarımızın mevzuatı ve uygulamaları halen yürürlüktedir. İmar Yasası‘na eklenen bir paragraflık madde de mesleki denetim uygulamamız başta olmak üzere hiçbir faaliyetimizi engellemeyecektir

TBMM Genel Kurulu‘nda kabul edilen 3194 sayılı İmar Kanunu‘nun 8. maddesine eklenen bir bentle "Harita, plan, etüt ve projeler; idare ve ilgili kanunlarında açıkça belirtilen yetkili kuruluşlar dışında meslek odaları dahil başka bir kurum veya kuruluşun vize veya onayına tabi tutulamaz, tutulması istenemez. Vize veya onay yaptırılmaması ve benzeri nedenlerle müellifler veya bunlara ait kuruluşların büro tescilleri iptal edilemez veya yenilenmesi hiçbir şekilde geciktirilemez. Müelliflerden bu hükmü ortadan kaldıracak şekilde taahhütname talep edilemez." düzenlenmesi yapılmıştır. Bu düzenleme ile meslek odalarının mesleki denetimi tamamen kaldırılmaktadır. Torba Yasa içerisine eklenen bu bentle TMMOB ve bağlı odalar etkisizleştirilmeye, itibarsızlaştırılmaya çalışılmaktadır.

Sık sık büyük can kayıplarına yol açan deprem, taşkın, toprak kayması gibi doğal afetlerle karşılaştığımız, çarpık yapılaşmanın önlenemediği ve geçmişte yaşanan felaketlerden ders çıkarılmayan Ülkemizde, kamu yararı açısından gereken denetimin ve uyarıların yapılması ve farkındalık yaratılması yönünde çok önemli bir görev üstlenen Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği‘nin varlığını sürdürmesi çağdaş Türkiye açısından büyük önem taşımaktadır.

Üyelerimizin ve tüm mühendis, mimar ve şehir plancılarının meslek odası olan TMMOB‘nin işlevsizleştirilmesine yol açan, Sivil Toplum Örgütleri‘nin işlevsizleştirilmesine ve yetkilerin tek elde toplanmasına yol açan ,kuvvetler Ayrılığı ilkesini, meslek kuruluşlarının uzmanlıklarını göz ardı eden bu uygulamadan büyük rahatsızlık duyduğumuzu ve bu yasa değişikliğinin en kısa sürede iptal edilmesi gerektiğini belirtir bu karardan duyduğumuz endişeyi ve rahatsızlığı kamuoyuna duyururuz.

Saygılarımızla,          

TMMOB Rize İl Koordinasyon Kurulu

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Rize Şubesi
TMMOB Makina Mühendisleri Odası Rize İl Temsilciliği
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Rize  İl Temsilciliği
TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Rize İl Temsilciliği
TMMOB Mimarlar Odası Rize  İl Temsilciliği
TMMOB Şehir Plancıları Odası Rize  İl Temsilciliği
TMMOB Harita Ve Kadastro Mühendisleri Odası Rize İl Temsilciliği

Haber: yöresel gazeteler, ajansrize, rizeninsesi,muhalefet.org, rizenabiz,

3 Mart 2013

Hepinizin bildiği gibi ülkemizde her yıl binlerce iş kazası yaşanıyor, onlarca emekçi hayatını kaybediyor, yüzlerce emekçi yaralanıyor. TMMOB’nin konuya ilişkin yaptığı tüm çalışmalarının sonunda dile getirdiği “işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili düzenlemelerin sorunlu olduğu” her yıl artan iş kazaları ile kendini göstermektedir. Öyle ki artık, yalnız biz değil medya bile “iş kazası” yerine “iş cinayeti” sözünü kullanmaktadır.

Öncelikle iş cinayetlerinde kaybettiğimiz canlarımızın anısı önünde saygıyla eğiliyor, başta aileleri olmak üzere hepimize başsağlığı diliyoruz.

