RİZE'DE ATMACA
YETİŞTİRİCİLİĞİ
Aranızda Doğu Karadeniz'i gezmeyen yoktur sanırım..Bölge, Türkiye'nin
genelinden coğrafi olarak epeyce farklılık gösterir. Dağları, eğimi,
toprak görünmemecesine olan yeşilliği, azgın denizi, iklimi, bol yağışı.
Farlılıkları daha da sayabiliriz.
Tüm bunların yanında insanları da farklıdır. İnsanlarının yaşam
biçimleri, dünyaya bakışları da farklıdır. Dünyada belki bir daha
benzeri olmayan bir biçimde, kendi kendisiyle alay edebilen, kendisiyle
ilgili espriler üretebilen ve bunlara yine kendisi gülebilen insanların
yaşadığı alanlardır buraları.
Tüm bunların dışında bölgenin özellikle de en doğusuna doğru gidildikçe
bir başka farlılık daha gözlenir. Kıyı şeridi boyunca dizilen Pazar,
Ardeşen, Fındıklı, Arhavi, Hopa, Kemalpaşa gibi ilçelerde çok yoğun
olarak, Rize il merkezi ve Çayeli ilçesinde de az olarak bir avcılık
türü yapılır. Bu, "atmacacılık" adı verilen ve başından sonuna dek
doğanın içinde geçen bir avcılık türüdür.
Atmacanın ya da yerel adıyla "sifteri" nin avının öyküsünü anlatacağım
size. Bunu okurken ekolojik dengenin nasıl oluştuğuna, ekolojik zincir
de denilen ekosistemin nasıl işlediğine tanık olacaksınız.Atmaca avının iki nedeni vardır. Bunlardan birincisi bu iş yalnızca yaz
aylarında (çünkü diğer dönemler yumurtlama ve yavrularını büyütme
zamanlarıdır) ve tümüyle dağlarda, doğanın içinde yapılabildiğindan;
doğayla başbaşa kalmak isteyenler için ideal bir ortam oluşturmasıdır.
Tatil günlerini bu zamanlara ayarlayan yöre insanları, günlerinin çoğunu
bazan da tümünü dağlarda geçirirler.
Atmacalığın bir diğer amacı da bıldırcın yakalamaktır. Ama iş bıldırcın
yakalama zamanına gelinceye değin çok uzun aşamalardan geçilir.
İlk iş mısır ekimi yapmaktır. Temmuz aylarında mısır ekimi yapılır.
Çekirge en çok da bu mısır koçanlarının arasında bulunur. Bunları
yakalamak son derece kolaydır. Çekirge yakalanır, belinin ortasından bir
iple bağlanır. "Ragi" denilen küçük ve özel bir kafesin içine konulur.
Kafesin dışı, tümüyle inek kuyruğundaki kıllardan yapılmış tuzaklarla
doludur. Çekirge kafesin içinde belinden ipliğe bağlı olarak ve havada
asılı olarak tutulur. Böylece açık bir alana bırakılır. Çok geçmeden bir
atmaca kuşu (ciceğen) çekirgeyi yemek için ragiye konar. Konmasıyla
birlikte de yakalanmış olur. Burda çekirgenin yerini "ğvapa" ( diğer adı
"lakoti" ) da alabilir. Bu, büyükçe bir böcek türüdür ve toprağı
eşeleyerek gezer, topraktan beslenir. Özellikle de yumuşak toprakları
sever. Bu yumuşak toprakların içinde nerelerde daha çok yaşadığını yöre
insanları bilir. Bunlar yakalanır, belinden ipe bağlanır ve raginin
içine asılır. Ayakları toprağa henüz değecek biçimde bir ipliğe
bağlıdır. Sürekli toprağın içine girmek için çabalar. Onun bu çabaları,
atmaca kuşu 'nun dikkatinden kaçmaz. Sonunda onu avlamak için raginin
üstüne konar, ancak kendisi yakalanır.
Artık elimizde ikinci gereç de tamamdır. Sıra atmaca kuşunu eğitmekte ve
onunla da atmaca yakalamaktır.
Atmaca kuşunun önce eğitimi gerekmektedir. Kuşun 1.5 m. uzunluğunda
tümüyle düz bir çubuk üstünde sürekli olarak oturması gerekmektedir.
Çevresinden korkmaması için de gözkapaklarının üstü özel bir maddeyle
kapatılır. Böylece kuşun yalnızca aşağıları görmesi sağlanır.