İşçi sağlığı ve iş güvenliği konusu; insan odaklı bir mesleğin uygulayıcılarının örgütü olan TMMOB’nin önemli çalışma alanlarından, mücadele alanlarından birini oluşturuyor. Konunun önemine bir kez daha dikkat çekmek amacıyla 3 Mart 1992 tarihinde Zonguldak Kozlu’da yaşanan ve 263 madencinin yaşamını yitirdiği facianın yıldönümü, Birliğimiz tarafından “İş Cinayetlerine Karşı Mücadele Günü” olarak kabul edilmiştir.

Bir olaya ‘’kaza’’ diyebilmek için; önceden öngörülememiş ve planlanmamış olması bilimsel tanımıdır. Bu tanım, iş kazaları da dahil tüm kaza türleri için geçerlidir. Ülkemizde yaşanmış ve işçilerin hayatlarını kaybettikleri olaylara baktığımızda ise, bunların neredeyse tümünün öngörülememiş nedenlerden gerçekleşmediği açıktır. Yeraltı kömür ocağında grizu patlaması, inşaatta çalışan işçinin yüksekten düşmesi, çadırda uygunsuz koşullarda barınan işçilerin yanarak can vermesi, ölümler, yaralanmalar ve meslek hastalıkları ile sonuçlanan diğer tüm olayları, “onların kaderi olduğu” şeklinde ifade etmek bilinçli olarak gerçeğin üstünü örten, art niyetli bir yaklaşımdır.

İş cinayetleri sonucunda ülkemizde, kayıtlı işyerlerinde her yıl yaklaşık 1.500 işçi hayatını kaybetmektedir. Bu verilere kayıt dışı çalışan işyerleri ve işçiler de eklendiğinde ortaya çıkan sonuçlar oldukça vahimdir. Türkiye bu rakamlarla, Dünya sıralamasında en fazla işçi ölümlerinin yaşandığı ilk üç ülke içerisinde, Avrupa’da ise birinci sırada yer almaktadır.

Yapılan araştırmalara göre iş kazalarının %98’i, meslek hastalıklarının %100’ü önlenebilir iken; gerekli önlemler alınmadığı için maalesef her yıl iş kazaları ve meslek hastalarından dolayı birçok insan hayatını kaybetmektedir.

İşçi sağlığı ve iş güvenliğinde temel amaç; çalışanların sağlığına zarar verebilecek hususların önceden belirlenerek gereken önlemlerin alınması, iş kazası geçirmeden, meslek hastalıklarına yakalanmadan, sağlıklı ve güvenli bir ortamda çalışmalarının sağlanması, çalışanların ruhsal ve bedensel bütünlüğünün korunmasıdır.

İşyerinde sağlık ve güvenlikle ilgili şartları sağlamak işverenin öncelikli ödev ve sorumluluğudur. Çalışanlar da bu doğrultuda alınan tedbir ve talimatlara uymakla yükümlüdürler. İlgili düzenlemeleri hazırlamak ve uygulanmasını denetlemek ise elbette devletin görevidir. Bu ise ancak tarafların uzlaşma içerisinde işçi sağlığı ve iş güvenliğinin önemine inanmaları ile mümkündür.

İş cinayetleri ve meslek hastalıkları, esasen sermayenin azami kâr hırsı ve çalışma yaşamına yönelik politikaların emek aleyhine oluşmasından kaynaklanmaktadır. Küreselleşme ve neoliberal politikalar; özelleştirme, sendikasızlaştırma, taşeronlaştırma, esnek istihdam politikaları birbiriyle bağlantılı olumsuz sonuçlar yaratmaktadır.

Ne yazık ki, yeni çıkarılan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu da, sorunun merkezine inen ve ona göre çözümler üreten bir yasa değildir, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iş cinayetleri ve ölümler artarak devam etmektedir. Bu yasadaki en önemli sıkıntılardan biri iş yerinde “kaza’’ olduğunda, sorumlu tutulacak kişilerin yine aynı işyerinde ücretli olarak çalıştırılan mühendisler olmasıdır. Yeni yasa, iş kazalarında işverenlerin sorumluluğunu ortadan kaldırmaya yönelik bir düzenleme olarak karşımıza çıkmaktadır.

İş kazaları ve meslek hastalıklarının önüne geçilebilmesi için işyerlerinde “önce insan, önce sağlık, önce iş güvenliği” anlayışı yerleştirilmelidir. Yaşanan her olaydan sonra söylendiği gibi “ölümler kader” değildir. Aksine cinayetleri sorumluları işyerinde gerekli tedbirleri almayan işverenler ve gerekli denetimleri yapmayan ilgili bakanlıktır.

Çalışma hayatının yeniden düzenlemesi, çalışma şartlarının iyileştirilmesi, işçi ölümlerinin durdurulması için mücadele etmek, kendini emekten yana konumlandıran TMMOB’nin tarihi görevidir. Bu görevi yerine getirme bilinciyle TMMOB; iş cinayetleri ve işçi ölümlerini ülkemizin sosyo-ekonomik ve demokrasi sorunları ile birlikte bir bütün olarak ele almakta, insanca çalışma koşullarının oluşturulmasını insanca yaşama hakkı ve talepleri ile birleştirmektedir.

Ne yapılmalıdır?

Esnek ve kuralsız çalışmayı, işçileri başka işverenlere kiralamayı, taşeronlaştırmayı yasal hale getiren, fazla mesai ücretlerini, sendikal hak ve yetkileri budayan 4857 sayılı İş Yasası ve ilgili mevzuat, öznesi “insan” olan çağdaş bir yapıya kavuşturulmalıdır.

50’den daha az işçi çalıştırılan iş yerlerinde de İş Sağlığı ve Güvenliği Kurullarının kurulması yasalarla güvence altına alınmalıdır. İşçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetleri bütün iş yerlerini ve tüm çalışanları kapsamalı; sektör ve kurum farkı gözetmeksizin tüm işyerleri için geçerli olmalıdır. Kurulların eğitilmiş ve yetkilendirilmiş kişilerden oluşturulması sağlanmalı ve tarafların eşit sayıda temsil edildiği demokratik yapılar olarak düzenlenmeli, tavsiye değil yaptırım gücüne sahip kurullara dönüştürülmelidir. İşçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetlerinin sunumu için belirli işçi sayısı aranmamalı; uygulamalar devlet memurları, kendi hesabına çalışanlar, tarım kesimi gibi yaptığı iş ve çevresinden etkilenen tüm çalışma hayatını kapsamalıdır.

“İş Güvenliği Mühendisliği” kavramı, TMMOB’nin belirlediği şekilde tanımlanmalı, 50’den fazla işçi çalıştıran sanayi işletmelerinde “tam zamanlı” iş güvenliği mühendisi çalıştırılması zorunlu hale getirilmelidir.

İşçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetlerinin kamusal bir hizmet olarak algılanması sağlanmalıdır. İşçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda çalışma koşulları arasındaki nedensel ilişkileri araştıracak ve bilimsel araştırma yapacak kurumlar oluşturulmalı, eğitim kurumları bu konuda özendirilmelidir. Eğitim ve öğretim müfredatı, orta öğrenimden başlanarak işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunu da içerecek şekilde yeniden düzenlenmeli, bütün okullarda işçi sağlığı ve iş güvenliği eğitimi verilmeli, üniversitelerin ilgili fakültelerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği kürsüleri kurulmalıdır.

İşçi sağlığı ve iş güvenliği eğitimine önem verilmeli, eğitim almamış çalışana işbaşı yaptırılmamalıdır. Eğitimler, ilgili meslek örgütleri tarafından verilmeli, bu eğitimler özerk olmalıdır. İşçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri, işyeri mekânı, teknoloji, üretimde kullanılan hammadde, üretilen ürün, ergonomi, çalışanların sağlığının korunması v.b. konular proje aşamasında planlanmalıdır. Üretim sürecinde kullanılan ekipmanlar ve kişisel koruyucular, ilgili standart ve mevzuata uygun olarak üretilmelidir. Bu konuda zorunlu standartlar oluşturulmalı; üretim, satış ve kullanım sırasında mutlaka denetim yapılmalıdır. Standart dışı malzemelerin piyasaya girişi ve sunumu engellenmeli ve bu konuda bir denetim ağı oluşturulmalıdır.