Bu olay her zaman için yapılmaz. Yalnızca atmaca avına çıkıldığı zaman
uygulanır. Kuşun tüm zamanları çubuğun üstünde geçer. Zaten kendisi de
kuru ağaç dallarında yaşamayı sevdiğinden sorun da olmaz. Burada
yemlenir. Yemlenme dediysem de, et verilir. Çünkü bu kuş, etoburdur. Onu
beslemek için başka serçe türleri öldürülür ve atmaca kuşunun çubuğuna,
temizlendikten sonra bağlanır. Kuş buradan beslenir.
Sıra gelir bu kuş aracılığıyla atmaca yakalamaya. Yalnız, bunun için
başka gereçlere de gereksinim vardır. Atmaca dağlarda, sırt boylarından
geçer. Yere son derece yakın olarak uçar. Avını kilometrelerce uzaktan
görür. Son derece hızlı olarak avına yaklaşır ve saldırır.
Bu aşamada insanın ortada gözükmemesi gerekmektedir. Bunun için de sırt
boyunca bir yerde, tümüyle doğal görünüşlü bir yer yapılır. "Tente"
denilen bu yerin içinde insan vardır. Buradan atmaca gözetlenir.
Atmaca her yılın Ağustos ve Eylül aylarında Gürcistan tarafından
Karadeniz kıyısı boyunca batıya doğru hareket eder. Bu göç yönü ve
tarihi hiç değişmez. İşte tentelerin gözetleme yerleri, doğuya doğru
olarak dönüktür ve atmacanın yolunu gözler. Yine atmacanın geliş yönüne
göre, genellikle 2x3 m. ya da daha farklı boyutlarda ağ gerilir.
Avcılar atmacayı havada uçarken, ne kadar uzakta olursa olsun tanırlar.
Diğer onca kuşun arasında olması, onlara benzemesi ve uzaklık onlar için
hiç farketmez. Uzaktan atmacanın görülmesi durumunda, gözlerinin üstü
kapalı olan atmaca kuşu çubuğun üstünde olarak tenteden dışarıya
çıkarılır. En ileride atmaca, sonra ağ ve onun arkasında da atmaca kuşu
vardır.
Kuş çubuğun üstünden kaçırılır. Kaçırılır dediysem bir karış kadar.
Ayaklarından bir iplikle çubuğa bağlıdır. Sağını solunu da
göremediğinden yalnızca altındaki çubuğu görebilir. Ve çubuğa konmak
ister. Bunu da yapamaz çünkü, çubuğu tutan insan eli, çubuğu sürekli
oynatmaktadır. Burada insanın amacı, kuşun sürekli olarak uçmasını ve
atmacanın da bu uçuşu görmesini sağlamaktır.
Gerçekten de atmaca uzaklık ne kadar olursa olsun, avının harekelerini
görür ve kilometrelerce öteden avına saldırmak için hızlanır. Göremediği
ya da belki de görüp de önemsemediği bir şey vardır, o da kendisiyle
kuşun arasında gerili olan ağ. Hızla kuşa saldıran atmaca, gelir ve ağa
takılır. Bu geliş öylesine hızlıdır ki, bazı avcılar çok dikkatli
olmalarına karşın, atmaca kuşlarını atmacaya yem etmekten kurtaramazlar.
Bazan da atmaca ağı iyice farkeder ve ağın arkasından dolaşarak kuşa
saldırır. Tüm bu olaylar bir kaç saniye içinde olduğundan avcı kuşunu
kurtaracak zamanı bile bulamaz.
Sonunda atmaca da yakalanmış olur. Avcı önce bir sevinç narası atar. Bu
yalnızca yöreye özgü olan özel bir haykırış türüdür. Ardından eğer
belinde silahı varsa -ki hemen hemen hepsinde vardır- ve yakaladığı
atmaca da iyi bir atmacaysa havaya ateş eder. Böylece herkese zaferini
iletmiş olur. Bu zafer her avcı için her gün bir kaç kere olabilir.
Yakalan atmaca iyi bir türden değilse hemen serbest bırakılır. İyiyse
bir mendile özel bir biçimde bağlanır ve merkezi tenteye getirilir.
Buralar bir kaç avcının birlikte kaldığı merkezi yerlerdir. Buralar da
ormanın içinde ağaçlardan yapılmış, yanları ve üstü eğreti otlarıyla
kapatılmış, tümüyle doğal olan barınaklardır. Tabii ki içinde ve
çevresinde en çok da, avlanan atmacalar bulunur.