Meslek hastalıklarına ilişkin çalışmalar geliştirilmeli, meslek hastalıkları hastaneleri işlevine uygun olarak yapılandırılmalı ve yaygınlaştırılmalıdır. Öncelikle meslek hastalığı tanısının konması mevzuatı sadeleştirilmeli ve başta meslek hastalıkları hastaneleri, üniversite hastaneleri ve her ilde en az bir tane olmak üzere eğitim ve araştırma hastaneleri tarafından meslek hastalığı tanısı konması sağlanmalıdır. Silikozis örneğinden ders çıkarılmalı, meslek hastalıklarının önlenmesine ilişkin kamusal eylem planı bir an önce uygulamaya geçirilmelidir. İş kazası araştırmaları gerçekçi ve güvenilir olmalıdır. İşyerlerinde kaza ve meslek hastalıklarına ait bilgiler bir veri tabanında toplanmalı, bu bilgilerden ölçme ve değerlendirme amaçlı yararlanılmalıdır.

Sigortasız ve sendikasız çalıştırma önlenmeli, kayıt dışı ekonomi kayıt altına alınmalıdır.

İş cinayetleri kader değildir! İş cinayetleri engellenebilir, yeter ki bilimin ve tekniğin gereği yapılsın! Yeter ki; her çalışmanın öznesi insan olsun!

Metin BIÇAKÇI
Makine Yüksek Mühendisi
TMMOB Rize İKK Sekreteri

TMMOB Rize İl Koordinasyon Kurulu

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Rize Şubesi
TMMOB Makina Mühendisleri Odası Rize İl Temsilciliği
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Rize İl Temsilciliği
TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Rize İl
TMMOB Mimarlar Odası Rize İl Temsilciliği
TMMOB Şehir Plancıları Odası Rize İl Temsilciliği
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Rize İl Temsilciliği

TMMOB Rize İl Koordinasyon Kurulu, TMMOB Yasası`nda yapılmak istenen değişiklikler üzerine 6 Aralık 2012 tarihinde bir basın açıklaması yaptı.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği de (TMMOB) bugün en güçlü ve en büyük saldırıyla karşı karşıya bulunmaktadır. Birliğimiz TMMOB, torba yasası ile parçalanarak yeniden şekillendirilmek isteniyor.

Odalarımız ve üst Birliğimiz TMMOB‘nin mevzuatını düzenlemeye yönelik olarak atılan adımlar, bugün doğrudan TMMOB Yasasını değiştirmeye yönelmiştir. Anayasa‘nın 123, 124 ve özellikle 135. maddelerinden hareketle yayımlanan 6235 sayılı TMMOB Yasasının değiştirilmesi yoluyla TMMOB örgütlülüğü ve mühendis, mimar, şehir plancılığı disiplinlerinin meslek örgütlülükleri, kapalı kapılar ardında yapılan hazırlıklarla, kamusal hizmet ve kamusal denetim faaliyetlerinden uzaklaştırılıp tasfiye edilmek üzeredir.

Kamuoyuna tarafsız ve bilimsel temellerle gerçeklikleri aktaran ve aktarmaya çalışan; gerektiğinde etkin bir biçimde hukuk yolunu kullanarak yapılan yanlışlarla mücadele eden TMMOB‘ye yönelik tasfiye politikaları da bu kapsam içindedir.Torba yasa taslağının bütününe bakıldığında; neoliberal zihniyetin kentlerimizi, tarım arazilerimizi, kıyılarımızı, meralarımızı, sularımızı, madenlerimizi ve doğal yaşam alanlarımızı bir sermaye birikim alanı olarak hedef aldığı görülmektedir. Bu alanlarda gerçekleşecek mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı hizmetlerinin kamusal-toplumsal fayda anlayışından arındırılması gerekiyor. Bu nedenle sürece ayak direyen, izin vermeyen TMMOB‘nin parçalanması, dağıtılması gerekiyor. Sonuç olarak TMMOB‘nin etkisiz-yetkisiz bir hale getirilmesi, Bakanlığa bağlanması, merkezi bütünlüklü yapısının parçalanması hedeflenmektedir.

Bu noktada öncelikle belirtmek isteriz ki, TMMOB Yasasını değiştirerek TMMOB‘yi işlevsizleştirmeye yönelik girişimler mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı hizmetlerini kamusal niteliğinden arındırarak rant politikalarına açma amacını gütmektedir. Ayrıca hazırlanış süreci, şekli ve içerik itibarıyla TMMOB‘siz TMMOB Yasası değişikliklerini üyelerimizin ve bizlerin asla kabul etmeyeceği bilinmelidir.

Mühendislik bilimleri ile mimarlık ve şehir plancılığı çok disiplinli-çok bilimli mesleki hizmetleri gerektirmekte ve gerek kendi içlerinde gerekse aralarında mesleki, bilimsel, teknik geçiş gereklilikleri bulunmaktadır. Dolayısıyla meslek alanlarının ve hizmetlerinin tarifi, sınırı ve ülke genelindeki ortak uygulamaları, ancak TMMOB‘nin mevcut yapısı gibi bütünsel bir kurum tarafından gerçekleştirilebilir.

Bu nedenle meslek alanlarımızın ve aralarındaki ilişkilerin düzenlenmesi otoriter ve rekabetçi bir kanun yapma zihniyeti ve böl-parçala-küçült-aşırı parçalı yapıları yönet yaklaşımıyla düzenlenemez. Meslek alanlarımız ve aralarındaki ilişkilerin, bilim, teknik ve toplumsal yarar doğrultusunda ancak TMMOB ve Odalarımızın demokratik işleyişi içinde belirlenebilir, düzenlenebilir bir konu olduğu unutulmamalıdır.

Kamusal hizmet ve kamusal denetim alanını tasfiye niteliği taşıyan, TMMOB Yasasını TMMOB‘ye sormadan, TMMOB‘yi muhatap almadan değiştirme girişiminden vazgeçmelidir.

Bizler; TMMOB‘ye bağlı meslek odalarının ilimiz şube ve temsilciliklerinin oluşturduğu TMMOB Rize İl Koordinasyon Kurulu olarak; mesleğimize, meslektaşlarımıza ve Odalarımıza sahip çıkacağız, üst birliğimiz TMMOB‘ye yönelen her türlü tasfiye girişimine karşı hep birlikte ve yan yana mücadelemizi sürdüreceğiz.

Bir kez daha söylüyoruz, meslek ve meslek örgütlerimizle ilgili yapılan her türlü yetkisizleştirme ve etkisizleştirme ile tasfiye sürecine karşı sessiz kalmayacağız, mesleğimize, odalarımıza ve TMMOB‘ye sahip çıkacağız.

Kamuoyuna saygıyla duyururuz. 06 Aralık 2012

 

TMMOB Rize İl Koordinasyon Kurulu

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Rize Şubesi
TMMOB Makina Mühendisleri Odası Rize İl Temsilciliği
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Rize  İl Temsilciliği
TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Rize İl
TMMOB Mimarlar Odası Rize  İl Temsilciliği
TMMOB Şehir Plancıları Odası Rize  İl Temsilciliği
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Rize İl Temsilciliği

Birlik Haberleri  Sayı: 147 (Aralık 2012)

 

 

 

 

 

TMMOB MAKİNA MÜHENDİSLERİ RİZE İL TEMSİLCİLİĞİ
Belediye Blokları Kat 3 53100/RİZE
Tel: 464 2133294 Fax: 464 2133295

e-posta: rize@mmo.org.tr Siteyi Hazirlayan:Metin BIÇAKÇI