Bütün bunlardan sonra işin belki de en zevkli yanı olan, vahşi bir
atmacanın evcilleştirilmesi gelir. Buradaki evcilleştirme hiçbir zaman
sözcüğün gerçek anlamıyla evcilleştirme olmaz. Burada anlatılmak istenen
atmacanın sahibinden korkmamasıdır en fazla. Atmaca öylesine vahşi bir
canlıdır ki, hiç bir zaman, hiç bir koşulda evcilleşmez.
Yukarıda söylediğim anlamda evcilleştirmek için önce bağlanması gerekir.
Bu iş, ayaklarına özel ipler bağlanmakla olmaz. Çünkü o zaman uçuşa
geçtiğinde ayakları çıkar. Bunu önlemek için belbağı denilen ve kanatla
boynundan geçen özel bir bağ kullanılır. Ayrıca ayaklarından da özel bir
dengeyle buraya başka bir bağ getirilir. Sonuçta kendisine zarar
verilmeksizin kuşun kaçması engellenmiş olur.
O belgesellerden ya da filmlerden izlediğiniz gibi atmacanın kola
tünemesi sağlanır. Bu aşamada kolun çok iyi korunması gerekmektedir.
Çünkü en küçüğü 1.5 cm. olan pençelerinin deriye geçmesi durumunda,
deriyi kurtarmanın yolu yoktur. Pençeler deriyi delik deşik eder.
Korkar, acı duyarsanız ya da bunu belli ederseniz, atmaca daha fazla
ürker ve daha fazla pençesini batırır. Bu nedenle acıya dayanarak
derinizi kendiliğinden bırakmasını beklemekten başka seçeneğiniz yoktur.
Atmaca başlangıçta hep kaçmak ister, siz onun alır kolunuzun üstüne
oturtursunuz. Yine kaçar. Ancak zamanla kaçamayacağını anlar ve durumu
kabullenir.
Sıra onu doyurmaya gelmiştir. En çok sevdiği yiyecek de pişmiş
yumurtanın sarısıdır. Doyurmayı siz kendi ellerinizle yaparsınız. Ters
bir hareketiniz, yumurta yerine parmaklarınızı gagalamasına neden
olabilir. Onu beslemeniz, size biraz daha yakınlaştırır.
Bunların dışında yazıda anlatılamayacak başka türden eğitimler de
yapılır. Bir kaç gün içinde atmaca, yine vahşidir ama en azından
sahibinden korkmamakta ve ani hareket etmedikçe ondan kaçmamaktadır. Doğada atmacaya benzer birçok kuş türü vardır. Atmacanın özelliği
gözlerinin içinin tam anlamıyla sapsarı olmasıdır. Ayrıca, erkeği
dişisinden daha küçüktür. Bu nedenle yalnızca dişisi yakalanır.
Diğerleri ya hiç yakalanmaz ya da hemen serbest bırakılır.
Atmaca yalnızca yumurtayla doyurulmaz kuşkusuz. Kendisinden küçük her
tür kuşu yer. Bu yeni ölmüş ya da canlı olabilir. Bazan avcılar başka
bir biçimde yakaladıkları bir kuşu atmacanın önüne atarlar. İşte gerçek
anlamda doğanın acımasızlığını ve vahşetini orada görürsünüz. Atmaca
avını öylesine zevkle, hızla parçalar ve öldürür ki, gözlerinize
inanamazsınız. Çoğunlukla "keşke görmeseydim" der insan. Atmaca böylece yakalandıktan ve eğitildikten sonra sıra onunla bıldırcın
avlamaya gelmiştir.
Bıldırcınlar Karadeniz'in kuzeyinden gelirler. Denizi aştığı için
yorgundurlar ve ilk kara parçasına konarlar. Özellikle yağmurlu ve gök
gürültülü havalarda denizin önündeki ilk toprak parçasına bile konarlar.
Bu gelişleri çoğunlukla gece olur. Yağmurun geçmesine dek kondukları
yerde kalırlar ve hiç hareket etmezler. Bıldırcınları avlamanın bir çok
yolu vardır. Atmacayla avlamak bunlardan yalnızca biridir. Günün çok
erken saatlerinde avcılar kollarında son bir gündür aç bıraktıkları
atmacaları (aç olmazsa saldırmaz), ellerinde uzun çubuklarıyla
dolaşırlar. Çubuklarla çimlerin üzerinde gezerler. Eğer orda bıldırcın
varsa korkar ve hemen havalanır. Havalanmasıyla birlikte atmaca da
arkasından uçurulur. Çok az da olsa istisnaları olmakla birlikte, atmaca
bıldırcını mutlaka yakalar ve ilk gördüğü dala ayaklarında bıldırcın
olarak konar. Avcıya düşen iş, parçalamadan gitmek ve ayaklarından
bıldırcını almaktır.
Bu iş bazan saatlerce sürebilir. Çünkü atmaca ne avını vermeye
niyetlidir, ne de öyle kolayca yakalanacak yerlere konmaya. Ayaklarına
bağlı olan kısacık iple yakalanabilir ancak. Tam yanına yaklaşırsınız,
uçar. Bir uçmasıyla birlikte yüzlerce metre uzağa gidebilir. Siz de
arkasından.
Tüm bu iş avcılıktan çok, doğayla yaşamanın bir yoludur Doğu
Karadeniz'de. Her avcının sonuçta yalnızca bir atmacası olur öve onu
ertesi yıla kadar saklar. Bunlara "tüylek" denir. İşine yaramayanları ve
fazla yakaladığını salıverir. Avcıların en dikkat ettikleri şey, neslin
tükenmemesidir. Bir avcının bir yılda yalnızca bir adet yakaladığını ve
atmaca avının gerçekten zor koşullarda ve ortamlarda yapılması nedeniyle
herkes tarafından yapılmadığını gözönüne alınsanız, bu korumanın
boyutlarını da anlayabilirsiniz. Bu nedenle bölgede belki de
yüzyıllardır bu av yapılmasına karşın, neslin tükenmesi söz konusu
olmamıştır.
Bir diğer konu atmacanın örneğin yumurtadan çıktıktan sonra, ya da
yavruyken yakalanmamasıdır. Çünkü bu iş, atmaca avcılığının ahlakında
yoktur. Bu avcılıktaki amacı oranlarsak, bıldırcın yakalamak çok küçük
bir oranda kalır doğrusu. Amaç çoğunlukla doğada, dağda yaşamaktır. Amaç, o ortamda bulunmaktır.
Gündüzleri av peşinde olmaktır. Geceleri hep birlikte içki içmek,
türküler söylemek, horon oynamak, eğlenmektir. Bu nedenle avladığı
atmacayı yaşadığı kente götüremeyecek olan insanlar, kente dönüşlerinde
kuşu salıverirler. Çünkü yaşadıkları günlerdir onlar için önemli olan.
Atmaca avcılığı yapıldığı günler boyunca dağlarda yaşanır. Tentelerde
elektrik bulunmaz. Televizyon bulunmaz. Hiçbir makine yoktur. En büyük
teknoloji ürünü küçük radyolar ve dürbünlerdir. Bunun dışında her şey
doğaldır ve doğal ortamda geçer. Kirlilik, gürültü, gazete, dert, tasa,
yoktur. Musluk yoktur. Su, doğal kaynaklardan karşılanır. Tüm yiyecekler
doğal ortamlardan elde edilir. Atmaca kültürü yöre insanları için çok önemlidir. Atmacanın yalnızca
dişisi yakalanır demiştim. Bunun da değişik türleri vardır. Renklerine
göre ayrılan bu türlerin de iyisi kötüsü vardır. Bu renk ayrımı
çoğunlukla boynundaki tüylerin renklerine göre yapılır. Dışarıdan bakan
biri, hiç bir renk ayrımı göremez. Oysa oradaki bir tüyün hafif bir renk
farklılığı, atmacanın niteliğini de belirler. Atmacanın niteliği öylesine önemlidir ki, genç ya da yaşlı insan
farketmez, iyi bir atmacayı kolunda oturtup dolaşmak, bir onur
kaynağıdır. Bu amaçla yörede yapılan şenliklerde mutlaka atmaca
yarışmaları yapılır. Görüntüsü en iyi olar atmacaya ödüller verilir. İyi
atmaca gururla dolaştırılır. Ömrünün herhangi bir döneminde atmacacılık
yapmamış olmak, eksiklik sayılır. Bu satırları okuyan çoğu kişi işi abarttığımı sanabilir ama, şunu da
eklemek istiyorum. Sahibinin atmacasına öylesine bir bağılılığı vardır
ki, atmaca hastalandığında çoğunlukla sahibi de bundan etkilenir.
Mutsuz, sinirli olur. Atmacanın iyileşmesi için her şeyi yapar.
Atmacasıyla o, bütünleşir. Asla atmacasını öldürmez. Günü geldiğinde
salıverir.
İşin doğada yaşama yanını bir yana bırakırsak; bıldırcın yakalamak için
atmaca, atmaca için atmaca kuşu ve doğada yaşam, atmaca kuşu için
çekirge, çekirge için mısır ekimi. İşte ekosistem. Zincir nasıl da
birbirine bağlı. Aradan birini kopardığınızda tüm dengeler bozuluyor. |